HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, Meclis’te yaptığı toplantıda iktidarın Alevi açılımını, “asimilasyon ve sadaka siyaseti” olarak değerlendirdi.
Alevi açılımı?
HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında iktidarın ‘Alevi Açılımı’nı değerlendirdi.
Kenanoğlu: AKP’nin Alevi açılımının asimilasyon ve sadaka siyaseti olduğunu ifade etti.
Her şey açılımdan öncesine göre daha kötü
Türkiye’nin Alevi gündemi üzerine değerlendirmelerde bulunan Kenanoğlu, iktidar partisinin yıllardır bir Alevi gündemi ve açılımı olduğunu belirterek şunları söyledi: “İktidarın bitmeyen bir ‘Alevi Açılımı’ var. AKP iktidara geldiğinden bu tarafa özellikle dezavantajlı gruplar, yani yasalardan, anayasadan kaynaklı olarak hak ihlaline uğramış gruplarla ilgili olarak açılımlar siyaseti izledi. Kürt açılımı, Alevi açılımı, Ermeni açılımı, Roman açılımı, kadınlara, gençlere yönelik açılımlar LGBTİ+’lara yönelik çeşitli, farklı inançsal, kültürel, cinsiyet kimliklerine yönelik bu tür açılımlar meydana getirdi. Buradan bir demokratikleşme ve hak mahrumiyetlerine yönelik bir takım işlemler yapacağını söyledi ama maalesef gelinen noktada bu gruplar açılımlardan önceki noktadan daha kötü bir pozisyondalar. Gerek hak ihlalleri açısından gerek yasalar, anayasa karşısındaki durumlar açısından gerekse de pratikteki uygulamalar açısından şuan yaşadıkları durum önceki durumdan daha kötü pozisyonda.”

Hükümet AİHM kararlarına, Diyanet de mahkeme kararlarına direniyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni bir ‘Alevi açılımı’ başlattığına ve bunu grup toplantısında dillendirdiğine değinen Kenanoğlu, “Erdoğan’ın görevlendirdikleri kişilerin cemevlerini dolaştıklarını, veri topladığını ve bununla ilgili çalışma yapacağını ifade etti. AKP’nin Alevi açılımları Haziran 2009’da başladı ve aslında en kapsamlısı da oydu. Aralık 2010’da da nihai raporu yayınladılar. Alevi açılımlarıyla ilgili oldukça da kapsamlı bir rapordu. Ancak Alevi açılımlarıyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir sonuç çıkmadı ya da bu rapor sonucunda elde ettikleri bir takım bilgiler ve sorunlar çerçevesinde bir karar alıp uygulamadılar. Aslında bunu söylerken Alevilerin hayrına bir karar alınacağını ya da Alevilerin hayrına bir sonuca evrileceğini ifade etmek de istemiyorum. Çünkü yaşadığımız pratiklerde şunu gördük. Özellikle AKP iktidarının Alevilere bakış açısı, Alevi hakikatini kabul edip bu hakikatin yaşadığı sorunları çözmeye yöenlik değil. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bir sözü aslında bunu özetliyor. Diyor ki, “Ali’yi sevmek Alevilikse ben dört dörtlük bir Aleviyim.” Bu aslında Alevilik meselesine bakış açısını da ortaya koyan bir şey. Yani Alevi hakikatini kabul edip bu hakikatin yaşamış olduğu sorunların çözümüne yönelik bir yasal düzenleme değil, tam tersine kendilerinin tanımladıkları ve tarif ettikleri bir Alevilik ve bunun üzerinden yürütülecek bir takım çalışmalar ki, bu çalışmaları biz asimilasyon olarak değerlendiriyoruz. Alevi kurum ve kuruluşları da bunu asimilasyon olarak değerlendiriyorlar, çünkü Alevi hakikatinin dışındaki bir şey ve başak bir şeye evrilme üzerine kurulu bir siyaset. Burada aslında AKP iktidarından Alevi toplumunun beklediği hukuka uyması ve yargı kararlarını uygulamasıdır, başka bir şey değil. Bunun niye söylüyorum, çünkü cemevlerinin statüsüyle ilgili Alevi toplumunun talepleri doğrultusunda; tıpkı cami, kilise, havra, sinagog gibi cemevlerinin de ibadethane statüsüne kavuşması açısından kazanılmış davalar var. Bunlar özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) davalar kazanılmış ve cemevlerinin ibadethane statüsünde olmasını ifade eden bir davadır. Bu dava uygulanmıyor. Türkiye’de genelde AİHM kararlarının uygulanmaması Sayın Demirtaş ve Sayın Kavala üzerinden konuşuluyor ki, doğrudur. Ancak bir taraftan da cemevleriyle ilgili alınan kararların uygulanmaması da söz konusu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye Cumhuriyeti hükümetine bu konuyla ilgili süre verdi. Bu süre bir defa doldu. Bu kararın uygulanması ve cemevleriyle ilgili mağduriyetin giderilmesi konusunda o süre içinde doğan çerçevede Kasım’a kadar tekrar süre verildi. 30 Kasım2da Bakanlar Komitesi’nde bu konuda konuşulacak, Kaval ve Demirtaş kararında olduğu gibi. Ekim 2020’de aslında hükümet bir plan sundu. İnsan Hakları Eylem Planı çerçevesinde bu işle ilgili ne yapacaklarına yönelik bir plan sundu ama içerisinde cemevleriyle ilgili hiçbir şey yok. Hükümetin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne verdiği cevabında “Biz bu konuyla ilgili gerekeni yaptık. Sadece bu meseleyle ilgili elektrik giderlerinin karşılanması sorunu var. Bu sorunun tespiti için de dava açılması gerekiyor. Bilirkişi raporlarına ihtiyaç var” diye bir cevap verdiler. Yine din dersleriyle ilgili AİHM kararıv ar ve bu konuyla ilgili de gerekeni yaptık dediler. Esasında yapmadıkları şeyleri yaptık diyerek topu hukuka atarak çözmeye çalışıyorlar. Oysa AİHM kararı çok net; Cemevlerinin diğer ibadethaneler gibi ibadethane statüsüne alınması ve diğer ibadethanelerin haklarının tümünün cemevleri için de sağlanması konusuna yönelik. Ama iktidar bu meseleyi sadece bir elektrik faturası meselesine getirip duruyor. Peki elektrik faturasında ne oluyor? Elimizde 2 tane mahkeme kararı var. Esenyurt’ta Erenler Cemevi bu konuyla ilgili dava açıyor ve davayı kazanıyor. Ama davayı kazanmış olmasına rağmen hala elektrik faturası gönderiliyor. Burada iktidar topu Diyanete atıyor. Mersin Tarsus’taki Yenice Cemevi’nde de aynı sorun yaşanıyor. Burada da Diyanet mahkeme kararına rağmen cemevlerinin elektrik giderlerini de karşılamıyor. Diyanet mahkeme kararına direniyor. Hükümet AİHM kararına direniyor, Diyanet de Danıştay kararına ya da hükümetin vermiş olduğu yönlendirmelere karşı direniyor. Karşılıklı cem evlerinde bir direniş söz konusu cem evlerinin statüsüne ve ibadethane statüsüne karşı bir refleks var iktidarda. Şimdi AKP’nin bahsettiği alevi açılımında ne var baktığınız zaman bütününde bir sadaka siyaseti var aslında. Cem evlerini dolaşıyorlar bin beş yüz sekken beş tane cem evi dolaştığını söyledi cumhurbaşkanı. Bu cem evleriyle bizde görüştük boya badana, tuğla beton buna benzer malzeme ihtiyacınız var mı yok mu? Bunun üzerine kurulu bir durum söz konusu. Bu bir sadaka siyasetidir. Alevilerin cemevlerinin diğer ibadethaneler gibi yasal bir statüye kavuşturulması aslında bütün sorunu çözecekken, bunu yapmayıp sadece kendilerine bağımlı hale getiren bir yerden meseleyi çözmeye çalışıyorlar. Aslında bu çözüm değil tam tersine çözümsüzlük üretiyor. Aynısını Isparta’da yaşamıştık karşımızda ispatlı belediye başkanı gibi ben bur da beton döktüm benim döktüğüm beton üzerinden istersem sizi yürütmem gibi cem evinin sahibiymiş gibi davranan Belediye Başkanları konuşuyor. İktidarında istediği bu aslında bunu niye yapıyor. Seçimler var ve seçimler süresi içinde kendisine bir avantaj oluşturacağını zannederek bir sadaka siyaseti uyguluyor.”

‘Alevi açılımı yapmayın mahkeme kararlarını uygulayın’
Alevi açılımı adı altında Bakanlık etkililerinin cemevlerini dolaştığına işaret eden Kenanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi bu konuyla ilgili alevi açılımını görevlendirdiği 2 Bakanlık var ve bu son derece önemli. Bu iki bakanlıktan birisi İç İşleri Bakanlığı diğeri de Kültür ve Turizm Bakanlığı. Bu ikisi ne demek iktidar alevi meselesini bir güvenlik konsepti çerçevesinde bırakıyor bir de Kültürel Turizm çerçevesinde bakıyor. Yani iki meselenin üzerinden bakılıyor. Türkiye cumhuriyeti kurulduğundan bu yana Alevilere yönelik bir güvenlikçi bakış açısı var. Güvenlik konsepti çerçevesinde bir bakış açısı var . Bu meseleyi aslında AKP teyit etmiş oldu. Diğer bir taraftan tartışılan cem evleri kültür merkezi olsun diye o yüzden dolayı kültür bakanlığını devreye soktular. Oysa verilmiş mahkeme kararlarının uygulanması yeterlidir. Cem evleri ibadethane statüsüne kabul edilmelidir ve anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Alevilerin talebi nedir. Sadece Alevilere özgü bir takım yasalar çıkartılması ya da karalanması değil Alevilerin talebi demokratik ve laiklik eşit yurttaşlık olarak yaşamaktır. Demokrasinin, laikliğin ve eşit yurttaşlığın haklarının uygulandığı bir ülkede Aleviler bir sorun yaşamıyorlar. Bunun uygulandığı ülkeler var. Avrupa ülkelerinin birçoğunda Aleviler bütün haklarını elde etmiş durumdalar. Orada eşit yurttaş şeklinde yaşıyorlar ve cemevleri de ibadethane olarak kabul ediliyor. Yine kilise, havra, sinagog, cami hangi haklara sahipse cemevleri de o haklara sahip. Buradan kaynaklı olarak aslında sorun Alevilere açılım yapmak, Alevilerle ilgili birtakım düzenlemeler getirmek ve yasalar çıkarmak olmadığını, aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve eşit yurttaşlık hukukunu esas alan bir yerden bir anayasa değişikliği yapmasının yeterli olacağını görüyoruz. Bunun için ayrıyeten bir Alevi çalıştayı, Alevi açılımı ya da Alevilere ilişkin bir yasaya ihtiyaç yok. AKP iktidarına düşen seçimler yaklaşırken, Alevilere nasıl sadaka dağıtacağım derdine düşmek yerine, Alevileri parayla pulla ya da cemevlerine verecekleri malzemeyle satın alabileceğini hesap etmek yerine mahkeme kararlarını uygulaması yeterli olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik ve laik bir ülke olması bu sorunların hepsini çözecektir.” PİRYOL