HDP’li eski Kalkınma Bakanı Müslüm Doğan, kırdan kente göçün Alevi toplumu üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Doğan, Alevi toplumunun kentlerdeki örgütlülüğünde Cemevleri ve dernekler arasındaki ilişkiye dikkati çekti.
Kırdan kente göçle birlikte Dede Talip ilişkisinin kent yaşamına uygun olarak yeni bir formda sürdürülebilmesi gerektiğine değinen Doğan, “Dede talip ilişkisinin geçmişteki doğal akışı elbette beklenemez ve kent koşullarında farklılık arz ettiğini de belirtmek isterim. Dedelerin rolüne gelince, bu çok konuşulan ve tartışılan bir konu haline gelmiş durumda. Bizim örgütlülüklerimiz cemevi ve dernek birlikte süren bir durumda. Dede yol göstericiliğini yapacak, dernekler ise toplumsal dokumuzun sıklaştırılması için çalışmaları sürdürmektedir. Yani dedeler özgür bırakılmalıdır” ifadelerini kullandı.
Kırdan kente göç ve Alevi toplumunun örgütlülüğü
Alevi toplumunun yeterli ve değerli bir örgütlülük düzeyine ulaştığını belirten Doğan, “Kent yaşamı insanları farklı yaşam alanlarındaki örgütlülüğe zorlamaktadır. Zorunlu örgütlenme (sınıfsal, meslek, çevre…) dışında yarattıkları Alevi toplum olma mücadelesi örgütlülüğü çok değerli bir yerdedir. Ancak daha da gelişmesi gerektiğini belirtmek istiyorum” dedi.
Kırdan kente göçün Alevi toplumunun inancı üzerindeki etkilerini değerlendiren HDP İzmir 25. – 26. dönem Milletvekili ve Kalkınma eski Bakanı Müslüm Doğan, sol-sosyalist hareket içerisinde örgütlenen Alevilerin İnanç ve öğretileri konusunda yeterince hassasiyet ortaya koyamadıklarını söyledi.
HDP İzmir 25. – 26. dönem Milletvekili ve Kalkınma eski Bakanı Müslüm Doğan, kırdan kente göçün Alevi toplumunun inancı üzerindeki etkilerini PİRYOL’a değerlendirdi.
“Sol-sosyalist hareket içerisinde örgütlenen aleviler, İnanç ve öğretileri konusunda yeterince hassasiyet ortaya koyamadılar”
Kırdan kente göçten Alevi inancının nasıl etkilendiğini Doğan, şöyle değerlendirdi: “Alevi toplumunun ruhi şekillenmesinde en önemli etkenlerden biri kırsal kesimden kentlere olan göçüdür. Bu göçlerin şüphesiz olumlu etkisi daha fazladır. Alevilerin, kapitalizmle, devletle buluşması göç sayesinde gerçekleşmiştir. Kapalı bir ekonomik düzen olan kırsal/köy yaşamı özgün öğretinin korunması anlamında önemli olsa da, inanç ve öğretilerin kent ile buluşması kaçınılmazdı. Bu durum Kent koşullarında Alevi inanç ve öğretisinin karşılaştığı yeni sorunlar anlamında, inanç ve öğretinin kapitalist toplum modeli içinde yer tutma çabası, yeni sorunlar olarak değerlendirilebilir. Kapitalist Toplum modeli Aleviler anlamında yeni olsa da bir tür özgürleşme alanı olarak ta ifade edilebilir. Kent olanakları, Alevilere uzakta olsa kapitalizmin yeni olanakları, alevi toplumunda Batini anlamda takiyye sürecinin de sonu anlamına gelmektedir. Bin yıllardır Batini felsefeden beslenen bir inancın kentlerde kendini özgür koşullarla bulması, korunma amaçlı takiyye’den uzaklaşmasına neden olmuştur. Tüm bu olumluluklar yanında İnançları ve öğretilerini kent koşullarında nasıl koruyacaklardı. Özgün inanç ve öğretilerini nasıl ileri kuşaklara aktaracaklardı? Sınıfsal durumları nedeniyle, sol ve sosyalist hareket içerisinde örgütlenen ve öncülük eden aleviler, İnanç ve öğretileri konusunda yeterince hassasiyet ortaya koyamamışlardır. Elbette bunun en önemli nedeni sınıf mücadelesinin o dönemde önceliği ve Alevilerin sınıfsal durumlarıydı. Sınıf mücadelesinin öne çıktığı bu dönem aslında, Materyalizmin kaba kavranması neticesinde, inanç ve öğreti üzerinde olumsuz bir etkisini de belirtmek istiyorum. Alevi inancının rehberi, yol bileni olarak bilinen yoksul dedeler sömürücü sınıfa dahil edilmişlerdir. Bu durum çok büyük bir yanlış, Aleviler anlamında bir sürecin kaybı olarak değerlendirmek gerekiyor. Kır/Köy ilişkileri içerisinde tarihsel bir süreç içerisinde olgunlaştırdığı iç hukuk, kent koşullarında geçerliliğini yitirmiştir. Kentte devlet hukukuyla buluşan Aleviler, toplumsal sorumluluk özelliklerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu süreç 12 Eylül darbesine kadar sürmüştür. 12 Eylül Anayasa’sına verilen red oyunun tamamına yakını kent Alevilerine aittir.”
“Alevi toplumu sınıfsal ihtiyaçları doğrultusunda farklı örgütlenme alanları oluşturdular”
Kırdan kente göçün Alevi toplumu üzerinde olumlu etkileri olduğunu ifade eden Doğan, şöyle konuştu: “2 Temmuz Sivas Katliamı ise Alevilerin örgütlülüğü ve devlet bilincinin yükselmesi anlamında yeni bir sürecin adıdır. Artık korunma amaçlı takiyyelerden uzak kendi toplumsal örgütlülüklerini yaratmaya başlamışlardır. Devlet Asimilasyonuna karşı bayrak açılmıştır. Toplumsal dokularını sıklaştırma, Alevi toplumu yaratma çabaları nitelik kazanmıştır. Köyde gizlice yaptıkları cem’lerini, kentlerde açıkça yapabilir hale geldiler. Alevi İnancının ibadethanesinin cemevi olduğunu ilan ettiler. Alevi toplumu sınıfsal ihtiyaçları doğrultusunda farklı örgütlenme alanları oluşturdular. Kısaca belirtmek gerekirse kırsal yaşam alanından kentsel alanlara geçiş Aleviler anlamında, olumlulukla sonuçlanmıştır, kentin ve kapitalizmin olanakları, Alevi toplum kaygılarının yanında sınıf ve devlet bilincinin gelişmesine neden olmuştur.”
“Kent olanaklarından yararlanamayan kentli olamaz”
Alevilerin kent yaşamına ve kent kültürüne daha kolay adapte olduğu yönünde değerlendirmelere katılmadığını belirten Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Alevilerin kent yaşamına daha çabuk uyum sağladıkları hususuna katılmıyorum. Aleviler, kırsal alanda yaşamlarını sürdürürken (1950’li yıllara kadar) Sünniler (Müslümanlar) ve diğer inanç toplumları kentlerde yaşamlarını sürdürüyordu. Kent kültüründen ve kent olanaklarından yararlanmak Aleviler anlamında sonradan ve geç ulaşılmış değerlerdir. Bir örnek vermek isterim. Ben Ankara’nın Yenidoğan Mahallesine 1964 yılında dört yaşında iken geldim. Bir kelime Türkçe bilmiyordum. Sonra Mamak ilçesine yerleştik. Kentsel tüm verilerin olduğu Kızılay’a 17 yaşında inebildim. Kent olanaklarından yararlanamayan kentli olamaz. Kentli olmak, kent kültürü arasındaki iletişimle söz konusu oluyor. Yani yaşanmışlıkla uzun bir süreçte oluşan bir kültürel birikimdir. Alevi yaşam tarzına gelince, kapitalist modernite koşullarında bundan bahsetmek zor görünüyor bana. Şöyle ki Ortak toplumsal değerlerden bahsetmek daha doğru diye düşünüyorum. Aleviler ve diğer inanç gurupları kentlerde ortak toplumsal değerleri bir birikim olarak, yeni toplumsal gelişmenin emrine verdiler. Artık kentsel yaşam tarzı egemendir. Ancak bu şu anlama gelmemelidir. Aleviler Batini inanç ve felsefelerini yaşamda tutamıyorlar veya yaşam tarzlarında inanç ve öğretilerinin etkisi tamamen azalmıştır diye. Kapitalist toplum modelinde toplumsal ahlakın toplumcu yaşam tarzının öncüleri yine Alevilerdir.”
“Alevilerin yeterince ve değerli bir örgütlülük düzeyine ulaştığını düşünüyorum”
Alevilerin kentlerde bir araya gelişlerinin temel itici gücü ve Alevilerin kentlerdeki örgütlülüğü üzerine ise Doğan şunları söyledi: “Alevilerin kente ulaşma gayreti, tamamen kendisine yetmeyen kapalı kır ekonomik düzenidir. Alevi nüfusunun artması, kırsal ekonominin bu yükü kaldıramayışı, eğitim talebi, ticaret talebi ve tabii ki şehirlerin cazibesidir. Ben Alevilerin yeterince ve değerli bir örgütlülük düzeyine ulaştığını düşünüyorum. Kent yaşamı insanları farklı yaşam alanlarındaki örgütlülüğe zorlamaktadır. Zorunlu örgütlenme (sınıfsal, meslek, çevre…) dışında yarattıkları Alevi toplum olma mücadelesi örgütlülüğü çok değerli bir yerdedir. Ancak daha da gelişmesi gerektiğini belirtmek istiyorum.”
“Gençlerin ilgisi Alevi-Batini felsefenin derinliğine ve gizeminedir”
Cemevlerinin kentlerdeki Alevilerin bir araya gelmesindeki rolüne ve Alevi toplumunun -özellikle de Alevi gençliğinin- cemevlerine olan ilgisini Doğan, şöyle değerlendirdi: “Cemevi’leri Alevilerin ibadethanesidir. Nasıl ki Müslümanlar Cuma günü cemaatleri ile bir araya gelir ibadetlerini yapar ve Pazar günleri Hristiyanlar bir araya gelir ibadet ederlerse, Aleviler de Perşembe akşamı bir araya gelerek cemevinde ibadetlerini yaparlar. Bu anlamda cemevleri çok büyük bir buluşmanın adıdır. İnanç ve öğretinin yaşam bulduğu inanç merkezidir. Cemevlerine en çok gençler ilgi göstermektedir. Gençlerin ilgisi Alevi-Batini felsefenin derinliğine ve gizeminedir.”
“Dede talip ilişkisinin kentlerde sürmesi için bir engel yoktur”
Feodal toplumdaki Dede Talip ilişkisinin kent yaşamında aynı formda sürdürülebilmesinin olanaksızlığına ve kent kültüründe Alevi toplumu açısından Dedelerin rolüne ilişkin Doğan, şöyle konuştu: “Dedeler ile ilgili olarak ta şu hususu belirtmek isterim. Dede, inanç ve öğretinin ilk yol göstericisidir. Dede, her toplum düzeninde var olabilecek, bir yol değeri ve yol bilendir. Dede talip ilişkisinin kentlerde sürmesi için bir engel yoktur. Ancak günümüz kent yaşamında, Dede talip ilişkisinin geçmişteki doğal akışı elbette beklenemez ve kent koşullarında farklılık arz ettiğini de belirtmek isterim. Dedelerin rolüne gelince, bu çok konuşulan ve tartışılan bir konu haline gelmiş durumda. Bizim örgütlülüklerimiz cemevi ve dernek birlikte süren bir durumda. Dede yol göstericiliğini yapacak, dernekler ise toplumsal dokumuzun sıklaştırılması için çalışmaları sürdürmektedir. Yani dedeler özgür bırakılmalıdır.”
“Nitelikli inanç ve öğretiye uygun cemevi sayısı ise maalesef çok az”
Doğan, Türkiye’deki cemevi sayısına ve varolan cemevlerinin Alevi toplumunun ihtiyaçlarını ne kadar karşılayabildiğine dair de şunları söyledi: “Yapılan ve yayınlanmayan bir araştırmaya göre şu an 4914 cemevi var. Cemevlerinin Alevi toplumunun ihtiyaçlarını nicel olarak karşılayamadığı açıktır. Nitelikli inanç ve öğretiye uygun cemevi sayısı ise maalesef çok azdır. Pir Sultan Abdal Derneğine bağlı Cemevleri, inanç ve öğretiye bağlılık konusunda, inanç ve öğretinin özgün halinin ileri kuşaklara aktarmasında lokomotif görevi görmektedir. Esas olanın Alevi toplumunun kendi birikim ve değerleriyle kurdukları cemevi’dir. Aksi durumda olan, Siyasal partiler ve belediyeler tarafından kurulan cemevleri maalesef bağımlı, özgün öğreti ile ilişkisi olmayan kurumlardır. Bu söz konusu kurumlar ticari nitelikli ve iç asimilasyona hizmet etmektedirler. Kurulan vakıfların tamamına yakını devlet eliyle açık ya da gizli kurulu asimilasyon amaçlı kurumlardır. Bunlara karşı Alevi toplumunun ilgisinin çok zayıf olduğunu da belirtmek istiyorum.”
“Alevi toplumunun “Eşit Yurttaşlık” talebi tüm toplumun talebi olarak değer görmeliydi”
Cemevlerinin yasal statüden yoksun olması ve ibadethane sayılmamasını eşit yurttaşlık hakkı çerçevesinde değerlendiren Doğan, eşit yurttaşlık talebinin toplumsallaştırılması noktasında varolan faaliyetlerin dışında yapılabilecek çalışmalara ilişkin olarak da şu ifadeleri kullandı: “Bilindiği üzere Eşit Yurttaşlık temelinde ülkede çok büyük mitingler yapıldı. Alevi toplumunun talebi Eşit Yurttaşlık, aslında tüm toplumun talebi olarak değer görmeliydi. Siyasi partiler bu projenin içini boşalttılar. Talebe nitelik katamadılar. Bu talebi bir yeni toplum sözleşmesi ile sonuçlandıramadılar. Alevilerin geliştirdiği yüzyılın paradigması olan “eşit yurttaşlık” talebi inançların ve halkların özgürce demokratik bir ülkede eşit yaşamasını hedeflemektedir. Ülkemizdeki farklılıkları benzeştirme çabasından uzak, demokratik bir geleceği tüm halklar ve inançlar olarak inşa edebiliriz. Bunun koşulları bugün daha da çok olgunlaşmıştır.” PİRYOL / ÖZEL