Hiçbir alanda mutlak doğrular yoktur, olamaz da. Yaşam örgünleştikçe, evrimleştikçe, değiştikçe; ister bilim ister sanat ister politika olsun, bütün disiplinlerde de ona paralel değişimler gözlenir. Hani büyük kalçalarıyla Ana Tanrıça Kibele heykeli oluşturulduğu zamanlar, doğurganlık öne çıkarılıyordu heykellerde. Sonra antik çağda insan vücuduna duyulan hayranlık göze çarpmaya başladı. Hıristiyanlıkla birlikte insan bedeni günah sayılmaya başlanıyor. İslamiyet’te resim bile haram görülüyor. Ve Rönesans’la birlikte bütün tabular yerle bir oluyor. İnsanlığın gözleri “öte dünya”dan insanıyla, doğasıyla yeryüzüne çevriliyor!
Yaşam farklılaştıkça idealler de, sanata yaklaşımlar da farklılaşmaktadır. Toplumun geleceği nasıl biçimleniyor konusunda hiçbir toplumsal anket, sanat kadar sahici veriler sağlayamaz! Sahici sanat, dile geldiği toplumsal kesimin hissiyatını duyurur! Sanatın engellendiği toplumların geleceği, karartılmış demektir! İşin ayrımında olanlar, yasakların toplumu gerilettiğini bilir! Kişinin kendini oluşturması gereklidir. Onun için de okumak, okumak ve okumak gereklidir. Sinemaya, tiyatroya gitmek, müzik dinlemek, resim sergileri izlemek, arkadaşlarla söyleşmek ve insanlarla iç içe yaşamak, halkın arasına karışmak… Biliyorum, şimdi siz; nerede bu bolluk diyorsunuz. Haklısınız! Nerede bu bolluk?
YÜREĞİ TAŞIRAN TILSIM
Medreseyâ Sor’un* göğünde
Melayê Cizîrî’nin mehtabıdır bu
Sevgililerin Selmâ olduğu
Vuslatın bak öyle uzak
Yumuşak
Sıcak
Ve ıslak
Gözyaşları böyle olur ancak
***
Evîna min
Sevgilim
Habibim
Hangi dilde olursa olsun
Büyüsüyle insanı ürpertiyor
Ey çağlar boyudur süren efsun
Ey yüreği taşıran tılsım!
Sen kaç hayatın toplamısın?
* Kırmızı Medrese (Melayê Cizîrî’nin öğretmen olduğu Cizre’deki ünlü medrese
AYDIN ALP / ÇİFT KANATLI ÖZGÜRLÜK (J&J- Ekim 2024)
“Yazar, kendisinin, daha adlandırılmamış ya da adını söylemeye cesaret edemeyen şeyi adlandıran kimse olduğunu bilir, sevi ve nefret sözcüklerini ve onlarla birlikte, aralarındaki duyguların ne olduğuna henüz karar vermemiş insanların sevgi ya da nefretini “ortaya çıkardığını” da bilir. Sözcüklerin Brice-Parain’in dediği gibi, “dolu tabancalar” olduğunu bilir. Konuştuğu an, tetiğe asılmış demektir. Susmak da elindedir, ama ateş etmeyi seçtiğine göre, bunun bir çocuk gibi, gözlerini yumarak ve yalnızca patlama sesini dinlemek üzere, rasgele değil de, yetişkin bir adam gibi, hedef gözeterek yapılması gerekir.” EDEBİYAT NEDİR? / JEAN-PAUL SARTRE (Çeviren: Bertan Onaran)
Bağlanmaya katılmam; ama sanatın insan için ve insandan yana bir içerik taşıdığına yürekten inanırım. Tarih boyu adı ışıldayan sanatçılarda ve sanat eserlerinde böyledir bu.
Oscar Wilde: Şiir dilinin “samimi”likle ilintisini ön plana çıkararak diyor: “Bütün kötü şiirler, samimidir.” “Bir edebiyat eseri karşısında benimsenecek epistemolojik bir tutumun mecazlar labirentinden çıkmanın tek yolu olduğuna…” vurgu yapıyor. Ben şiirde samimiyetin çok hayati olduğuna inandığım halde, katılıyorum bu saptamaya. Sakın, bu ne perhiz ne lahana turşusu, demeyin. ‘Estetiğin varabileceği en son nokta, sadeliktir’ de ondan diyorum. Samimi olmak ve içtenlik, yalınlıkla belirginleşir ve ışıldar! Evet, laf kalabalığıyla dökülen moloz yığınında, samimiyet aranmaz! Sahici sanat ve sanatçılar, köşeye sıkıştırılmış toplumlarda o kadar önemli ki. Toplumu gerçek sanat ve sanatçılarla buluşturmak, mutlak gereklidir.
Bir doğruyu bile anlamadığım halde onaylıyorsam, bu en azından içten olmadığımı gösterir. İnsanlara çıkabileceği basamaklar vermeliyiz. Kaliteli ve yalın şiirlerle okuyucuları buluşturmak gerekir. O kadar çok köprü havaya uçurulmuş ki. Otoriter toplumsal yapılanmalar ve yönetim zihniyetiyle imkânsız bir iş bu!
Görebilmek, anlayabilmek, yorumlayabilmek ve sanatçı yüreğine sahip olabilmek; ayrı bir değerdir. Ve gerçek sanatçıların yüreği sevgiyle çarpar. Gerçek sanatçılar, halden anlayandır aynı zamanda. Örneğin: “Çocuğun biri, uzun zamandır biriktirdiği parayı ressama uzatmış. Ağabeyime bu tabloyu almak istiyorum. Bütün biriktirdiğim paramdır bu, diyor. Ressam, milyonlar değerinde tablosunu, gözünü kırpmadan çocuğa vermiş. Yanındaki arkadaşları şok olmuşlar. Ressam yapılan itirazlara: Dünyada kaç kişi, bütün parasını bir tabloya verir, demiş.”
Şairlerin kurşuna dizildikleri de olmuş; ama şiirler ölmemiştir! Cezayı Sinimmar (Sinimmar Cezası), bütün sanatçılar için vardır. Yaptığı muhteşem saray karşılığında, ödül de beklemeyen Mimar Sinimmar, kendisi için yapılan saray karşısında büyülenen padişah tarafından öldürülüyor. Hani başkasına da böyle bir saray yapılmasın gerekçesiyle. Muhteşem mimarın ödülü, ölüm oluyor. .”
Sanatçılar fani; ama sanat, küllerinden doğan bir Anka Kuşu’dur ve ölümsüzdür! Sevgiler, saygılarımla…
Sadelik hem sanatta hem yaşamda…