Alevi, Aleviler, Alevilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik üzerine çokça yazıldı çizildi. Daha da yazılacak çizilecek.
Alevi öğretisinin ne olduğu, nasıl oluştuğu, nelerden ne şekilde etkilendiği konusunda farklı görüşler olsa da Alevilerin yaşayışında Aleviliğin ne olduğu konusunda bir tartışma yok. Yöreye göre farklılıklar taşısa da Alevilik kadim bir öğreti olarak varlığını sürdürüyor.
Aleviliğin Ali, Ehlibeyt, 12 imamlar, Kerbela ile ilişkisi, etkileşimi bir yana İslam’dan çok çok öncesine dayanan zengin bir kültürel birikime sahip olduğu birçok yazılı kaynakta yer alırken, sözlü anlatımlarla da asırlardır sürekliliğini sağlıyor.
Alevi deyişlerine de konu olan ve yüzyıllardır dilden dile, telden tele aktarılan kültürel birikim elbette ki, içinden geçilen dönemlerde birçok kültürden de belli etkileşimlerle günümüze aktarılmış durumda.
Bazen Alevilik üzerine yapılan tartışmalarda herkes kendi bulunduğu yere, yaşam felsefesine, dünya görüşüne ya da inanışına göre Aleviliğe kendince sınır çizmeye çalışıyor. Ancak tarihteki hiçbir toplumsal yapı gibi Aleviler de Alevilik de homojen bir yapıda değildir. Kadimden bu yana varlığını sürdüren bir öğretinin süreç içinde egemen olan birçok şeyden etkilenmesi ya da etkileşim içine girmesi anormal de değildir.
İslam öncesinde Alevilik nasıldı, İslam’dan sonra Alevilikte nasıl bir etkileşim oldu, bunları nesnel bir şekilde değerlendirmek, her şeyi yerli yerine oturmak olmazsa olmazdır.
Kadim bir öğreti olan Alevilik ilk çıktığı formu ne kadar koruyabilmiştir, sonrasında neler değişmiş, neler eklenmiş, neler unutulmuş bunları tarihin akışı içinde değerlendirmek gerekiyor.
Aleviliğe kimlerin ne kadar etkide bulunduğu, bu öğretinin zaman içinde nereden nereye evrildiği üzerine ciddi bir araştırma yapmak tarihsel süreci nesnel bir şekilde açığa çıkarmak önemlidir.
Alevilikte ‘Yol bir sürek binbir’dir ve ‘insanı Kamil’e ulaşmak esastır. Aynı değerler etrafında bir araya gelen bir topluluğun öğretiye bağlı kalmak koşuluyla kendi içinde uygulama farklılığının ve zenginliğinin göstergesi olan bu yaklaşım süreç içinde Aleviliğin yöreden yöreye çeşitliliğine de yol açmıştır.
Alevilik öğretisinin özü olan “devr-i daim” varlıkların süreç içindeki değişim, dönüşüm ve yeniden varoluşunu anlatır.
Sevgi üzerine kurulu olan Aleviliğe dinsel bir inanış olarak dogmatik bir şekilde yaklaşılamaz. “Sevgi bizim dinimizdir, başka dine inanmayız” deyişinde özetlenen anlayış klasik dinsel yaklaşımlarla açıklanamaz.
73 millete bir nazarla bakan, barışı esas alan ve “incinsen de incitme” düsturu ile yoğrulan bir öğreti olan Alevilik, yeryüzündeki kavgalardan da uzak bir şekilde varlığını sürdürmüş bir topluluktur.
Tarih boyunca, kıyımlara, katliamlara maruz kalan Alevi toplumu şiddet araçlarına da her zaman mesafeli olmuştur.
Aşık Nesimi Çimen’in “Dostluklar kurulsun, insanlar gülsün/Barış güvercini uçsun dünyada/Yok olsun kötülük, düşmanlık ölsün/Barış güvercini uçsun dünyada” dizeleri Alevi toplumunun diğer topluluklarla bir arada kardeşçe yaşama arzusunu özetler niteliktedir.
Talip, rehber, pir ve mürşid ile ocak sistemi şeklinde kadimden bu yana varlığını sürdüren Alevi toplumunda rızalık esastır. Cemlere katılanların birbirinden rızalık istemesi bundandır.
Dar-didar, düşkünlük, nefes-deyiş, gülbank, semah, müsahiplik, lokma Alevi öğretisinin ritüelleri içinde yer alır. “Eline, beline, diline” sahip olmak gibi 3 kelimeyle özetlenen bir yaşam tarzını kadimden bu yana sürdüren Aleviler olmadık, yakıştırmalar, hakaretler yapılsa da onlar bildikleri doğrulardan asla taviz vermeden ve kimselere biat etmeden varlıklarını sürdürüyorlar.
Işıkla yoğrulan Alevilik öğretisinin bilimsel gelişmelere göre kendini yenilemesi ve çağın gereklerine ayak uydurması, varlığının sürekliğinin de en büyük güvencesidir.
“Yol cümleden uludur” diyen alevi toplumu için ikrar vermek, sarsılmaz bir bağlılık göstermek olmazsa olmazdır. “Hukuk, yol, marifet ve hakikat” kapılarından geçerek doğaya ve canlılara saygı temelinde bir arada yaşamı savunan Alevi toplumunda emek üretkenliği ve paylaşım esastır.
Devr-i daim yaklaşımıyla doğayı, evreni ve canlıları sonsuz bir devinim içinde algılayan Alevi öğretisinin günümüz koşullarında insanlığın vardığı aşamada yeniden üretimi ve geleceğe taşınması noktasında katkı sağlayan her can için kendini yenileme olmazsa olmazdır.
“Katre idim ummanlara karıştım
Kaç bulandım kaç duruldum kim bilir
Devre edip alemleri dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kim bilir”
Aleviliğin yaşayan bir öğreti olması, insanlığın, bilimin gelişimiyle güncellenmesi ve iktidarlara biat etmemesi kadimden bu yana varlığının esas güvencesidir.