Cemevlerindeki Dedelerin maaşlarının genel bütçeden karşılanması konusunda Alevi toplumunda kafa karışıklığı yaşanıyor. “Dedenin maaşını devlet verirse asimile olur” diyenler ne kadar haklı?
Gerçekten öyle mi, Dedeler maaş aldıklarında asimile mi olacaklar ya da maaş bile almadan Dedelerin ne kadarı yola tam bağlılık içindedir veya ne kadarı hangi oranda asimile olmuştur?
Cemevlerinin ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanması ile cemevlerindeki dedelerin maaşlarının genel bütçeden karşılanması arasında bir fark var mı?
Aleviler cemeveleri olmadan da cem tuttular, tutuyorlar ve tutacaklar da ama cemevlerinin ibadethane statüsüne alınması talebiyle Alevi toplumunun ibadet yeri meselesi bambaşka bir işleve büründü. Gelinen noktada ise bırakalım kentleri her köyde bir cemevi açılmaya başladı. Gelişen yeni duruma uygun olarak Aleviler tutarlı bir politika oluşturmak ve yeni ilkesel yaklaşımlar geliştirmek zorundadır.
Çağdaş dünyada Alevi toplumu ve cemevleri gerçekliği
Cemevlerinin ibadethane olarak tanınması talebini Aleviler yıllardır dile getiriyor. Aleviler hükümetten, iktidar partisinden ya da devletten bu talebin eşit yurttaşlık hakları çerçevesinde karşılanmasını bekliyor. Bunun için de yıllardır mücadele yürütüyorlar.
Tabii Alevilerin cemevlerinin ibadethane statüsünde sayılmasını istemeleri aslında kentleşmeyle ortaya çıkıyor. Feodalitenin hakim olduğu ve nüfusun büyük bölümünün kırlarda yaşadığı dönemde Alevi toplumu için cemevleri olarak tarif edilen bir mekan da yoktu. Her köyün kendi içindeki koşullara göre insanların cem için toplanabilecekleri bir mekan yeterliydi. Genelde köyün en büyük odası cem için düzenlenir ve cem sonrası da her şey günlük rutindeki gibi işleyişini sürdürürdü. Türkiye’de 1960’larda başlayan ve 70’lerde hızlanan kırlardan kentlere doğru yaşanan hızlı göçün ardından ise şehirlerdeki Aleviler için cem mekanları sorunu ortaya çıktı. Çok eski tarihlerde tekke, zaviye, dergâh, meydan odası vb. mekânlarda da cemler tutulurdu ancak buralar cemevi olarak adlandırılmazdı.
Cemevlerinin ortaya çıkışı
Türkiye’de Cemevi olarak cem mekanlarının dile getirilmesi 1990’lı yılların başına denk gelir. 2 Temmuz 1993’te yaşanan Sivas Madımak Katliamı aynı zamanda Alevilerin inançsal taleplerinin de gün yüzüne çıkmasını ve sistematize edilmesini koşullar. Katliama uğrayan Aleviler savuma refleksiyle kentlerdeki örgütlülüklerini dernekler adı altında geliştirir ve cemevlerinin ibadethane statüsüne alınması talebi de bu süreçte gündeme gelir. Tabii bu dönem aynı zamanda CEM (Cumhuriyetçi Eğitim) Vakfı gibi Alevileri devletin güdümüne almaya çalışan faaliyetlerin de yoğunlaştığı bir zamandır.
Genel Bütçedeki para kimin parasıdır?
Cemevlerine ibadethane statüsünün tanınmasını isteyen Aleviler aynı zamanda zorunlu din derslerinin ve Diyanetin kaldırılması gibi talepleri de laikliğin gereği olarak dile getirirler. Aleviler bir yanda laik bir devlet yapısında Diyanet gibi bir kurumunun olmaması gerektiğini belirtirken, bir yanda da eşit yurttaşlık temeli üzerinden cemevlerinin ibadethane sayılması için mücadele yürütürler. Türkiye’de diğer ibadethanelere tanınan hakların cemevlerine de tanınmasını isteyen Aleviler aslında tam da bu noktada bir ikilem içerisine düşüyorlar. Bir yanda caminin ne hakkı varsa cemevinin de o hakkı olsun diye talep ediyorlar ama bir yandan da Dedelerin devletten maaş almasını sorunlu gören bir yaklaşım sürdürülüyor. Oysa ki, Alevi yurttaşların vergilerinin de toplandığı genel bütçeden dedelere maaş bağlanmasıdır söz konusu olan. Hem devletten hak talep edip hem de o hakkın kullanımı gündeme geldiğinde, o devletin parasıdır demek ne dediğini bilmemektir. Genel bütçede toplanan para devletin değil halkın parasıdır. Vergileri devletin toplaması ve bunu bütçe olarak elinde bulundurması o parayı devletin yapmaz. O yüzden de devletin genel bütçeden cemevlerinin ihtiyaçlarını karşılaması da dedelere maaş vermesi de ne Alevilere ne de dedelere bir şey kaybettirmez. Çağın değiştiğini ve çağdaş döneme ayak uydurmanın gerekli olduğunu herkesten önce Aleviler bilirse o zaman bu basit gerçeği gözardı etmek olmaz. Kapitalist çağda kentlerde yaşayan Alevilerin hem vergi verip hem de cemveleri ya da dedeler için taliplerden para toplamaya çalışması bir çelişkidir. Madem birileri devletin kasasından gelen para Aleviliği bozar, yozlaştırır, asimile eder vb. şeyler söylüyor o zaman devletten cemevlerine ibadethane statüsü tanınması talebinin de bir anlamı yoktur. Madem öyle, Aleviler devletten hiçbir talepte bulunmasınlar. Cemevlerini de kendi aralarında topladıkları paralarla yaptırsınlar, Dedelerinin maaşlarını da taliplerden topladıkları bağışlardan karşılasınlar. Alevi yurttaşların ödediği vergilerden de oluşan genel bütçeden ise Aleviler dışındaki herkes yararlansın.
Dedeler ve asimilasyon
Bugünkü koşullarda Dedelik yapan, Seyit soyundan geldiğini söyleyen birçok Alevi Dedesi devlette memur olarak çalışıyor. O zaman o dedeler de devlet memuru olarak çalışmasınlar. Ya da madem memurluk yapıyorlar o zaman Dedelik yapmasınlar. İnsan bir görüşü savunduğunda işine geldiği gibi cümle kurmaz. Söylediklerinin birbiriyle uyumlu, tutarlı olması ve mantıksal bir sürekliliğinin olması gerekir. Devlet dinsel inanışlara hiç karışmasın. Camiye de karışmasın cemevine de karışmasın diyebilir, bunu savunabilirsiniz. Eğer bunu savunuyorsanız Aleviler için devletten bir talepte bulunmazsınız, sadece Alevilerin dinsel inanışına, ibadetine karışamazsınız diyebilirsiniz. Yine devletin diğer ibadethanelere genel bütçeden yardım yapmasının doğru olmadığını savunursunuz. Tutarlı olmak istiyorsanız yapacağınız budur. Ama yok madem ki, caminin, kilisenin, havranın, sinagogun ne hakkı varsa cemevinin de o hakkı olsun diyorsanız o zaman cemevinin elektrik, su, doğalgaz parasını devletin karşılaması ne kadar size doğru geliyorsa, Cemevi’ndeki Dedenin maaşının da ödenmesi o kadar doğru gelmelidir.
Yol hizmeti vermeden hakullah toplanırsa…
Maaşını devletten alan Alevi Dedesi’nin asimilasyonuna gelince bu bambaşka bir konudur ve ne yazık ki, henüz maaş bile almayan birçok Alevi Dedesi zaten çoktan asimile olmuştur bile. Talibine hiçbir hizmet vermeden, bir tek cem tutmadan yıllarca sadece onlardan para toplamak için talibinin kapısını aşındıran Dedeler zaten dünden asimile olmuştu. Alevilikte Yol hizmetini yürüten Dedelere talipleri tarafından gönüllerinden geldiği oranda cerağ veya hakkullah verilirdi. Ama uzunca bir zaman Dedeler köylerde bir tek cem yürütmeden, onların bir tek derdiyle ilgilenmeden “hakullah” adı altında para, ürün ya da hayvan topladılar. Zaten yanlış da burada başladı. Bu yanlış aynı zamanda Alevi toplumu ile dedelerin arasındaki bağların da zayıflamasına yol açtı.
Asimilasyon ne zaman başladı ne kadar derinleşti?
Oysa ki, Dedelik Kurumu sadece dededen de ibaret değildi ve pir, rehber, mürşit, zakir, ana, sultan ana, baba vb. öğeleri de kendi içinde barındırıyordu. Dedeler kendi toplumuna karşı görevlerini yerine getirmekte yetersiz kaldıkça yeni nesil Alevi toplumunun genç kuşaklarında da Alevilik inancı söylemden ibaret kalmaya başladı. Yani Dedelerin ya da genel anlamda Alevi toplumunun asimilasyonunu önce kendi içinde aramak gerekiyor. O yüzden “Dede devletten maaş alırsa asimile olur mu” demeden önce Alevilikten geriye ne kaldığına bakmak daha anlamlı ve sorgulanması gereken bir durumdur.
Halkın bütçesinde Dedelerin hakkı yok mu?
Dinci vakıflar, dernekler vs. devletin kasasından çatır çatır paraları götürürken, Dedenin maaşının genel bütçeden karşılanmasından rahatsız olmak ya da bu konuda kafa karışıklığı yaşamak oldukça anlamsızdır. Madem o bütçenin oluşmasında Alevi yurttaşlardan kesilen vergilerin payı da var o halde Dedelerin maaşının da oradan karşılanmasında bir sakınca olmamalıdır. Çünkü o bütçede biriken emek o bütçenin başında bulunanların emeği değildir. Ya o bütçeden hiçbir dini inanç grubuna pay verilmesin diyeceğiz ya da Dedenin maaşını o bütçeden almasında sakınca görmeyeceğiz. Hem öyle hem böyle olmaz. Tutarlı olmak zorundayız.