Dr. İrfan Açıkgöz, 17.03.2024.
Hatırlanacağı üzere 2013 yılında Alevinet12.com ve PirYol.com İnternet Sayfalarında, “Diyarbakır Alevi Türkmen Köyleri” başlığı altında derlediğim ve sentezlediğim sonuçları yazmıştım. Doğal olarak eksiklik ve hatalar vardı. Hem bunları düzeltmek ve güncel bilgileri vermek ve hem de bu konuda araştırma ve inceleme yapacak olanlara bazı ipuçları sağlamak bağlamında yeni bir inceleme, derleme ve sentez yazısı yazma zorunluluğu ve sorumluluğu ortaya çıktığını belirtmek durumundayım.

Kaynakları toplu halde yazının sonuna ekledim. Emek verenleri ve gerçeklerin su yüzüne çıkmasına katkıda bulunanları buradan bir kez daha kutlamak ve teşekkür etmek isterim. Sözlü kaynakları da anmak ve teşekkür etmek durumundayım:(Alfabetik sıraya göre) Azize Çiftçi, Hasanali Yaylak, Hasan Baykut, Hüseyin Kargın, İbrahim Kargın, İbrahim Zengin, Mehmet Suci, Mehmet Yıldırım, Leyla Afşar Baran, Mizrap Açıkgöz ve Mürsel Atlı. Bilgisine başvurduğum halde unuttuğum dostlar varsa özür dilerim.

Şimdiden belirtmeliyim ki soyal bilimci değilim. Temel Bilimci(Fizikçi) olarak merak ettiğim ve öğrendikçe heyecan duyup yeni sorularla yola devam ettiğim bir sürecin ürünlerini yazmaya çalışıyorum. Hatalarım ve eksikliklerim elbette vardır. Umarım daha iyi ve ileri çalışmalarla bu hatalar ve eksiklikler en aza indirilir.
Bilindiği üzere 1997’de İzmir’de ‘Türkmenacı Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği’, 2007’de Diyarbakır’da ‘Büyükkadı ve Şarabi Köylüleri Kültür ve Dayanışma Derneği(Büşak-Der)’, 2022’de Mersin’de ‘Diyarbakır 7 Erenler Kültür ve Dayanışma Derneği’ ve 2023’te Berlin’de ‘7 Canlar Derneği’ kurulmuş olup zor koşullara rağmen çalışmalarını sürdürmektedirler. Gücümüze güç katan ve umudumuzu büyüten bu kurumların kurucu, yönetici ve üyelerine kolaylıklar ve başarılar diliyorum.
Bu yazının yazılıp yayımlanmasına vesile olan 7 Canlar Derneği Yönetici ve Üyelerini alkışlıyorum.

Haberi olmayanlar için hepimiz için çok önemli olan yeni bir esere dikkatinizi çekmek istiyorum: ‘Dicle’nin Kırmızı Gülleri’(Antoloji), Yönlendirici: Fehmi Salık, Klaros Yayınları, 2023. Bu önemli eseri bizlerle buluşturan ve tarihe bir not düşenlerin emeğine sağlık! Ne kadar teşekkür etsek azdır. Bence bu güzel eser ikinci, üçüncü,.. ciltlerle devam etmelidir. Lütfen bu esere sahip çıkalım ve devamını sağlamak için çaba harcayalım!
Başlarken andığım inceleme ve derleme yazısındakileri mümkün olduğunca tekrarlamayacağımı belirtmek isterim. Daha çok yeni bilgiler, yeni sorular ve yeni ipuçlarını sergilemeye çalışacağım. İnsanlığın ve bilimin temel sorusu şudur: ’Nereden geldik ve nereye gidiyoruz?’ İnsanı merkeze yerleştiren Alevi Kızılbaş Türkmenler’inin de temel sorusu budur diye düşündüm hep. İnanç düzleminde olduğu gibi ‘Dicle’nin Kırmızı Gülleri’ olmak anlamında da homojen yani tekdüze olmadığımızı hemen vurgulamalıyım. İlk sorum şuydu: Farklı yerlerden ve yollardan gelip farklı ama yakın köylere yerleşen ya da yerleştirilen köylülerimizin tarihi konusunda doğru ve net bilgilere nasıl ulaşabilirim ve kimlerden sorabilirim? Bu sorular üzerinde düşünürken pratik zekası ve bilgisiyle destek olan ve her daim teşvik edici tavırlarıyla elimden tutan eşim Semra Akcan Açıkgöz ’e teşekkürü borç bilirim. Sıcak bir yaz günü tatil yapacağımız bir yere giderken Karaman’ın köylerinin yanından geçiyorduk. Bizim köylerdeki gibi topraktan(kerpiçten) yapılmış evleri görünce aklımıza bizim köydeki kerpiç evler ve köyde bulunan Karaman’ın Kıracı gelmişti hemen. Evlerin benzerliğine ek olarak Karaman’ın Kıracı başlangıç noktası oldu diyebilirim. Sonra, dedelerimizin sözleri alımıza geldi: ‘Cem yapmaya Konya’dan Dedeler gelirdi’. Karaman, Konya ve Karamanoğulları Beyliği bağlantısı ikinci önemli nokta oldu. Araştırma ile ilgili okuma yaparken Şeyh Cüneyd, Şah Haydar ve Şah İsmail dönemlerindeki hareketlilik, göçler ve savaşlar dikkatimi çekti. Bu da üçüncü önemli noktayı oluşturdu.
İlerlemeden önce ‘Horasan’dan geldik’ konusu üzerinde kısa bir açıklama yapmam gerekiyor: Köylerimize yerleşen Ocaklar ve Ailelerin tekdüze olmadığı açık olduğuna göre farklı yerlerden ve farklı yörelerden gelmiş olmalıydık diye düşünmek gerekiyor; Karaman’dan, Azerbaycan’dan, Musul’dan gelenler olduğu gibi pekala Horasan’dan da gelenler olabilir, bununla birlikte hepimiz Horasan’dan gelmedik elbette. Kaldı ki Erzincan, Dersim, Sivas vb. gibi şehirlerde yaşayan Alevi Kızılbaş Türkmenler ve Kürtler de Horasan’dan geldik demektedirler. Yazılı kaynaklarda bununla ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Yazılı basın organlarında ve sosyal medyada haber konusu olan dikkat çekici bir olayı da anmadan geçmeyeyim istiyorum: Üretken ve saygıdeğer yazar ve şair Yaşar Kemal Diyarbakır’a geldiğinde bizim köylülerin bir bölümü ile konuşuyor ve onlar da Afşar(Avşar) Türkmenleri olduklarını söyleyince Yaşar Kemal olaya tam olarak vakıf olmadığından bu köylerde yaşayan herkesin Afşar(Avşar) Türkmenleri olduğunu ifade ediyor. Bu bilgi doğrudur elbette ama olayın bütünü anlamında eksiktir. Bizim köyde yaşayan ve soy adları Afşar(Avşar) olan aileler var. Bu ailelerin bazı bireyleri köyün kurucusu olduklarını iddia etmektedirler. Bu da doğru olabilir. Söz konusu 7 köyde yaşayan herkes Afşar ya da Avşar Türkmeni değildir. Ayrıca, bazı kitaplarda yanlış şekilde bizim köylerin tümünün Oğuz Boylarından olduğu yazılmaktadır. Şüphesiz Oğuz Boyuna mensup bazı aileler vardır ama hepimiz Oğuz Boyuna ya da Boylarına ait değiliz.
16. Yüzyıl başlarında Osmanlı Tahrir Defterlerinde Amid Sancağı’nda, Siverek, Ergani, Çüngüş, Kiğı, Çemişgezek, Harput ve Ruha’da yaşayan Kızılbaşlardan ‘mal-ı sürb-seran’ adı altında Kızılbaş vergisi alındığı anlaşılmaktadır. Bu uygulama Orta ya da Batı Anadolu’da yaşayan Kızılbaşlarda değil de sadece adı geçen yöre ve sancaklarda yaşayanlarda söz konusu olduğuna göre buralarda yaşayan Kızılbaşların Şah İsmail taraftarı olup savaşta Safevileri destekledikleri için cezalandırıldıkları ileri sürülmektedir. Tahrir Defterlerinde, bazı köylerin ‘viraneye çevrildiği’ de yazılmaktadır. Bu açıklama ve bilgiler hiç şüphesiz akla yatkındır.
Şeyh Cüneyd 1429-1460, oğlu Şah Haydar 1459/60-1488 ve Şah İsmail ise 1487-1524 yılları arasında yaşamıştır. Kaynaklarda, Şah Haydar’ın doğum yeri olarak Amida (Diyarbakır) diye yazılmaktadır. Şah Haydar, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın yeğeni ve aynı zamanda damadıdır. Şeyh ya da Şah ünvanlı bu tarihsel ve inançsal açıdan önemli şahsiyetlerin amacı Safevi Tarikatını Safevi Devleti haline getirmekti. Bu sebeple gerek Anadolu’da ve gerekse Mezopotamya’da yaşayan Alevi Türkmenleri etkileyip saflarına katmak istiyorlardı. Bu konuda epey başarılı olduklarını kabul etmek gerekiyor. Artı TV’de düzenli olarak yayımlanan Tarihin Peşinde adlı programa katılan ve bu anlamda önemli bir tarihçi olan Prof. Dr. Ayfer Karakaya Stump’ın açıklamaları ve tespitleri epey dikkat çekicidir. Ayfer Hanım bu programda Anadolu Alevi Türkmenlerinin Şeyh ünvanına ve Şia (Şii’ya sıcak bakmadıklarını ve bu sebeple Şah ünvanının tercih edildiğini iddia etmektedir. Ayfer Hanım, Anadolu Alevi Türkmenlerin kendilerini özgü inanç ve kültürüne sahip çıkarak Şiiliğe itibar etmediğini de vurgulamaktadır. Ayrıca, çok eskiye ait yazılı kaynakların olmadığını ve yazılı kaynakların daha ziyade 16.Yüzyılda ortaya çıktığını belgelere dayanarak savunmaktadır. İlgilenenler Ayfer Hanım’ın katıldığı bur programı izleyebilir ve büyük bir çaba ve emek ürünü kitaplarını okuyabilirler. Ben henüz okuyamasam da yeni araştırmacılar için yararlı olur diye kaynaklara ekledim.
Alevilerde kırmızı taç ve kırmızı elbise giymenin çok eskilere dayandığını ve Şah Haydar’ın ilk kez 12 dilimli kırmızı taç giyerek Anadolu Türkmen Alevilerini etkilemeye ve örgütlemeye çalışarak siyasal bir duruş sergilediğini belirtmeliyim.
Karamanoğulları Beyliği 1250-1487 yılları arasında ayakta kalmıştır ve Karamanoğulları Beyleri Afşar Boyuna bağlıdırlar. Çoğu kaynaklarda, Afşarların İran ve Suriye’den gelerek Adana üzerinden Karaman topraklarına Yörük olarak girdikleri ifade edilmektedir. Bu Beylerin Babailer Tarikatına girerek diğer Türkmenleri etkilemeye çalıştıkları da tarihi bir gerçektir. Bu beyliğe bağlı bazı oymakların Safevi Devletinin kuruluşunda önemli bir rol oynadıkları da iddialar arasındadır.
Bu alanda önemli araştırmacılardan olan Hamza Aksüt, bazı Alevi Toplulukların Mardin’den giriş yaparak iki ana kola ayrıldığını ve kollardan birinin Karacadağ yöresine gittiğini yazmaktadır. Diğer kolun da Urfa’ya yöneldiğini söylemek yanlış olmaz sanıyorum.
Tarihsel sürece dair üç önemli tarihi ve olayı tespit etmeden geçmeyelim: Şah Kulu Ayaklanması, 1501 ve Çaldıran Savaşı, 1514 ve Kalender Çelebi Ayaklanması, 1527.
Şimdi şu sorular akla gelmektedir?: 1. Çeşitli yörelerden ve yollardan Anadolu’ya gelenlerin dışında Andalunun yerlisi sayılabilecek Kızılbaş Aleviler(Örneğin, Tahtacılar) yok muydu?, 2. Kızılbaş Aleviliği yıllardır her türlü zorluğa ve kanlı savaş ve katliamlara rağmen bugüne taşıyan Ocak Örgütlenmesi ve Dedeler sadece 16. Yüzyıla aittir demek ne kadar doğru ve akılcıdır?, 3. Alevi Kızılbaş Kürtlerin böylesi bir süreçte gerektği şekilde ve gerektiği kadar ele alınmaması kimin ya da kimlerin suçudur?, 4. Kızılbaş Alevilerin önemli kaynakları olan Aşıklar, Deyişler ve Semahlar konusunda yeterli ve nesnel araştırma ve inceleme neden yapıl(a)mamıştır?, 5. Ortada bu kadar kanıt, inceleme ve araştırma varken Kızılbaş Aleviliği Kerbela Vakası ile başlatma girişimlerinin amacı nedir?, 6. Çayönü(Ergani) ve Göbeklitepe(Urfa)’de yapılan kazılar sonucunda bulunanlar ilk yerleşik hayata ve medeniyete dair kanıtlar sunmaktadır. Ayrıca, Alacahöyük(Alaca/Çorum) gibi çok sayıda kazı alanı olan ve onlarca değişik ve ileri medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu Coğrafyasının kültürel zenginliğini ve geleneklerini taşıyan, sürdüren ve günümüze taşıyan topluluklar yok mudur? Bu topluluklarla Kızılbaş Alevilerin bağlantısı yoktur demek gerçekçi midir?
Bu soruları uzatmak olasıdır. Önemli olan nesnel ve gerçekçi açıklama cevaplar bulmak ve bunları toplumla paylaşmaktır bence.
Dağınık ve çok gibi gözüken bilgileri sentezleyerek tekrar temel soruya dönelim?: ‘Nereden geldik ve nereye gidiyoruz?’ Diyarbakır(Diyarbekir, Amid, Amida, Amed, Dikranagerd,..) diye adlandırılan bu güzel ve kadim şehirde Dicle Nehri boyunca yer alan 7 köyde yaşayan Kızılbaş Alevi Türkmenler; Azerbaycan’dan, Karaman’dan, İran’dan, Irak’tan ve Suriye’den çeşitli zamanlarda(14.YY ile 16.YY arası) Anadolu’ya gelmiş ve Anadolu’da zaten var olan benzer topluluklarla etkileşerek en sonunda Şah Haydar zamanında yerleşik hayata geçmeye başlamış ve Şah İsmail zamanında da bu süreci tamamlamıştır diyebiliriz. Bazı kaynaklarda Dicle Boyunca 300 civarında köyün varlığından söz edilmektedir. Muhtemelen bu köylerin bir bölümü Çaldıran Savaşı sonrasında çeşitli yöntemlerle cezalandırılarak değişim ve dönüşüme zorlanmıştır. Peki, Dicle’nin Kırmızı Güllerini yetiştirmeyi ve herşeye rağmen ayakta kalmayı nasıl oldu da sadece 7 köy başarabildi? Çeşitli varsayımlar ileri sürülebilir bu konuda. Bence, bu sorunun net şekilde cevaplanması için biraz daha araştırma ve inceleme yapmaya ihtiyaç vardır.
Bitirmeden önce söz konusu köylerimizle ilgili olarak güncel fakat tahmini nüfus bilgilerini paylaşmak isterim: Türkmenacı, 1000-1200; Seyithasan, 300-500; Şükürlü, 100-150; Darlı, 200-300; Şarabi, 0 ve Büyükkadı, 3-15; Bismil Merkez, 200-300 ve Diyarbakır Merkez, 1500-2000.
Çoğunlukla Anadolu’nun ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde yaşayan köylülerimizin tümüne erişmek ve onları kayıt altına almak; bu köylülerimizde bulunan eskiye ait fotoğraf, video ve araç gereçleri edinmek ve kayıt altına almak; Antolojinin 1.cildinde yer almayan ancak yer almayı kak eden köylülerimize ulaşarak teşvik etmek; köylerimize ait yöresel kurumlar arasında koordinasyon sağlayarak Avrupa Merkezli bir Vakfın kurulmasını sağlamak ve bu vakıf aracılığıyla araştırma ve incelemeleri genişletmek, başarılı fakat maddi açıdan zor durumda olan öğrencilerimize burs sağlamak ve gerekirse Avrupa’da eğitimlerini sürdürmelerine öncülük etmek konusunda bilinçli ve duyarlı köylülerimiz ile Yöresel Kurumlarımız olan Derneklere büyük görev düşmektedir.
Bu kısa inceleme ve sentezde dünden bugüne olan süreci karınca kararınca açıklamaya çalıştım. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ışığında bu günün gözüyle yarını anlamaya çalışmak önemlidir ve anlamlıdır diye düşünüyorum.
Büyük bir özveriyle köylerimizi ve köylülerimizi bugüne taşıma sürecinde Hakka yürüyen büyüklerimizi, Ocak sürdürücü Dedelerimizi saygıyla anarken yaşayan tüm köylülerimize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR:
1. ‘Dicle’nin Kırmızı Gülleri(Antoloji)’, Yönlendirici: Fehmi Salık, 2023, Klaros Yayınları.
2. ‘Lalo’, Fehmi Salık, 2009, Merdivenaltı Yayınları.
3. ‘Kızılet Kuşlar’, Fehmi Salık, 2011, Lis(Red) Yayınları,
4. ‘Son Mohikanlar’, Burhan Akgün, 2007, Yayımlanmamış İnceleme.
5. ‘Ötekinin Ötekisi Diyarbakır Alevileri’, Hıdır Demiralay, 2014, Frida Yayınları.
6. ‘Bütün Yönleriyle Bismil’, Muharrem Öztürk, Özgür Polat, 2019, Ekrem Matbaası.
7. ‘Diyarbakır Alevi Türkmen Köyleri’, Prof. Dr. İrfan Açıkgöz, 2013, AleviNet12.com ve PirYol.com.
8. ‘Aleviler: Türkiye-İran-Irak-Suriye-Bulgaristan’, Hamza Aksüt, 2012, Yurt Yayın Kitap.
9. ‘Horasan’dan Nasıl Geldik?’, Faik Bulut, 2023, Kor Kitap.
10. ‘Horasan Kürtleri’, Dr. Selim Temo, (3. basım) 2022, Dara Yayınları.
11. ‘XVI.YY Başlarında Tutulan Tahrir Defterlerinde Kızılbaşlara Dair Notların Tarih Açısından Önemi’, Dr. M. Salih Erpolat, 2020, Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Dergisi.
12. ‘Vefailik Bektaşilik Kızılbaşlık’, Dr. Ayfer Karakaya-Stump, 2015, İstanbul Bilgi Üniv. Yayınları.
13. ‘Kızılbash-Alevis in Ottoman Anatolia: Sufism, Politics and Community’, Dr. Ayfer Karakaya-Stump, 2021, Edinburg Univ. Press.
Dr. İrfan Açıkgöz: 1961 Diyarbakır Büyükkadıköy doğumlu olup evlidir ve 3 çocuğu vardır. İlkokulu 4. sınıfa kadar köyde okudu. Sonraki eğitim aşamalarını genellikle Diyarbakır’da tamamladı. Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Matematik Lisansını 1983’te tamamladı. 1988’de Yüksek Lisansı(Yüksek Lisans Derslerini Boğaziçi Üniversitesinde aldı) ve 1991’de Doktorasını Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde tamamladı. 1984’te Araştırma Görevlisi, 1991’de Yardımcı Doçent, 1998’de Doçent ve 2005’te Profesör oldu. Mersin Üniversitesinde 7 yıl ve Akdeniz Üniversitesinde 1 yıl görev yaptı. Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcılığı ve Fen Fakültesi Bölüm Başkanlığı görevlerini yürüttü. Çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış makaleleri, yüksek lisans ve doktora tez danışmanlıkları, kongre ve sempozyumlarda sunulmuş bildirileri vardır. Tübitak Doktora Sonrası Araştırma Bursu ile Boulder Üniversitesi(ABD) ve ICTP’de(Trieste/İtalya) araştırma yaptı. ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisine imza verdiği gerekçesiyle 2017 yılında KHK marifeti ile üniversiteden ihraç edildi. Yargılandığı Ağır Ceza Mahkemesinin 2021 yılında yılında verdiği ‘ağır ceza’ sebebiyle sığınmacı olarak Almanya’ya gitti. İngilizce ve Almanca bilmektedir. Büşak-Der’in kurucularından olup iki dönem başkanlığını yürütmüştür. Hobileri: Briç ve satranç oynamak, bağlama çalarak deyişlere ses olmak, tarihi ve doğal yerleri gezmek, doğal hayatın fotoğraflarını çekmek.
Emeğine sağlık. Araştırmalara devam edeceğin anlaşılıyor. Kolaylıklar dilerim.
Güzel bir araştırma, inceleme yazısı olmuş eline emeğine sağlık.
Heval’e katılıyorum. Emeğinin sağlam temel üzerinde yükseleceği araştırmaların yolculğunun başarıl olmasını umuyori diliyorum…
Ellinize emeğinize sağlık