Yeni yıl yine zamlar eşliğinde geldi. Vatandaş ise her zamanki gibi “ne de olsa alıştık” deyip zamları seyretmekle yetiniyor.
Yeni yıl geleneği bu yıl da bozulmadı. Yeni yıla zam yağmuru altında girildi. Elektrik, doğalgaz vs. ciddi şekilde zamlandı. Elektriğe yüzde 50, doğalgaza yüzde 25 zam yapıldı ama bu tabii daha başlangıç. 2022 yılı bitinceye kadar kim bilir faturalar daha ne kadar zamlanacak.
Yeni yıl zamları ve yine eller vatandaşın cebinde
Asgari ücrete yüzde 50 yaptıkları zammı 2021’ün son gününde geri aldılar. Yıl bitene kadar da vatandaşın cebini boşaltmaya devam ederler artık. Bunu önceki yıllardan defalarca yaşayarak deneyimledik. Bu ülkede maalesef yapılan iyi şeyler hep göstermelik ama yurttaşın zararına şeyler ise hep gırla. Yurttaşın cebinden bir türlü ellerini çekmiyorlar. Yaşam standardı hep gerilere gidiyor. Her gelen yıl geride kalanı aratıyor. İnsanlar yeni yıla yeni umutlarla girdiğini zannetse de aslında her yıl aynı tiyatro sahnede: Zam sağanağı altında geçin geçinebilirsen.
Bu ülkede herkes her şeyin farkında ama her gelen olumsuz durum maalesef çabucak kanıksanıyor. Her gelen yeni yılda beterin beterini yaşayan insanlar kötü koşullara o kadar kolay uyum sağlıyor ve tepkisiz kalıyor ki, bunu açıklamaya mantık sınırları el vermiyor. Tuhaf bir çaresizlik hali yaşanıyor. İnsanlar hem zam haberini artık boş gözlerle takip ediyor. Sanırsınız zamlı faturaları ödeyecek olan, yaşam standardı daha da aşağıya düşecek olan kendisi değil de bir başkası. Yani tuhaf bir şekilde kendini o kötüleşen koşulların dışında zannedebiliyor. Taaa ki, zamlı fatura eline gelene ya da zamlı fiyatla çarşıda pazarda karşılaşana kadar. İşte o zaman da iş işten geçmiş oluyor. Bu ülkede uzun zamandır yapılan zamlara vatandaşın tepkisinin anında geliştiğini gören duyan varsa söylesin. Zamlarla yaşamın içinde herhangi bir alanda yüz yüze kalan vatandaş en fazla içinden hayıflanıp, homurdanıp duruyor. Onun dışında bir tepki yok. Bu çaresizlik hali her yeni zamla birlikte daha da katmerli bir hal alıyor.
İnsanlar çaresizlik içinde bir mucize bekliyor. Kendi çaresizliğine bir çare aramak yerine kendi dışından bir kurtarıcı ya da bir şeylerin kendiliğinden değişmesini, düzlemesini bekliyor. İnsanlar ne yazık ki, kendi hayatının öznesi olmaktan çıkmış adeta başkasının hayatının nesneleri haline dönüşmüş haldeler. Ama bu haldeyken bile her bir birey kendi namına kendisini bu çemberin dışında görebiliyor. Birebir konuşsanız herkesin dilinde şu cümle: Bu insanlardan bir şey olmaz. Halbu ki, bir şey olmaz dediği insanlardan bir de kendisi ama kimse kendisine de toz kondurmuyor. Bu toplumun belki de en onulmaz çelişkisi bu. Herkesin bulunduğu çamurun içinde olan bir birey hala kendini ter temiz kalmış zannedebiliyor ya da kendisini buna fena halde inandırmış. Aslında herkes kendisi de dahil kimin ne halde olduğunu görüyor, biliyor ama yine de kendisinden başlayamıyor. Yani, tam da o çaresizlik hali içinde yine çareyi kendi dışından bekliyor. Evet, herkesteki ruh hali “insanlar bir şey yapsın” ama tabii o insanların içinde kendisi yok. Bir şeylerin düzelmesini isteyen bireyler nedense kendilerini bu sürecin seyircisi gibi görüyorlar. O yüzden de her yıl çevrilen zam sağanağı tiyatrosunu seyretmekle yetiniyorlar. Evet, durumdan memnun değil kimse, içinden homurdanmıyor da değil ama buna karşı kılını kıpırdatma konusunda ise kimsede bir tık yok.
Zaman zaman zamlara tepkisini dile getirenler de yok değil. Ara sıra böylesi örnekler de yaşanıyor, yaşanmıyor değil ama bunlar toplumun geneline yansıyan davranışlar değil. Elektrik faturalarına tepki gösteren çiftçiler oldu. Zamlara karşı basın açıklamaları da yapıldı. Zaman zaman kendisine mikrofon uzatılan vatandaşlar zamlardan, hayat pahalılığından duydukları rahatsızlığı da dile getiriyorlar. Ama tüm bunlar genel atmosfer içinde toz zerrecikleri gibi kaybolup gidiyor. Toplumun geneline çaresizlik hakim. İnsanlar sus pus.
Geçenlerde bir kadın yurttaş avazı çıktığı kadar bağırıyordu ama kime kendisi gibi hayat pahalılığı yaşayan insanlara. “Neyiniz eksik, nankörler” diyordu ve ağıza alınmayacak küfürler eşliğinde verip veriştiriyordu. Bunu yaparken de öylesine pervasızdı ki, sanırsınız kendisi bu ülkenin biricik sahibi, saydırdığı insanlar da kendi marabaları. Şimdi madalyonun bir tarafında da böyle bir şey var. Yani, toplumun bir kesimi de ülke ne halde olursa olsun, insanların yaşamı ne kadar çekilmez olursa olsun durumun güllük gülistanlık olduğunu ve şikayet edenleri de nankörlükle itham edecek bir kitle var. Yandaşlık tam da böyle bir şey. Gerçeklerin, doğruların tersine, kendisini yandaş gördüğü bir yönetimin avukatlığını yapan ve onu haklı-haksız her koşulda savunmaya çalışan da bir kesim var. Burada vatandaşlık bilincinin ya da haklarının zerresinden ziyade kendisini ait hissettiği kesimin çıkarlarını korumak adına ve onun yönetimden gelen gücüne de yaslanarak bir pervasızlık hali var.
Zaman zaman vatandaş röportajlarına yansıyor. Vatandaş hayat pahalılığından giriyor, ekonomik krizden, ülkede işlerin iyi gitmediğinden falan çıkıyor ama sonra oyunu kimde vereceksin diye sorulduğunda mevcut yönetimden yana tercihini şıp diye yapıştırıveriyor. İşte yandaş olmak böyle bir şey. Gerçeklerin, doğruların ne olduğunun bu saatten sonra yandaş için bir önemi kalmıyor. İşine nasıl geliyorsa sözün sonunu öyle bağlıyor. Kendisiyle çeliştiğinin de burada bir önemi yok. Önemli olan kendisini yandaş hissettiği kesimin çıkarlarını koruyup koruyamadığıdır.
Sözün özü özeti memlekette bir yanda çaresizlik diğer yanda da yandaşlık hali hüküm sürüyor. Böyle bir ortamda her yeni yılda yaşanan zam yağmuruna da kimsenin gıkı çıkmıyor. Zaten bu zamları yapanlar da bunu defalarca deneyimleyip gördüler. Haliyle herkes herkesin halini gayet iyi görüyor, biliyor. Madem ki millet bütün bunları seyretmeyi sürdürmeyi tercih ediyor, insanların tercihlerine de saygı duymak lazım. Seyredin bakalım nereye kadar seyredebilecekseniz.