Nejat Birdoğan (*)
Yaşam,
yaşayanlardan çok
ölenlerden ibarettir.
Nejat Birdoğan, 3 Mayıs’ı 4 Mayıs’a bağlayan gece saat 22 00 sularında Hakk’a yürüdü. Düşünce namusuna ve aydın haysiyetine sahip, söylediklerinin ve yazdıklarının arkasında duran, yürekli bir usta idi. Zamansız ayrıldı. Çok acı.
İsyanı “meslek edinmiş” bir ağabeyimiz olduğu için “karşı vicdanımız”ın sesini yitirdik. Korkak olduğumuz için bir türlü dışa vuramadığımız cesaretimizin taşıyıcısıydı; “taşıyıcı”yı kaybettik; toplumsal cesaretimizi sergileyemediğimiz ortamda/koşulda ortaya çıkan boşluğu kapatmaya çalışan “zorunlu toplumsal” kimliğimiz sustu.
Cevri mahlası ile yazdığı bir nefesinde Nejat Birdoğan şöyle sesleniyordu:
Ahu gözlüm güze döndü günlerim
Hasretinle solayım mı ne dersin?
Umutlara diken battı inlerim
Can bağını salayım mı ne dersin?
Düşem mecnun gibi Leyla dağına
Yazam mı keremce aşk çerağına?
El uzutmam şu sinemin dağına
Bu yangınla kalayım mı ne dersin?
Gireyim mi bir gönülden dergâha
Yüzüm sürem al yanaklı bir şaha
Hak yoluna engel koyan Allah’a
Kılıç çekip çalayım mı ne dersin?
“Yasak” dedi, bağladı her demimi
Nasıl anlatayım can sitemimi?
Sevap denizine günah gemimi
Yelken açıp salayım mı ne dersin?
Elif Allah ise, bir “BA” ya bağlı
Ali’nin sırrı da imlaya bağlı
İnsan denen umman noktaya bağlı
O ummana dalayım mı ne dersin?
Cevri, dost yoluna koydum serimi
Nesimi’yim, bugün yüzün derimi
Dört kitapta bulamadım yerimi
Sözü ele alayım mı ne dersin?
“Sözü ele aldın” Nejat Ağabey: Anonim aptallılığımıza “tanı” koydun; haksızlığın bugün ne olduğunu açığa vuramayıp geçmiş “biçimi”ni yüceltmeye çalışan korkaklara kafa tuttun. Sözel kültürlerden yazılı kültüre, ezberlenen Alevilikten yazılan Aleviliğe geçişte, yani Aleviliğin “kendine” başkaldırısında öncü oldun. Sözel “bellek” körelmeden; Alevi zeminindeki “yabancılaşmadan” ve “kirlenmeden” kaynağını alan, Aleviliğin evren görüşüne, kültürel birikimine ve yaşama biçimine çöreklenen “dışlayıcı” ve “denetleyici” hemen her türden “tortuyu” yok etme kavgasında başı çektin.
Aydınımız/aydınlarımız “özgürleştiği” gün, özgürleşmenin “bedeli” olarak aydın görünen, aydın geçinen niceleri “tepetaklak” olduğunda, sen Nejat Ağabey sen, nice bedene can olup en önümüzde yerini alacaksın.
Düşünüyorum da Nejat Ağabey, biz birbirimizi de eleştirmiştik: Aydın dürüstlüğünü elden bırakmadan. Bir yönüyle dil denilen “üretim aletini” kullanarak düşünce üretmenin bir gereğiydi bu “kafa kavgası”
“Alevilik” İslam Dışıdır” savını ortaya attığın, “herkesin” sana saldırdığı günlerde “bin Yıllık Takiye mi?” eleştiri yazıma şöyle başlamışım:
“Son günlerde ortalık ‘toz duman’: Alevilik İslam içi mi yoksa İslam dışı mı?
Sav ‘yakıcı’ olunca sonuçları, etkileri de ‘yakıcı’ oluyor. Şimdi herkes ‘darağacında’ ne varsa ortaya döküyor; inançlarının dışa vurumuna, yine herkes kendi ‘bilinç düzeyini’ eklemliyor. Ortaya çıkan yaklaşımlar genelde ‘kaba’; özgün içerikten ve estetikten yoksun…
Kendi payıma, önümüzdeki günlerde şu ya da bu şekilde gündeme gelecek olan bu ‘yakıcı sorunu’ ikirciksiz tartışmaya açan, ‘her toplumun bir delisi vardır, ben de Alevilerin delisiyim’, diyecek yürekliliği gösteren; ılımlı Sünni İslam’la uyum sonucu üretilen ‘akılcı düşünceyle’ belletildiği gibi davranmak yerine, başka türlü davranmak için Alevilik-Bektaşiliğin özüne yönelerek yanlış ya da doğru ‘akılcı bir meşruluk’ yaratma çabasına giren Nejat Birdoğan’ı kutluyorum.”
Nejat Ağabey sen bizleri “Kendini bilmek” eyleminin içine sokarak, sessiz kaldığımızda sesini yükselterek;
• bilincinizi, ruhunuzu “ uçurup” gövdenize taşıyın, bedeninizin “bilgeliğiyle” buluşun,
• bâtıni inanç temelinde şeriata karşı durun; gökyüzünden yeryüzüne indirildiğinde inanılan tanrı buyruklarını yadsıyın; varlığın içindeki eğilimi tanrısal eşin olarak algılayın,
• kanıtı düşüncede gören zeminden, kanıtı nesnede gören zemine “atlayın”,
• bireyi kurtuluşa taşıyacak “bireysel rüyayı”, toplumu kurtuluşa taşıyacak “toplumsal rüyayı” yorumlayın,
• Alevi aydınlanma olanağını yaşama geçirin; yeryüzüne “ışık” getirin ya da yeryüzünün “ışığı” olun; “kör inançların” düşünce olarak algılandığı, “kaderlerin” daha yaşama atılmadan çizildiği, biçimin öne çıkarılıp özün yadsındığı ve bu nedenle kolektif bilinç olarak tanımlanan insanlık değerlerinin “zincire vurulduğu”, “örselendiği”, “hırpalandığı”; insan doğasına, canlı ya da cansız doğaya “ters” dünyaya karşı savaşçı olun,
• “Sıradan insan daha yüksek insandır” yargısını öne çıkaran “ortalama” insanın başkaldırısına; “doğaüstü ya da akla aşkın olan yüksek olandır” yargısını öne çıkaran köktendinci insanların başkaldırısına; “kibar olmayan, estetik olmayan en değerli olandır” yargısını öne çıkaran “bayağı” insanın başkaldırısına başkaldırın,
• “düşüncede görmeye” çalışın, görünmeyeni görünenden çıkarın,
• bâtınilikte “ek-doğa” olarak algılanan toplumsal zeminde eşitsizliğe, zulme haksızlığa ve ezilmişliğe karşı tavır koyun, davranış içinde olun,
• evrensel yasa kavramını “doğanın canı”, doğanın “doğası” vb. biçiminde güncelleyerek insan düşüncesinin merkezine yerleştirin,
• ve en önemlisi Alevi toplumsal düşüncesinin “izini” insan soyuna bırakın, bunu bir “yazgı” olarak belleyin, dediğin için daha yaşarken “dirilmiştin” ya da “ölmeden evvel ölmüştün.”
• Şimdi Hakk’a yürüdün: Ölümlü doğanın, hisseden dünyanın bir “temsilcisi” olarak, yaşarken kendi ölümsüzlüğünü yakalamanın “kazanımı” ile ölümsüz doğanın, hissetmeyen dünyanın bir “parçası” oldun. Doğanın dolaysız “parçası” bedeninin bilgeliğiyle buluşmanın verdiği güçle sonsuz devinimli ve yanılgısız doğanın “aklıyla” buluştun. Ölümün olmadığı “ölü doğada” ölü doğanın “ölümsüz yanını” yakalayarak Hakk’a yürüdükten sonra da yeniden “dirildin”.
“Rahat uyu: Biz senin kavganı sürdüreceğiz”, demeyeceğim: “diri”ye beden gerek; seni taşımak kolay mı? Cana beden bulmak zor; uğraşacaksın/uğraşacağız Nejat Ağabey. Bulduk/buldun diyelim; o da bir kavga insanı olmayacak mı?
Sen “ölümü” bir şölene çevirdin Nejat Ağabey; duyusal ya da deneysel verili olanı aşarak hedefi belli bir yönde metafizik bir “dünyaya” gidişe “dur” dediğin için.
Dondan dona taşın Nejat Ağabey; yeni bedenlerle sürdüreceğin kavganı “epik bir tiyatroya” dönüştür. Birlikte “oynayalım”, birlikte soralım, sorgulayalım.
Kavgan kutlu olsun Usta; canına beden olmak dileğiyle……..
(*) Mayıs 2005/ Serçeşme Dergisi/ Sayı: 10