Savaşın kazananı olmayacağı gibi barışın da kaybedeni olmaz gerçeği ile hareket ederek bir an önce bölgeye barış gelmesi için çaba gösterilmesi gerektiği açık.
Ancak Libya’da olduğu gibi yaşamını yitiren askerlerin sayısını gizleyerek toprağa veren iktidarın yapmış olduğu açıklamalara baktığımızda şehitler tepesinin hiç boş kalmayacağı gerçeği de orta yerde duruyor. Kendi vatandaşlarını yaşatmak ve yaşam hakkını korumakla yükümlü olan devlet, yükümlü-lüklerini yerine getirmek bir yana o vatandaşlarına şehitler tepesini gösteriyor. O şehitler tepesi ki hiç boş kalmadı ve de boş kalmayacak gibi.
Güney Kore’de yaşananlar
Amerika’nın çıkarları uğruna, NATO adına haritada yerini bile bulamayacakları Kore’de bu ülkenin çocuklarından yüzlercesi ölerek şehitler tepesinde yerlerini almadılar mı? NATO eliyle Kore’yi ikiye bölen Amerika, kendi egemenliği altına aldığı G.Kore’den, askeri ve ekonomik olarak payına düşeni almıştı. G.Kore ise savaşın yıkımını üzerinden attıktan sonra sanayi ve teknolojide atağa kalktı. Bize ise şehitlerimiz ve kahramanlık öykülerimizden başka bir şey kalmadı.
Arap baharı ile dostluklar yerini düşmanlığa bıraktı
Tüm komşularla ilişkileri kötüleştiren iktidarı elinde bulunduranlar, Arap baharı ile birlikte dost Kaddafi’nin yok edilmesinde yer alan güçlerin yanında saf tutmuştu. Sadece bununla kalmamış Suriye’de olayların patlak vermesiyle kardeşim Esad’ın yerini katil ve cani Esed almıştı. Körfez ülkeleri ile birlikte, yıllarca dünyanın dört bir tarafından gelen cihatçı canilerin ve silahların Suriye’ye geçmesine göz yummuş, ya da doğrudan katkı sağlamıştı. Rusya’nın alana inmesiyle birlikte körfez ülkeleri planlarının çöpe atıldığını görerek geriye çekilirken AKP iktidarı tüm cihatçıların hamiliğine soyundu. Rusya ile vardıkları anlaşmalar ile cihatçıların bazı yerlerden çıkmalarını ve İdlib’de toplanmalarını sağlarken, bu anlaşma çerçevesinde Afrin’de olduğu gibi bazı bölgelere direk olarak ta girmiş bulunuyorlar. Tabi buralardan da gelen acı haberlerle şehitler tepesinde yerlerini alanların olduğunu da öğrenmiş oluyorduk.
Astana ve Soçi görüşmeleri zaman kazanmak için yapılan oyalama taktiği miydi?
Astana ve Sofi görüşmelerinin sonucunda varılan anlaşmalar Rusya ile karşılıklı olarak imza altına alınmış oldu. Fakat her iki ülkenin de ajandasında ki planlar bu anlaşmaya uyacak gibi değildi. Her iki ülkede açıkça zaman kazanmak ve geliştirdikleri ekonomik ve askeri ilişkilerin kopmasını istemiyorlardı. Ancak anlaşmanın da bir süresi vardı. Hoş Türkiye bu süreye uymayı zaten başından beri düşünmemiş ve düşünmüyordu da. Bu süre zarfında belirlenen yerlerde askeri gözlem noktalarını oluşturmuş ama kendileri başta olmak üzere tüm dünyanın uluslararası terörist olarak gördüğü grupları silahsızlandırma görevini yerine getirmeye hiç yanaşmadı. Bunu yapmadığı gibi El kaideci grupla arasında organik bağı olan ve olmayan diğer ÖSO’cu grupları bir araya getirerek milli ordu çatısı altında toplamıştı. Her ne kadar Suriye’nin toprak bütünlüğüne atıfta bulunan anlaşmaya imza atmış olsa da asıl hedefi olan katil ve düşman Esed rejimini bu cihatçı gruplar eli ile yok etme düşüncesinden ve planından hiç sapmamıştı.
Kürtlerin denetiminde ki bölgelerin ele geçirilmesi
Bir yandan Esed iktidarını nasıl yerle bir edeceğini planlarken, diğer yandan da yine bu cihatçı gruplar eliyle Amerika’nın şemsiyesi altındaki PYD’nin kontrolünde bulunan bölgeleri ele geçirmeyi planlıyor ve hayata geçiriyordu. Gerek Rusya gerekse Amerika da buna sessiz kaldığı gibi yol açarak ta Türkiye’nin planlarının hayata geçmesini sağlıyorlardı. Bu bölgelere cihatçılar yerleştirilirken buralar-dan da yine şehitler tepesine vatan evlatlarının bedenleri geliyor, baba ocaklarına ateşler düşüyordu.
Rusya iç savaşın seyrini değiştirdi
Rusya ise Suriye sahasına indikten sonra savaşın seyrini Esad lehine değiştirmişti. Türkiye ile geliştirdikleri ilişki ve anlaşmalar çerçevesinde başta Halep olmak üzere Suriye’nin değişik bölgelerindeki cihatcı çeteleri İdlib’e topladı. Bu yöntem ile savaş cephelerini azaltırken çeteleri de belirli bir alana sıkıştırmayı planlamıştı. Nasıl olsa zamanı geldiğinde sıra İdlib’e de gelecekti.
Putin’in hedefi
Türkiye ile Soçi’de imza altına aldıkları anlaşma ile HTŞ’li çetelerin bertaraf edilmesinin yükünü üzerinden atmış gibi gözüküyordu. Anlaşmaya göre durum böyle gözükse de tecrübeli Putin bu işin böyle yürümeyeceğini çok iyi biliyordu. Putin, cihatçı çeteleri yok etmeyi hedefine koymuşken bu anlaşma ne anlama geliyordu? Birinci olarak Afrin’i Türkiye’ye hediye eden Putin, yıllardır süren iç savaşta yorgun ve zayıf düşmüş Suriye ordusuna zaman kazandırmaktı. İkinci olarak ta uluslararası meşruiyeti sağlamaktı. Erdoğan’ın anlaşmanın gereklerini yerine getirmeyeceğini çok iyi bilen Putin, Suriye ordusunu savaşa hazır duruma getirdiğinde Türkiye üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmedi, getirmiyor diyerek saldırıya geçecekti.
Putin, Rusya’nın değişik bölgelerinden ve Kafkaslardan gelen cihatçı çetelerin geriye dönerek kendisi için tehdit haline gelmesine müsaade etmeyerek onları Suriye topraklarına gömecekti. Bunu bütün dünya rahat bir şekilde görüyor ve bekliyordu.
Ruslar İdlib hareketinin düğmesine bastı
Artık zamanın geldiğine karar veren Rusya düğmeye basarak hazır hale gelen Suriye ordusunun cihatçı çetelere karşı saldırıya geçmesini ve bu çeteleri püskürtmeye başlamasını sağladı. Rusya’nın hava desteğini de arkasına alan Suriye ordusu kısa zamanda çok büyük bir alanı cihatçı çetelerden temizleyerek İdlib kent merkezine dayanmıştı. Her türlü askeri desteği verdiği cihatcıların içler acısı durumu gören ve kurduğu gözlem noktalarının da teker, teker Suriye ordusunun kontrolüne geçen bölgelerde kaldığını gören Türkiye de artık askeri güç olarak ta sahaya inmişti.
Türkiye cihatçıların tükenişine izin verir mi?
Hava sahasının kontrolünün Ruslarda olduğunu bildiği halde askerini İdlib’e gönderen Erdoğan, dostum dediği Putin ile geliştirmiş olduğu ilişkiye güvenerek cihatçı çetelere kalkan olmalarını sağlamakta bir sakınca görmemişti. Putin, Rus silahı ile Rus ruleti oynanmayacağını başta biz olmak üzere tüm dünyaya göstermiş oldu. Rus uçakları havalandığında şehit olan askerlerin haberleri gelmeye başlamıştı bile. Son saldırı ile de şehitler tepesi bir kez daha dolup taşmıştı.
Soçi’nin akıbeti
Son saldırı ile Soçi mutabakatı yerle bir olduğu halde Ruslar ile ilişkiler kesilip atılmamıştı. Bir yandan Putin ile görüşmenin yolları aranırken diğer yandan da başta Amerika olmak üzere NATO ülkeleri yardıma çağrılıyordu. ABD, AB ve NATO’dan Türk askerlerine yapılan saldırıları kınama demeçlerinin dışında beklenen yardım gelmemişti. Türkiye bir kez daha yürütülen yanlış dış politikanın yol açtığı yalnızlığı yaşamakla yüzleşmiş oldu. Suriye ordusunun Soçi anlaşmasında belirlenen alanlara çekilmesini şart koşup tarih veren Erdoğan iktidarının, sürenin dolduğu bu günlerde Putin ile görüş-meyi bekleyip beklemeyeceği de ayrı bir merak konusu olmuşken askeri hareketin başladığını da öğrenmiş olduk.
Rusya, Türkiye’nin Suriye ordusuna karşı başlattığı harekete göz mü yumuyor?
Hava sahasının kontrolünü elinde bulunduran Rusya, Türk uçaklarına sahayı kapatırken İHA ve SİHA’lara ses çıkartmayarak bunların Suriye ordusunu vurmasına göz yumuyordu. Durumu gören ve iki uçağını kaybeden Suriye hava sahasını yabancı uçaklara kapatarak Rusya’ya sitemini belli ediyordu. Savaşın devam ettiği İdlib bölgesinde Türkiye’nin amacının sadece cihatçıları korumak mı yoksa girdiği bölgelerden bir daha çıkmamak mıdır? Bunu zaman gösterecek.
Erdoğan, Putin görüşmesinden ne çıkacak
Rusya ise beş Martta Erdoğan-Putin görüşmesine hazırlanırken, Türkiye’nin ilan ettiği ve saldırıya geçtiği son harekete bir ölçüde göz yumarak Esad rejiminin hırpalanmasını seyreder bir konumda bulunmaktadır. Onlar içinde son beş yıllık çabalarının sonucunun ne olacağına Erdoğan-Putin görüşmesi bir ölçüde ışık tutacaktır. Bu görüşme, iç savaşın başladığından beri sürekli kan kaybeden ve başta Rusya olmak üzere İran ve Hizbullah güçlerinin yoğun desteği ile ayakta kalan Suriye rejiminin geleceğini de bir ölçüde belirleyecek hale gelmiş durumdadır.
Ruslardan dost olur mu?
Ama tarih bir kez daha göstermiştir ki, ikili ilişkinin boyutu ne olursa olsun Ruslardan asla güvenilir dost olmaz. Kürtler bunu Afrin’in Türkiye’ye hediye edilmesiyle öğrenirken, Erdoğan iktidarı da İdlib’de Rus uçakları ile askerlerinin vurulması ile öğrendiler. Suriye ise bütün umudunu Ruslara bağlamışken Türkiye’ye ait SİHA ve İHA’lara göz yumularak ağır kayıplar vermesiyle öğrenmiş durum-dadır ama çaresizlikten de olsa bunu sineye çekmekten başka yolda yoktur.
İdlib’de final nasıl olacak?
Gelişmeleri hep birlikte izleyip göreceğiz. İdlib bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin denetimi altında olan bölgelerde cihatçılar tarafından ‘devletçik’ kurulacak mı? Kurulmayacak mı? Rusya’nın bütün hesaplarını ve harcadığı ekonomik ve askeri çabalarını bir kalemde silip buna göz mü yumacak, yoksa Suriye’nin bütün topraklarını temizleyip Esad’a gerimi verecek. Amerika başta olmak üzere NATO’nun tavrının ne olacağı, İsrail saldırılarının devam edip etmeyeceği, İran güçlerinin Suriye’de kalıp kalmayacağı herkes tarafından merak ve endişe ile beklenmektedir.
Suriye’de siyasi müzakere alternatifi
Savaşın kazananı olmayacağı gibi Barışın da kaybedeni olmaz gerçeği ile hareket ederek bir an önce bölgeye barış gelmesini için çaba gösterilmesi gerektiği yakıcı bir ihtiyaç olarak orta yerde dur-maktadır. Ancak Libya’da olduğu gibi yaşamını yitiren askerleri n sayısını gizleyerek toprağa veren iktidarın yapmış olduğu açıklamalara baktığımızda şehitler tepesinin hiç boş kalmayacağı gerçeği de orta yerde duruyor.