Hem iş insanı olup hem de Alevi hassasiyetlerini gözetmek ya da sermaye gücünü içinden geldiklerin toplumun çıkarlarına feda etmek mümkün mü?
İzmir’de düzenlenen ‘Sermayem derdim midir? Hem Alevi hem burjuva’ panelinde konuşan Prof. Dr. Çiğdem Boz, Alevi zenginlerin sınıfsal çıkarları gereği iktidarı Aleviliklerini yaşayamadıklarına vurgu yaptı.
Narlıdere Cemevinde düzenlenen panelde konuşan Prof. Dr. Çiğdem Boz, “Alevi iş insanları Aleviliğe dair bir şey yaşamıyorlar. Alevi kimliğinin bu insanların dünyaya bakış açısını, motivasyonunu veya iş yapma biçimini etkilediğini kesinlikle söyleyemeyiz. Alevi iş insanlarını TÜSİAD’dan ayıran ne var dedim; fakat bir fark bulamadım” diye belirtiyor.
Alevi iş insanlarını üçe ayıran Prof. Dr Boz, “Büyük iş insanları, kobiler ve dedeliği kendisine sermaye yapanlar” diyor.
İlk grupta CEM Vakfı’na üye olan sermayedarları örnek veren Boz, ikinci grupta KOBİ’lerdeki iş insanları sıralıyor ve onlara ilişkin; “Daha genç bir kitle ve KOBİ anlamında da 2008’de ÇAĞSİAD’ı kuruyorlar. Merkezleri İstanbul, İzmir ve Antalya diye geçiyor. Yaş ortalamaları 40-50. Kendilerini çağdaş hayat görüşüne sahip iş insanları olarak belirtiyorlar. Üye olmak için herhangi bir inanca tabi olma şartı yok. 500 resmi üyeleri var ve gönüllü olanların ise devletten iş alamama korkuları yok. Gittikleri yerlerde, fuarlarda Sünnileşme ve sekülerlikten uzaklaşma motivasyonuyla kendilerini yabancı hissettiklerini belirttiler. Kamu ihalelerinin, büyük işlerin AKP yandaşlarına gittiğini, taşeronluk sistemiyle iş yapabildiklerini söylüyor. Aleviliği yaşamıyorlar aslında, ama cemevlerinin yapımı vs. gibi şeylere destek verdiklerini söylüyorlar. AKP döneminde ayrımcılığa uğradıklarını ve daha az iş yapabildiklerini söylediler” ifadelerini kullanıyor.
Boz, ‘Sermayesi dedelik olanlar’ olarak tanımladığı İzzettin Doğan ve ailesinin devlet ve sermaye ilişkisine dair de şunları ifade ediyor: “Üçüncü kısım ise yani en zor olanı ise sermayesi dedeliği olanlar kısmı. Bu sanayi sermayesi değil. Hüseyin Doğan 1940’lı yıllarda bölgede Aleviler ve Sünniler tarafından çok sevilen bir yerde. Taliplerinin ekonomik olarak da çok fazla sahiplenmesi var. İzzettin Doğan 1990 yıllar öncesinde avukatlık yapıyor. 1973 yılındaki Keban Barajı yapımında talipleri olan köylülerin vekaletini İzzettin Doğan alıyor. Ermenilerin mallarının himayesi de o dönem İzzettin Doğan’da. 90’lı yıllarda Kürt hareketi de gündem gelince ve Madımak Katliamı olunca Alevilerin o tarafa savrulmasını, sert bir muhalifliğin oluşmasını önlemek adına devletin bir hamlesi oluyor. Alevilere oradan ayırıcı, sözde bir çatı altında kurulan bir CEM Vakfı olduğunu biliyoruz. Türk-İslam sentezinin Alevi ayağının kendisine verildiğini biliyoruz. Sermayenin bir kaynağının da siyasete verdiği hizmet olduğunu görebiliyoruz. Esas zenginleşme ise AKP döneminde gerçekleşiyor. İmar alınan çokça arsa var. Kaldı ki yine AKP’nin Alevi açılımlarında istenilen bir paranın olduğu gerçekliği yayınlarda söylendi.”
Prof. Dr. Çiğdem Boz’un Alevi sermayedarlara ilişkin değerlendirmeleri yukarıdaki gibidir. Peki, hem sermaye sahibi olmak, sermayesini korumak, geliştirmek hem de Aleviliğini yaşamak mümkün mü ya da ne kadar mümkün?
Aslında meselenin özünde yatan şey sınıfsal çıkardır. Sınıf intiharı yapan ya da sınıfsal çıkarının önüne koyabileceği idealleri olan insanlar az da olsa yok değil. Ama bunun için de özveride bulunması ve para kaybetmeyi göze alması gerekiyor. Hem Kürt iş insanı ya da toprak ağası olup hem de yurtsever duyarlılığı olan insanlar olabildiği gibi Alevi inancına göre yaşayıp ya da değerlerine bağlılığını koruyup sermaye sahibi olarak sürekliliğini sağlayan insanlar da olabilir. Bunu peşinen yok saymak ya da imkansız görmek çok doğru olmaz. Ama en nihayetinde sınıf çıkarına göre hareket ettikçe değerlerinden uzaklaşan, zenginleştikçe Aleviliğini biçimsel bir konuma indirgeyen insanların çoğunlukta olacağı da su götürmez bir gerçektir.
Halihazırda Alevi hareketinin yaşadığı en büyük problem ekonomik yoksunluktur. Cemevlerinin yapımında belediyelerden yardım beklemenin altında yatan da budur. Alevi iş insanlarından bazılarının cemevlerinin yapımına katkı sağladığı da bir gerçek ancak bu destek Alevi iş insanlarının çok azını kapsamaktadır. Alevi iş insanlarının çoğunluğu Alevi hareketinin de ciddi bir şekilde uzağındadır ne yazık ki.
Alevi değerlerine bağlı olan, Aleviliği yaşam biçiminde özümsemiş bir şekilde yaşayabilen kaç iş insanı çıkar bilinmez ama sayılarının epey az olacağını öngörmek zor değil. Aslında özünde insana, emeğe saygıyı barındıran Alevilikte paylaşmak esas iken sermaye birikimi sağlamak, emeği sömürmek nasıl mümkün olabilir? Rızalık hukuku üzerine kurulu Alevilikle sermayenin kar hırsı aslında yan yana pek iyi durmuyor. Zaten Alevi bir iş insanının zenginleştikçe Alevilikten uzaklaşması bir koltukta iki karpuz taşınamayacağını özetliyor.
Tabii işin bir yanında sınıfsal çıkar ve davranış tarzı var diğer yanında ise iktidarın Alevilere uyguladığı ötekileştirme var. Alevi değerlerine bağlı bir iş insanına iktidarın yaklaşımını kestirmek zor değil. İktidardan ihale almak için Alevi hareketinin yanında gözükmemek anlaşılır bir durumdur. İnsanların Alevi olduğunu açıkça söyleyemediği bir ortamda Alevi iş insanı olarak ortaya çıkmak ve sermaye birikiminin sürekliliğini sağlamak kolay iş değil. Aslında bir yere kadar hepsi de anlaşılır şeylerdir. Ancak mesele bununla sınırlı değil ya da meselenin özü bu değil.
Zengin olmak, sermaye sahibi olmak, ekonomik gücünü koruma iç güdüsüyle davranmak Alevi iş insanları için söz konusu olduğunda farklı olacak değil. Burjuva burjuvadır, Alevi de olsa Kürt de olsa fark etmez. Ama bazıları burjuvalıklarının yanında bazı değerleri de koruyabiliyor ya da ekonomik güçlerinin bir bölümünü kendi toplumlarının çıkarlarına feda edebiliyorlar. Bunu da yadsımamak gerekiyor. Hele ki, Avrupa’da ya da dünyanın herhangi bir ülkesinde bulunan Alevi iş insanları için bunu yapmak daha az sorunludur. Zira orada iktidar korkusu ya da baskısı da söz konusu değil.
Aslında meselenin özünde değerler sistemine bağlılık ve öncelikler belirleyici oluyor. Bilinç, kültür ve yaşam tarzı olarak kendini Alevi hissetmeyen bir iş insanı için elbette yapacak bir şey yok. Onlardan bir beklenti içinde olmak da doğru olmaz. Ama Alevi hassasiyetleri yerinde olan ve sermaye gücünü kendi toplumunun ihtiyaçları için harcamayı göze alacak olan iş insanlarına da kapıları kapatmamak gerekiyor. Hatta tersinden onları teşvik etmek gerekiyor. Onlara Alevi değerlerinin gereklerini hatırlatmak gerekiyor. Çünkü en nihayetinde zengin de olsalar Alevi toplumunun bir parçasıdırlar.