PİRYOL- Yönetmen Kazım Öz, muhalif bir kesimin de sansüre ortak olduğunu söyleyerek, “Kürt hikayesini başka bir bakış açısıyla çekiyorum diye filmlerimin hiçbiri festivallerde kabul edilmiyor. Buna karşı seyircimize yaslanmak istiyoruz, filmlerimizi kitlelere ulaştırmak istiyoruz” dedi.
Sinemada sansür, Türkiye tarihi ile paralellik göstererek hala varlığını sürdürüyor. Bu sansüre en yoğun maruz kalanlardan biri Yönetmen Kazım Öz… Bahoz ve Zer filmlerinin yönetmeni Kazım Öz, ‘Zer’ filminden dolayı “Örgüte üye olmak” iddiasıyla hakkında 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis cezası istenen ve davada delil yetersizliğinden dolayı beraat ederken, Youtube gösteriminden kaynaklı hakkında açılan soruşturma nedeniyle ifadeye çağırıldı.
Yönetmen Kazım Öz, PİRHA’dan Fatoş SARIKAYA ve Diren KESER’e filmlerine uygulanan sansürü değerlendirdi.
‘TÜRKİ SİNEMASINDA KÜRT HİKAYELERİNE DÖNÜK FİLMLERDE HEP BİR SANSÜR OLDU’
-Size uygulanan sansüre dair neler söylemek istersiniz?
Sinema yaparken sinemanın kendi doğal koşullarının yanında bir de iktidarın subjektif engelleriyle karşı karşıyayım. Bunun bir anlamı var tabi ki: İktidarın hoşlanmadığı, istemediği, onun sınırları dışında işler yaptığım için böyle bir uygulama ile karşı karşıya kalıyorum. Türkiye tarihi ile eş değer bir tarihi var sansürün. 40’lı yıllardan itibaren Türki sinemasında Kürt hikayelerine dönük filmlerde hep bir sansür, baskı çabası söz konusu oldu. Ama buna karşı her dönemde film çeken yönetmenler hep oldu, olacak da.
‘YILMAZ GÜNEY ADINA ÖDÜL VERİP KÜRTLERE SANSÜR UYGULAMAK KABUL EDİLEMEYECEK BİR ŞEY’
-Festivallerde de benzer sansürlerin olduğunu düşünüyor musunuz?
Muhalif birtakım festivaller bile benim filmlerime çok özel, gizli, örtük sansür uyguladılar. Hatta Altın Koza Yılmaz Güney adına ödül veren bir festival ama Kürt hikayesini başka bir bakış açısıyla çekiyorum diye filmlerimin hiçbirini kabul etmiyor. Kürt hikayesi anlatan sayılı yönetmenlerden biriyim ve bugüne kadar tek bir filmim gösterilmedi burada. Festivaller, iktidar veya iktidarın uzantısı olan muhalefet yeri geldiğinde bazı Kürt değerlerini bile Kürtlere karşı kullanıyorlar. Yılmaz Güney buna örnektir. Yılmaz Güney adına ödül verip Kürtlere sansür uygulamak kabul edilemeyecek bir şey. Türk iktidarı bir deneyim kazandı. Bu deneyim ışığında sinema veya edebiyata örnek bularak yeni çıkışları engelleyecek, yeni eserleri daha doğmadan boğma politikasıyla hareket ediyor. Siyasi alanda yaptıklarını sanat alanında da aynı yöntemlerle yapıyorlar.
‘7-8 YILDIR ÇEKİLMİŞ BİR FİLM AMA ŞİMDİ DAVA AÇILIYOR’
-Sansürün film yapma sürecine nasıl etkileri oluyor?
Bana karşı yapılan sansürün çok önemli bir sebebi de yeni film yapmamı sağlayacak ekonomik koşulların ortadan kaldırılmak. Festivallerde filmimin gösterilip kitlelere ulaşmasını engellemek, ödül almamı engellemek ve dolayısıyla ekonomik olarak bir kıskaca almak ve iş yaptırmamak stratejisi yürütülüyor. Bazen ‘abartıyorsunuz’ diyenler oluyor, hiç öyle değil. Tam tersine bu üzerine düşünülmüş, masalarda konuşulan, ince bir stratejidir bu. Tabi ki film çekmemi etkiliyor. Zer neredeyse 7-8 yıldır çekilmiş bir film ama şimdi dava açılıyor çünkü Youtube’da kitlelere ulaştı. Oradan da engelleyemeceklerinden siyasi olarak bir engellemeyi devreye sokmaya çalıştılar. Film sanki vizyondaymış gibi izlenme sayısı yükseliyor, insanlar yorum yapıyorlar, birbirlerine öneriyorlar. Hiçbir reklam yok filmin izlenmesi 1 milyona yaklaştı. Bunu da engellemeye çalışıyorlar. Buna karşı seyircimize yaslanmak istiyoruz, filmlerimizi kitlelere ulaştırmak istiyoruz. Kitleler anladığında bizim ekonomik sorunlarımız da kalmayacaktır.
‘BİZ GEREKEN DESTEĞİ SİYASETTEN GÖRMÜYORUZ’
-Sansüre karşı alternatif neler yapılabilir? Yerel yönetimler, demokratik kitle örgütleri yaşadığınız sansüre karşı yeteri kadar dayanışma gösteriyor mu?
İktidarı, sistemi eleştiriyoruz ama büyük eksiklik kendi içimizde. Gerçek muhalefet de kendi içinde eksiklik yaşıyor. Bu tür filmlerin kitlelerle buluşması, toplumun aydınlanmasında, mevcut sorunların çözümünde büyük rol oynayabilir. Yaptığımız işlerin siyasete de büyük bir katkısı var ama biz gereken desteği siyasetten görmüyoruz. STK’lar, kurumlar, siyasi partiler, dernekler, platformlar eksik kalıyorlar hatta burada popüler ve ana akımın etkisinde kalma durumu söz konusu. Alternatif festival adı altında bize karşıt olan, kitleleri uyuşturan popülist yaklaşımla dolu ürünler gelip oraları işgal ediyor. Burada en büyük eksik bu.