Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, kimlikler üzerinden seçmen davranışı okuma paradigmasının geçerliliğini yitirdiğini belirtti.
Prof. Dr. Erkan Siyasetin yeni bir paradigmaya ihtiyacı olduğunu ve Türkiye’de oluşan yeni merkeze karşı çevrede oluşan tepkiyi örgütleyip sandığa taşıyanın seçimlerde başarı yakalayabileceğini söyledi.
Prof. Dr. Rüstem Erkan, “Günümüzde yine 1990’lara benzer şekilde iktidarın belirlediği merkeze karşı çevrenin (mevcut sistemde çeşitli nedenlerle kendini dışlanmış hissedenler) tepkisi ve öfkesi birikmektedir. Yine 1990’lara benzer biçimde ekonomik ve siyasi krizler yaşanmaktadır. Önümüzdeki seçimlerde hangi lider ya da siyasi parti Türkiye’de oluşan yeni merkeze karşı çevrede oluşan tepkiyi örgütleyip sandığa taşıyabilirse Ak Partinin iki binli yıllarda yakaladığı başarıyı iki bin yirmili yıllarda Ak Partiye karşı kazanabilir” ifadelerini kullandı.
Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, Türkiye’deki seçmen davranışlarının değişimine ilişkin bir makale kaleme aldı.
Prof. Dr. Rüstem Erkan, Türkiye’de artık kimlikler üzerinden bir seçmen davranışı okuma döneminin sona erdiğini belirterek, seçmen kitlelerindeki bireyselleşmeye vurgu yaptı.
Kimlikler üzerinden seçmen davranışı okuma tarihe karışıyor
Prof. Dr. Rüstem Erkan, Karar’da yayınlanan makalesinde seçmen davranışı konusunda yeni bir paradigmaya ihtiyaç olduğunu belirterek, “Türkiye’de 1980’lerden günümüze kadar siyaset sosyolojisinde seçmen davranışlarını açıklamada kullanılan paradigma; seçmenlerin yaklaşık yüzde yetmişinin muhafazakâr milliyetçi geriye kalanın ise sol ya da sosyal demokrat seçmenlerden oluştuğuna dayanmaktadır. Doğal olarak, siyasi partiler de politikalarını bu paradigmaya göre belirlemektedir. Bu paradigma, günümüzde geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiş olmasına rağmen gerek sosyal bilimcilerin teorileri terk etmedeki tutuculuğu gerekse siyasal partilerin Türkiye sosyolojisini okuma yanlışlıklarından dolayı hala aynı paradigma çerçevesinde hareket edilmektedir. Artık geçerli olmayan bu paradigma üzerine kurulacak seçim stratejilerinin de başarılı olma olasılığı azalmaktadır” ifadelerine yer verdi.
Belirleyici etken yoksulluk ve göç
Türkiye’de 1990’lı yıllarda yaşanan büyük iç göç hareketlerinin yaşandığına ve 24 Ocak 1980 yılında alınan kararlarla başlayan ekonomide liberalleşme ve özelleştirme politikalarının olumsuz etkilerinin insanları mevcut sisteme bir tepki olarak Refah Partisi’ne yönelttiğini ifade eden Prof. Dr. Rüstem Erkan, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “1994 seçimlerinden başlayarak Refah Partisi’nin en hızlı yükselişi büyük ölçüde İstanbul ve Ankara’da yaşanmıştır. İstanbul seçim sonuçları incelendiğinde bu yükselişin arkasında yatan sosyoloji ortaya çıkmaktadır. Örneğin 1994 ve 1999 İstanbul seçimlerinde gelir düzeyi yüksek az göç alan ilçelerde merkez oylar (merkez sağ + merkez sol) yüksek; gelişme düzeyi düşük, yoğun göç alan ilçelerde ise Refah Partisi(1999 Fazilet Partisi)oylarının yüksek olduğu görülmektedir. Bu sonuçta; en belirleyici sosyolojik faktörün toplumun muhafazakârlaşması değil, yoksulluk ve göçün (gecekondu) belirleyici olduğu görülmektedir. Büyük umutlarla kente göç eden insanların kentte geçirdikleri süre zarfında düzenli bir iş ve yaşam biçimi kuramadıkları için başka bir deyişle geldikleri yere göre sosyo-ekonomik konumlarında bir değişim olmaması mevcut düzenle bağlarını zayıflatmaktadır. Dolayısıyla mevcut düzenin olanaklarından yeterince yararlanamayan kitleler düzen değişikliği söylemlerine daha kolay yönelmektedir. Kısaca, bu dönemdeki Refah Partisi ve Fazilet Partisi çekirdek seçmen kitlesine ilaveten kentlerdeki sosyal ve sınıfsal eşitsizliğe karşı biriken öfkeyi örgütleyerek oy tabanını genişletmiştir.”
‘Türkiye’nin yeni paradigması burada gizli’
Değişen seçmen davranışı konusunda siyasetin yeni bir paradigma oluşturması gerektiği ihtiyacına dikkati çeken Prof. Dr. Erkan, 23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinden sonra Türkiye’de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açıkça ortaya çıktığını belirterek şunları dile getirdi: “Eski siyaset tarzının ve toplum paradigmasının önemli ölçüde değiştiği görülmektedir. İstanbul’da tekrarlanan bu seçimlerde bir parti seçim stratejisinin önemli bir ayağını Anadolu’nun çeşitli illerinden getirdiği kanaat önderi diye adlandırılan kişilerin seçmenleri etkilemesi üzerine kurmuştur. Fakat bu stratejinin olumlu sonuçlarından çok olumsuz sonuç doğurduğu ortaya çıkmıştır. Hatta Kürt seçmeni etkilemek için okunan İmralı mektubu da Kürt seçmen üzerinde beklenen yönde bir siyasal davranış ortaya çıkarmamıştır. İşte Türkiye’nin yeni paradigması burada gizlidir.”
‘Özgürlük talebi aynı zamanda aidiyet hissettiği geleneksel sosyolojik gruplara karşı da yükselmekte’
Türkiye toplumunda büyük bir sosyolojik dönüşüm yaşandığını ifade den Prof. Dr. Erkan, söz konusu dönüşümün en önemi sonucunun bireyselleşme olduğuna değinerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bireyselleşme, başta siyasal tercihler olmak üzere insanların kendi kararlarını bağlı bulundukları gruplardan bağımsız almasını sağlamıştır. Özellikle geniş genç seçmen kitlelerinin ortak özelliği özgürlük talebidir. Bu özgürlük talebi sadece resmî kurumlara karşı değil, aynı zamanda aidiyet hissettiği geleneksel sosyolojik gruplara karşı da yükselmektedir. Bu kitle din ve inanç özgürlüğü, İnançlarının gereğini ve ritüellerini istediği gibi yaşamayı talep etmektedir. Fakat inanç gruplarının üzerlerinde otoriter, hegemonik, hiyerarşik bir ilişki kurmalarına da karşıdır. Bugün muhafazakâr seçmen diye adlandırılan kitlede CHP’ye olan eğilimin nedenlerinden biri CHP’nin son yıllarda bu kitleye yönelik açılımları diğeri ise bu seçmen kitlesinin özgürlük talebiyle siyasal tercihlerinin değişmesidir.”
‘Türkiye’de oluşan yeni merkeze karşı çevrede oluşan tepkiyi örgütleyip sandığa taşıyabilirse…’
Türkiye’de seçmenleri; muhafazakâr, liberal, sağ, sol, laik, dindar, Türk, Kürt, Alevi, Sünni gibi kompartımanlara ayırarak seçmen davranışlarını bu kimlikler üzerinden okuma döneminin sona erdiğini ve yeni dönemin paradigması bütün bu kimliklerin eşit ve özgür olarak bir arada yaşamasını sağlayacak politikalar üzerinde oluşacağını belirten Prof. Dr. Erkan, “Ak Parti; Refah Partisi ve Fazilet Partisinin tarihsel ve büyük ölçüde örgütsel mirası üzerine kurulmuştur. Ak Parti bu partilerden aldığı ideolojik mirasa liberalizm ve küreselleşme ideolojisinde eklemleyerek uzun süre iktidarda kalmayı başarabilmiştir. Ak Parti uzun yıllar merkeze (kendi ideologlarının deyimi ile beyaz Türkler) karşı çevrenin temsilcisi olmuştur. Fakat 2010’lu yıllardan başlayarak giderek büyük ölçüde kendisinin belirlediği yeni merkezin temsilcisi olmaya başlamıştır. Günümüzde yine 1990’lara benzer şekilde iktidarın belirlediği merkeze karşı çevrenin (mevcut sistemde çeşitli nedenlerle kendini dışlanmış hissedenler) tepkisi ve öfkesi birikmektedir. Yine 1990’lara benzer biçimde ekonomik ve siyasi krizler yaşanmaktadır. Önümüzdeki seçimlerde hangi lider ya da siyasi parti Türkiye’de oluşan yeni merkeze karşı çevrede oluşan tepkiyi örgütleyip sandığa taşıyabilirse Ak Partinin iki binli yıllarda yakaladığı başarıyı iki bin yirmili yıllarda Ak Partiye karşı kazanabilir” ifadelerini kullandı. PİRYOL