PİRYOL- 6 Kasım 1980’de kurulan Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK), 43. yıldönümünde açıklama yapan Eğitim Sen, “YÖK, üniversiteler üzerinde müdahale aracı olma görevine 43 yıldır devam ediyor!” dedi.
Eğitim Sen, 6 Kasım 1980’de kurulan Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK), 43. yıldönümünde açıklama yaptı.
YÖK’ün antidemokratik faaliyetlerine dikkat çeken Eğitim Sen, KHK’lerle üniversitelerden uzaklaştırılan öğretim görevlilerini de hatırlatıp, günümüz akademisinin nitelik kaybına uğradığına vurgu yaptı.
12 Eylül 1980 Askeri Darbe sonrasında kurulan Yükseköğretim Kurulu (YÖK), tam 43 yıldır eleştirilerin odağında yer alıyor.
Üniversitelerin özerkliğine ters bir anlayış olarak yorumlanan YÖK, adeta tüm akademi için bir tür baskı aracı rolünü yürütüyor. Yükseköğretim sistemini planlamak, ayrıca eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ile idari hizmetler süreçlerini düzenlemek, değerlendirmek ve denetlemek YÖK’ün görevleri arasında.
“ÜNİVERSİTELERİN ÖZERKLİĞİNE YAPILAN BİR DARBE”
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) kuruluş yıldönümünde YÖK’ün faaliyetlerine dikkat çekti. “YÖK, üniversiteler üzerinde müdahale aracı olma görevine 43 yıldır devam ediyor!” başlıklı açıklama yapan Eğitim Sen, şu ifadelere yer verdi:
“6 Kasım 1981’den bugüne YÖK, üniversitelerin toplumsal sorunlara mesafeli duracak şekilde konumlandırılması görevini üstlenmiş; hiyerarşik, baskıcı ve otoriter yapısıyla siyasi iktidarların üniversiteler üzerindeki kontrolü için kullanışlı bir araç olmuştur. YÖK’ün kuruluşu, doğası gereği özgür olması gereken üniversitelerin özerkliğine yapılan bir darbe olarak önümüzde durmaktadır.
Neoliberalizm ile Türkiye’de devlet ve devlet kurumları yeniden yapılandırılırken YÖK, üniversitenin piyasaların ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesinin aparatı olmuştur. Küresel ölçekte artan rekabet koşullarına göre “üniversitelerin yeniden yapılandırılması” hükümet ve sermaye çevreleri için önemi artan bir ihtiyaç haline geldi. YÖK bu süreçte üniversitelerde piyasa odaklı dönüşümün yukarıdan müdahaleler ile hızlandırılmasında önemli rol oynadı. Rekabet kavramı etrafında akademik ölçütlerin yerine ekonomik ölçütler ikame edilirken, bilgi üretimi ekonomik bir tarife büründürülerek toplumsal yarar rafa kaldırılmıştır.
2006 YÖK Strateji Raporu’nda üniversiteleşme oranının düşük olması sorunsalı, iktidarın siyasi ihtiyaçlarıyla örtüşmekteydi. “Her şehre bir üniversite” mantığıyla üniversitelerin sayısı artarken ortaya çıkan nitelik problemleri göz ardı edildi. Üniversiteler iktidarın kontrol mekanizmalarına dönüştürülerek; üniversiteyi üniversite yapan değerlere yapılan saldırılarla, kadrolaşma ve yozlaşmanın önü açıldı. Gitgide otoriterleşen iktidar, etki alanını artırarak bu süreçten kazançlı çıktı.”
AKADEMİNİN NİTELİK KAYBI!
Eğitim Sen açıklamasında, üniversitelerin demokratik yapıya dönüştürülmesi gerektiğine vurgu yaparak şöyle devam etti:
“11 Ocak 2016 tarihinde 1128 akademisyenin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlığıyla imzalamış oldukları bildiriye karşı, iktidar, cadı avıyla cevap verdi. 2 yıl süren OHAL dönemi ve KHK rejimi üniversitelerin yıllardır kurgulanan yeniden yapılandırılması için bulunmaz fırsattı. 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL sürecinde 32 KHK çıkarılarak çoğunluğu Barış İçin Akademisyenler olmak üzere 5904 akademisyen, 1408 idari personel üniversiteden ihraç edildi. Geçen 8 yılda Barış Akademisyenleri türlü hukuksuzluk ve eziyetle mücadele ederken, mahkemeler Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımadığı için görevlerine dönmeleri hala engellenmektedir.
29 Ekim 2016 tarihinde 676 sayılı KHK ile rektörlük seçimleri kaldırılarak rektörleri atama yetkisi doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verildi. Rektörler artık üniversite bileşenlerine, akademik ve bilimsel özgürlüğe ya da kamuya karşı bir sorumluluk taşımıyor, tek yükümlülükleri ‘Ankara’ ile aralarını sıkı tutmak ve Cumhurbaşkanına sadık bir personel olmaktan ibaret.
“TEK BAŞINA YÖK’ÜN KALDIRILMASI YETERSİZ”
Belirtmek isteriz ki artık tek başına YÖK’ün kaldırılması yetersizdir. Onun bugüne kadar yerleştirdiği bu düzenin köklerinden sökülüp atılması gerekmektedir. Ancak, üniversitelerin yeniden özgürlüklerine kavuşabilmelerinin ve insan, toplum, doğa yararına faaliyet gösterebilmelerinin yolu, tam da bugüne kadar uygulanan politikaların terk edilmesiyle mümkün olabilecektir.” (Kaynak: PİRHA)