Diyarbakır Seyitlerinden Dede Musa Karkin, Alevilerin Kerbala’da Şah Hüseyin ve 72 yoldaşının şehit edilmesi üzerine Muharrem’de matem tuttuklarını belirtti.
Diyarbakır’daki Seyitlerden 12 imamların 5’incisi olan İmam Muhammet Bakır soyundan gelen Dede Kargın evladı Musa Karkin, Matem Orucu, Alevilikteki Dede Talip ilişkisi ve Cem törenlerine ilişkin PİRYOL’a konuştu.
Kerbela’da Şah Hüseyin ve 72 yoldaşının şehit edilmesinden sonra Alevilerin Muharrem ayında Matem tuttuğuna değinen Dede Musa Karkin, her canın kendi özgünlüğüne göre yasını yüreğinde hissetmesinin önemine işaret etti.

Mazlumların matemi
10 Ekim 680 yılında Muharrem ayının 7’inci gününde Kerbela’da 72 yoldaşı ile şehit edilen Şah Hüseyin’in yasını tuttuklarını ve bunun bir oruç tutma olmadığını belirten Dede Musa Karkin, bu yasın Hüseyin şahsında bütün mazlumlara adandığını söyledi. Matem ayında Yezid şahsında ise bütün zalimlerin kınandığını ifade eden Musa Dede, Alevilerin Muharrem ayında gösterişten uzak bir şekilde matem tuttuklarını belirtti.
Şah Hüseyin’in şehadetinden sonra onun ümmetinin ve Ehli Beyt taraftarlarının her dönem zalimin zulmüne karşı olduklarını ve mazlumun yanında yer aldıklarını belirten Dede Karkin, “Biz her zaman zalimin zulmünü lanetler ve mazlumları da rahmetle anarız” dedi.
‘Şah Hüseyin’in Kerbela’da bıraktığı en yüce değer insanın onurunu korumasıdır’
Matemi oruç olarak değerlendirmediklerini ifade eden Dede Karkin, şöyle konuştu: “Oruç demek bazı davranışların kısıtlanmasıdır. Bizimki matem olduğu için tepeden tırnağa, sadece yeme içmeyle değil tüm hareketlerimizi matem için sarf ederiz. Sadece aç olmak hiçbir şey ifade etmez, biz insanlığa yapılan zulümler karşısında yasımızı tutarız. Kişi iradesiyle nefsini hakimiyeti altına alıyorsa en büyük oruç budur. Nefsine hakim olmayan nefsinin esiri olacak ve onurunu ayaklar altına alacak kadar alçalabilecektir. Şah Hüseyin’in Kerbela’da bıraktığı en yüce değer insanın onurunu korumasıdır. Şah Hüseyin onurunu korumak için başını vermiştir. Şah Hüseyin başını hak, canını halk için vermiş ve bu duruş kıyamete kadar da Aleviler için en büyük rehberdir. Bir insanın en yakınını kaybetmesi kendisine ne kadar acı veriyorsa ve onun yasını nasıl bir duygu ile yaşıyorsa o can Şah Hüseyin ve 72 yoldaşının acısını da kat kat daha üstün bir duyguyla yaşar.”

‘Muharrem ayının 7’sinde İmam Hüseyin’in şehit edildi’
Matem tutarken canların gösterişten uzak şekilde oruçlarını tuttuğuna değinen Dede Karkin, şunları ifade etti: “Matem ayında yeme içmede seçicilik aranmaz. İftar ve sahur kavramları yoktur. Alevilikte Matem ayında et yenmez, çünkü kıyım olayı olmaz. Alevilikte Muharrem ayı içerisinde hiçbir hayvana kıyım olmaz, başının kesilmesine müsaade edilmez. Muharrem ayının 7’sinde Şah Hüseyin şehit edilir. Başı kesilerek mızrak ucuna yerleştirilir ve bu Aleviler için tarifsiz bir acıdır. Kerbela’da her şey kısıtlanmış su yolları tutulmuştur. Orada bulunan canlar susuz bırakılarak ölüme terk edilmiştir. Bunun için Alevilerin Matem ayında sıvı tüketirken boğazı düğümlenir. Muharrem ayının 7’sinde İmam Hüseyin’in şehit edilmesinin şahidi de Zeynep ve İmam Zeynel Abidin’dir. Şah Hüseyin ile birlikte 14 yoldaşının başı kesilerek mızraklara takılır. Küfe Valisi Ubeydullah’ın huzuruna götürülür. Kerbela’dan Küfe’ye gidiş süreci 3 gündür ve bu yolculuğa da Şah Hüseyin’in başını kesen Şimr bin Zi’l Cevşen komuta eder. Yani Muharrem ayının 10’una kadar Şah Hüseyin’in şehit olduğundan kimsenin haberi yok.”
‘Seyir için değil Hak için matem tutarız’
Şah Hüseyin’in kesik başının Ubeydullah’ın Küfe’deki sarayına getirildikten sonra bu sefer Şam’a götürülmek istendiğini belirten Dede Karkin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü Yezid’in karargahı Şam’dadır. Hüseyin ve yoldaşlarının kesik başlarının Şam’a götürülmesi ve tekrardan Kerbela’ya götürülüp defnedilmeleri süreci ise 40 günü buluyor. Aslında Muharrem matemi de 40 gündür. Biz Muharrem ayının 7’sinde şehit olan Şah Hüseyin Efendimizin matemini 9’una kadar yas ilan ederiz ve sonra Muharrem Cemimizi İmam Hüseyin’in matemi olarak kabul ederiz. O Cemde ona olan sadakatimizi, bağlılığımızı, sevgi saygımızı ifade ederek cemimizi tutarız. Muharrem ayının 10’unda Ubeydullah’ın 3 gün kutlama için oruç tutturduğunu da bildiğimiz için o 3 gündeki orucu da kabul etmiyoruz. O yüzden Muharrem ayının 10-11 ve 12’sini aç karınla geçirmiyoruz. Alevilikte Matem orucu 10’u öğleden sonra bozulur. Onlar kutlama yaptığında biz yas tutuyoruz ve onlar aç kaldığında biz tok oluyoruz. Bizim matemimiz 40 gündür ve ona olan sevgimizi biz 365 gün içimizde yaşıyoruz. Bizde her şey Hak için seyir için değildir.”
‘Kişi durumunun özgünlüğüne göre yese içse de yasını tutabilir’
Matem ayında Şah Hüseyin ve 72 yoldaşının acısının yaşanmasının önemli olduğunu ve kendini aç bırakmadan hastaların dahi bu matemi yaşayabileceğini ifade eden Dede Karkin, “Burada önemli olan Kerbela’da yaşanan o acının açlığın susuzluğun, hissedilmesidir. Matem ayında Kerbela’da şehit olanlar acılarını yaşamamız ve yaşatmamızdır. Bu matemi de biz bir kalıba sokmuyoruz. Kişinin içinde nasıl geçiyorsa öyle yasını tutar. Onun yeme içmesi de yastan uzak kaldığı anlamına gelmez. Kişi şeker, tansiyon hastasıdır ya da kronik bir rahatsızlığı vardır. İlaçlarını içmesi gerekiyordur. Sağlığı için bir şeyler yemesi gerekiyordur ama yiyor diye bu yastan uzak kalması anlamına gelmez. Kişi durumunun özgünlüğüne göre yese içse de yasını tutabilir. O yüzden bu bir oruç değil matemdir diyoruz. Yas kişinin yakınını kaybetmesi sonrası yaşadığı acıdır, hüzündür. Kişinin kendi hür iradesiyle vicdanında bu acısı yaşaması, yaşatmasıdır. Ben İmam Hüseyin’in soyundan gelen bir Seyit olarak akşam öğününde ne var ise bir kuru ekmek çorba da olsa bunu yer ver ertesi gün yaşamıma devam ederim. Gün içinde akşam vaktine kadar ne sıvı ne de katı hiçbir gıda tüketmem. Artı içimdeki matemle hep Kerbela’da yaşanan acıyı düşünerek yaşarım” diye belirtti.

Alevilikte 2 buyruk var: Yol buyruğu ve İmam Cafer buyruğu
Diyarbakır’da Alevilerin çok azalmış olmasına rağmen Diyarbakır’da sürdürülen Alevi inanıcının yol ve erkanının aslına uygun olarak yaşatıldığına vurgu yapan Dede Musa Karkin, Alevilikteki Dede Talip ilişkisini şöyle değerlendirdi: “Diyarbakır Aleviliğin yok olduğu bir coğrafya olarak gündeme gelse de Aleviliğin tam anlamıyla yol ve erkanının yürütüldüğü bir coğrafyadır. Diyarbakır’da Alevilik yerine ve erkanına göre yaşanmaktadır. Ben şahsen gördüğüm yaşantılara ve izlenimlerine göre Diyarbakır’da işlenilen Alevilikteki kadar doğru kaynak diğer yörelerde görülmemektedir. Diğer yerlerde yol bir sürek binbir anlayışı var ama Diyarbakır’da yol da bir sürek de birdir. Diyarbakır’daki işleyişte ikrar ve irşat olayı vardır. Bir çocuk 7 yaşına kadar sebil olarak görüldüğü için hatası af olur, yanlışlarına göz yumulabilir. 7 yaşından sonra her talip gelir çocuğunu kendi dedesine, pirine ikrar vermek suretiyle irşat ettirilir, kuşanılır. Alevilikte 2 buyruk vardır. Bir yol buyruğu diğeri de İmam Cafer buyruğu. İmam Cafer Buyruğu zaten yol buyruğundan esinlenir. Çünkü yol buyruğu Kırklara dayanır.”
‘Yol Babası bel babasından üstündür’
Diyarbakır’daki ikrar ve irşat olayının Kırklardan süregeldiğini ifade eden Dede Karkin, “Diyarbakır’daki Alevi yaşamında Baba ve Dedelik, yani Pir Babası. Bir Dedenin 2 evladı bir talibin de 2 babası olur. Bir yol babası bir de bel babası vardır. Yol Babası bel babasından daha üstündür çünkü bel babasının da ikrarı Yol Babasına bağlıdır. Anlatmak istediğim şudur; kişinin ikrarı Ocağadır. Kişi hangi Ocağın mensubu ise o Ocağın talibidir. Mesela diyelim ki, Diyarbakır’da İmam Zeynel Abidin Ocağı, Muhammed Bakır Ocağı, Musayı Kazım Ocağı ve İmam Rıza Ocağı var. Bu Ocaklar Seyit Ocağıdır. Bunlar Dedelik ünvanının üstündedir. Dedelik Ocağındaki canlar dahi bu Ocaklara tabidirler. Çünkü bu soydan gelir ama Dedelik Ocakları vasıfta vekildirler. Onun için buradaki sürek, buradaki yol, erkan şu şekildedir: İmam Zeynel Abidin Dedesinin 2 evladı var. Biri kendi soyundan, belinden gelen evladı, diğeri de yol evladı, yani kendisine ikrar veren talibi vardır. İkrar olayı sözdür ve o söz kişinin ölene kadar vermiş olduğu senettir. Kişi kendi bel babasına yüz çevirse, ondan bağını koparsa yol babasından, yani postnişinden, ikrarından dönemez. Çünkü oraya sözü vardır” diye konuştu.
Alevilikte 7 cem var: 4’ü sorgu cemi 3’ü ise sorgusuz cemlerdir
Alevilikteki cemlerin vasıfları ve anlamları üzerine ise Musa Dede şöyle konuştu: “Alevilikte 7 cem vardır ve bunlardan 4’ü sorgu cemi 3’ü ise sorgusuz cemlerdir. Sorgu cemine sorgusuz hiçbir can giremez. O ceme giren her canın ikrarlı olması lazım. İkrarlı her canın hakikat abdestinin alınmış olması lazım. Canlar kul hakkından arınarak ancak bu ceme alınır. Görgü Cemi: Yıllık hakikat abdestinin alındığı cemdir. Her yeni yıla gitmeden önce yapılır ve canlar huzura alınır ve hak meydanında cem erenlerinin ve pirin huzurunda sorgulama yapılır. O sorguda sorulur; mümin kardeşler ve müslim bacılar, konu komşudan, şe dosttan razı mısınız? Bu rızalık alındıktan sonra canların hakikat abdesti alınmış, gönül temizliği yapılmış olur. Eğer ki, hakikat abdesti aldırılmamışsa, vicdan terazisinden geçmemişse bir canın ceme girme hakkı yoktur. O can hakikat meydanında kendini ifade eder, kul hakkından arınır ve gönül terazisiyle diğer cemlere girmeye hak kazanır.”
Niyaz Cemi
Alevilikteki ikinci sorgu cemin Perşembe (Niyaz) Cemi olduğunu belirten Dede Karkin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Orada alınan hakikat abdesti her Perşembe sorgudan geçtiği için abdesti tazelenir. Ne denir orada; ey canlar birbirinizden rıza mısınız? Bu niyazlaşma sırasında ya kusurunu varsa telafi eder ya da cemi terk eder. Varsa alacaklı ve verecekli huzura çıkarlar ve burada sadece Dede karar vermez, cemde bulunan tüm cem erenlerinin görüşü alınır, mutabakat sağlanır ve terazi dengeye getirilirse canlar birbirinden razı olarak ceme katılırlar. Yok vereceği olanın imkanı yoksa da orada bulunan cem erenleri karşıdakinin alacağını toplarlar ve karşıdakini razı ederler. Yani borçlu olanı yola borçlandırırlar. O can da oradaki cem erenlerine hizmet borçlusu olur ve kul hakkından arındırılır. Sonrasında ise ceme devam edilir.”
Yol düşkünü nedir?
Musa Dede, bir diğer cem çeşidinin ise Düşkünlük Cemi ve 2 tür düşkünlük olduğunu ifade ederek şöyle konuştu: “Kişi ikrar verdiğinde kendisine yapması ve yapmaması gereken konular kendisine anlatılır, bazı yükümlülükler yüklenir. Bir can ikrar verdikten sonra yola, hakkaniyete ve insanlığa karşı herhangi bir kusurda bulunmuş ise ona yol-sürek hakkında bir kesim kesilir. Bu kesim cemden uzaklaştırma olduğu gibi maddi yük de olur. İkrar veren kişi diyelim ekmeğini, çoluk çocuğunun rızıkı için Dededen uzaklaştı. Belli bir süre için yol babasından uzaklaşmış oldu. Bu yol düşkünüdür ve buna kesilecek ağır bir ceza olmaz, çünkü kişi hakkını yeniden kazanmak için gidiyor ve bu da en büyük ibadettir. Cebrail kurbanı dediğimiz kurbandan 2 tane kesilir. Lokma kesiminin de 2 katı uygulanır. Burada zorunluluk karşısında rızıkını kazanmak, çoluk çocuğunun idaresi için yoldan uzaklaşmıştır.”
‘Düşkünlüğün cezası 7 ile 10 yıl toplumdan uzaklaştırmadır’
Karkin Dede ikinci tür düşkünlük olayına ilişkin ise şunları söyledi: “Adam öldürme, cana kıyma, kadın kaçırma vs. Bu tür durumlarda ise toplumdan uzaklaştırma cezası verilir. Suçun niteliğine göre 7 ila 10 yıla kadar toplumdan uzaklaştırma uygulanır. Bu süre içinde ceme alınmaz. Ona selam verilmez, selamı alınmaz. Bulunduğu yerden uzaklaştırma dahi uygulanır. Süre dolduktan sonra kişi gelip yeniden ceme katılmak için Dededen talepte bulunur ve affedilmeyi ister. Dede cemi toplar ve cem erenlerinin hüsnü rızalığı alındıktan sonra belli bir üslupta (Boynuna ağırlık takılır, belli bir yük yüklenir) bekletilir. Artı maddi bir ceza uygulanır ve tüm canların faydalanabileceği bir kurban istenir. Bu koşulları kabul edenler gelip ceme katılabilir. Bu cemlerde canın düşkünlüğünü kaldırmak için cem erenlerinin huzurunda sorgu sual sorulur.”
‘Alevilikteki en ağır düşkünlük müsahipler arasında olan düşkünlüktür’
Düşkünlük Cemini de her Dedenin ya da her Seyidin yapamayacağını dile getiren Dede Karkin, bunun gerekçesini ise şöyle izah etti: “Çünkü her Dedenin her suçu kaldırma gibi bir yetkisi yoktur. Burada İmam Rıza yani Ağuiçen Dedesi olması lazım. Orada en azından 3 Dedenin olması lazım. Çünkü orada okunacak Duazların sıralı okunması lazım. Bu Dedelerin Dede Kargın Ocağı ya da Ulugerçek Dedesi olması lazım. Rahmetli Hidayet Ulugerçek Dede bu düşkünlüğü kaldırabilecek bir dedeydi. Bir düşkünlük de var ki çok ağır bir düşkünlüktür ve ceme kabul edilmez. O da müsahipler arasında olan düşkünlüktür. Çünkü müsahip kardeşten daha yakındır. Dede talip arasında baba ilişkisi var. Kirvelik olayında kutsal bir duruş vardır. Buradaki canlar arasında eğer evlilik gerçekleşirse onlar ömür boyu ceme giremez. Dede talip arasında baba evlat ilişkisi olduğu için evlilik kesinlikle olamaz. Müsahiplikte, Kirvelikte evlilik asla affedilmez ve onlar ömür billah ceme alınmaz. Gönül kalsın yol kalmasın, çünkü gönül ferdi yol toplumsaldır.”
Müsahiplik Cemi
Alevilikte en ağır olan cemin ise Müsahiplik Cemi olduğuna vurgu yapan Dede Karkin, şunları söyledi: “Müsahiplik ateşten gömlektir her can bunu taşıyamaz. Müsahiplik aynı ruhu taşımaktır. Müsahiplik ikrarı en ufak bir hata götürmez. Müsahiplikte biri zengin biri yoksul olur ama fikir olarak birbirine denk olması lazım. Zengin yoksulu sahiplenecek, onu destekleyecek. Ama maneviyatta ikisinin de zengin olması lazım. Müsahiplik süreci 7 yıldır. Canlar birbirine gönülden bağlanırlarsa gelip Dedeye ikrar verirler. Müsahip canlar ayrı Ocakların talipleri olabilir. Dede müsahip adaylarına birbirlerine daha iyi ısınmaları için engür (Üzüm tanesi suyu) içirir. Biz 7 yıl süreç içerisinde kardeşliğimizi pekiştireceğiz ve yeniden huzura gelip tek can olarak müsahip olacağız. Tabii 7 yıl içerisinde bu canlar birbirlerinden vazgeçebilirler. İleride hata yapmamaları için bu uzun süreyi tüketmeleri gerekiyor.”
‘Müsahiplik Cemi 21 gün sürer’
Dede de olsa talip de olsa Müsahiplik Cemine sadece müsahip adaylarının girebileceğini belirten Dede Karkin, sözlerine şöyle devam etti: “Müsahip olmayan Dede de ne ceme girebilir ne de cemi yönetebilir. Müsahiplik için 7 yıl süresince bir de kurban yetiştirilir. Müsahip olacak cem erenlerinden önce kurban gelir. Müsahiplik Cemi bir günde bitmez, 21 gün sürer. 3 Perşembe cem tutulur. Müsahiplerden biri hata yaparsa diğeri de ceme giremez.”
Alevilikte sorgusuz cemler: Muharrem, Bayram ve Mihman
Alevilikteki diğer 3 cemde ise sorgu olmadığın belirterek, “Sorgusuz cemlerden biri Muharrem Cemidir. Kerbela şehitleri ve mazlumların mateminin tutulduğu cemdir. Bu ceme herkes katılabilir, çünkü sorgu yoktur. Yas alanına herkes sorgusuz alınır. Sorgusuz cemlerden bir diğeri ise Bayram Cemidir ve küslükleri ortadan kaldırmak içindir. Sorgusuz cemlerin sonuncusu ise Mihman Cemidir. Gelen misafiri görmeye bütün canlar gelebilir. Cem demek zaten toplanmak, birlik olmaktır. Mihman Ceminde de sohbetler, muhabbetler olur, yemekler yenir, deyişler söylenir” diye konuştu.
‘Alevilikte yol da sürek de birdir’
Dede Karkin, Alevilikteki yol ve sürek ilişkisine ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu: “Alevilik kılı kırk yaran bir yoldur ve Birlik Ceminin yapılabilmesi için Dedeler ve talipler arasında hakikat abdestinin alınması lazım. Biz diyoruz ki, yol bir sürek binbir yaklaşımı Alevileri bölüp parçalamak içindir. Osmanlıda kişiyi yol babasından koparıp atama yaptılar. Taliplerin itirazına karşı fetva çıkardılar: Yol bir sürek binbir diye. Sürek içine farklılıklar koydular. Bu söz atanmış Dede sıfatındaki insanların sözüdür. Alevilikte yol da sürek de birdir. Çocukluğumda dedemle birlikte cemlere katılırdım ve orada öğrendiğim yol da sürek de birdir. Burada binbir meselesi Alevilik felsefesine dışarıdan bir şeyler katmaktır. Bu yolun basitleştirilmesidir. Bu yolun esnek yeri de kırılgan yeri de sert yeri de vardır. Ama bunlar hepsini aynı kefeye koymaya çalışıyorlar. Biz diyoruz ki, her ceme her can giremez ama onlar herkesi her ceme almak için bir başlık attılar. Erenler cemine her can giremez, edep ile erkan yol olmayınca.”
‘Her can önce kendi toplumu için iyilik ister’
Alevilikteki semah kavramını ve cemlerin toplumsal işlevini ise Dede Karkin, şöyle açıkladı: “Semah cemdeki coşkunun kendi özüdür. Kişinin içinde nasıl bir coşku geliyorsa ki, semah aşkla yapılan bir şeydir. Bütün evren semah dönüyor. Her can da kendi yeteneğine göre semah döner. Semahta yukarıda tutulan el hakkın üstün tutulmasıdır. Alevilikte Hak vicdan terazisinin en üst kefesindedir. Semahta aşağıda olan el ise halkı temsil eder. Haktan halka şeklinde semahı yansıtırız. Cemlerde tüm insanlık için hayır diliyoruz ve Allah Allah diyoruz. Allah Allah deyişi bizdeki toplumsallığı anlatıyor. Alevilikte bizlik var benlik yok. Önce toplum için iyilik istenir. Börtü böcek için istenir. Önce çevrene, konu komşuna iste ki, Hakka hoş görünsün, vicdana hoş gelsin ve sonra sana da nasip olsun. Cemdeki 100 kişiden bir kişi önce 99 kişi için iyi dileklerde bulunur. Her can önce kendi toplumu için iyilik ister. Alevilikte ferdi değil toplumsal istek ve düşünce vardır.”
‘Alevilikte ferdi karar alınmaz her şey rızalıkla olur’
Cem törenlerindeki karar alma sürecine ilişkin olarak ise Musa Dede şunları söyledi: “Cemde kararı Dedeler almaz cem erenler alır. Dede cem erenlerine sorar ve onların rızası ile karar alınır. Alevilikte ferdi karar alınmaz her şey rızalıkla olur. Rızalık alınmadan hiçbir şey yapılmaz. Tabii kentsel yaşam birçok şey gibi bunları da farklılaştırdı ve bunun da farkındayız. Köylerde işlenen cem, yol, erkan kentlerde yaşatılamıyor.” PİRYOL/ÖZEL