Böylesi bir toplumda inatla iyiyi ve güzeli amaçlayanlara merhaba!
Dünyada dengeler çok hızlı değişiyor, daha doğrusu hızlıca yaşanan değişimler dengeye gelmeyi zorlaştırıyor. Bir yanda çok hızlı bilimsel ve teknolojik atılımlar ve öte yanda bu açılımları yaşandığı coğrafyalardaki yöneticilerin akla zarar kararları durumu anlamayı zorlaştırıyor.
Tüm coğrafyalarda fakat özellikle teknolojiyi satın alan ve bilimsel olan herşeye düşman olan toplumlarda bir dengeden bahsetmek olanaksız gibi.
Toplumsal dengeler Fiziksel sistemlerin denge ya da dengesizlik haline genel çerçevede bazı ipuçları sunuyor bence. Nasıl? dediğinizi duyar gibiyim.
Fiziksel sistemlere etki eden kuvvetler birbirini dengeliyorsa sistem dengededir diyoruz.
Toplumları etkileyen çok sayıda iç ve dış faktör söz konusudur. Bu yazıda Fiziği ve Bilimi toplumsal hayattan çıkarmanın bu dengesizlik haline nasıl etki ettiğine odaklanalım derim.
Kısaca hatırlayalım: 1933 Üniversite Reformu aslında üniversitelerde bilimsel gelişmeyi hızlandırmayı değil de üniversiteleri ve bilim insanlarını denetlemeyi amaçlıyordu. Ortalama on yıllık periyotlarla gelen olağanüstü haller(askeri ve sivil darbe, muhtıra, sıkıyönetimler, yok sayılan öteki kimliklere karşı yürütülen çok boyutlu ve güvenlikçi politikalar vs) toplumu “hizaya getirmeye” yani bir anlamda aptallaştırmaya yönelikti.
12 Eylül Askeri Faşist Darbesinden sonra bastırılan ya da yok edilen toplumsal dinamiklerin sonucunda hem bilim düşmanlığı ve hem de toplumu hizaya getirerek aptallaştırma süreci zirveye çıkarılmıştır.
Eğitim ve Araştırma Kurumlarının içi boşaltıldıkça toplumsal ve bilimsel problemleri çözme yeteneği ve gücü de azalmıştır. Bilimsel ve Teknolojik atılımlara sahne olan Avrupa’da “burjuvazinin kendi çıkarlarına yönelik devrimci karakteri”, bu olumsuzluklara rağmen ne yazık ki yukarıdan bahşedilenlere binaen ortaya çıkmamıştır.
Sonuçta iyiye, güzele, gerçeğe, bilime ve duyarlı bilim insanlarına karşı düşmanlık “ülkenin normali” haline getirilmiştir. Bu dengesizlik emekçilerin kazanılmış haklarını günden güne yok ederken kaynakları sadece belirli gruplara aktarmış ve sadece gelirden pay alma adaletini değil en basit anlamıyla adaleti neredeyse yok etmiştir.
Böylece toplumu toplum yapan özellikler hızlı şekilde aşınmış ve toplumsal çürüme/yozlaşma maksimum düzeye çıkmıştır.
Eğitim/öğretim ve araştırma sistemini bilimsel temeller üzerinde kurarak geliştiren toplumlar hem temel toplumsal problemleri ve hem de bilimsel problemleri çözebilecek potansiyeli yaratabilmiştir. Bu potansiyel görece iyi bir denge sağlamıştır diyebiliriz.
Görüldüğü gibi toplumsal dengeyi sağlayacak faktörler yoksa yukarıda anılan potansiyel(sorunu çözme yeteneği) de yoktur.
Peki bu kadar karamsar(kaotik) bir yapı içinde çözüm için kısaca neler önerilebilir?
Bu gidişatın her kesimi çürütüp bitireceği gerçeği işlenerek genel bir demokratik ve bilimsel eğitimi hedefleyen yeni bir mücadele hattı yaratılabilir. Bunun için geniş bir toplumsal mutakabat(sözleşme) gereklidir. Bu amaçla toplumun her kesimini demokratik ve bilimsel eğitim konusunda ikna etmek için yeni bir dil ve yeni yöntemler bulunmalıdır. Açlık, işsizlik, sağlıksızlık ve gelir adaletsizliği gibi her kesimi ilgilendiren sorunlar üzerinden bu sözleşmeye giden yol açılabilir.
Yok sayılan ve asimile edilmeye çalışılan farklı toplumsal kesimlere/kimliklere karşı takınılan düşmanca tutumun toplumun bu vahim hale düşmesinde belirleyici olduğu gerçeğini yine ve yeniden konuşmak bu sözleşme sürecini hızlandırabilir.
Burada yeni ve farklı olan ne? diye sorabilirsiniz haklı olarak. Ben de yeni bir dil kullanalım, yeni ve farklı bir yapılanma yaratalım, yararsız politik tartışmalar yerine bu sözleşmeyi sağlayacak bilimsel yöntemler üretelim, toplumdaki kutuplaşma yerine kucaklaşmayı sağlayalım diyorum. Bunları aşağıdan yukarıya doğru yapmanın yararlı ve gerekli olduğunu da eklemeliyim.
Bu sürecin aktörleri kim olacak? derseniz toplumsal çürüme ve yozlaşmadan, yoksulluktan ve işsizlikten yakınan her kesim/birey/yapı diye cevap verebilirim.
Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen ve atılan çöplerden yiyecek bulmaya çalışan birinin basına yansıyan şu sözleri sizce de öğretici değil mi? ” Sonunda çöplerden yiyecek bulmada ortaklaştık.”
En sonunda çöplerden yiyecek bulmada ortaklaşacak noktaya gelmeden acil sorunlarda ortaklaşacak bir toplumsal mutabakata ekmek ve su gibi ihtiyacımız var şimdi.
Hayat ve üniversiteler/eğitim kurumları hepimizin, karar hepimizin!
Fizikle ve Bilimle kalın…
Dr. İrfan Açıkgöz

















































































