Tenimiz, acı uyandırdığında ya da yaramıza koştuğumuzda uyanır ve kendi yasını tutar; işte bu yas bizi, insan yapar. Her ölüm olayında, nesnel bedenden, acıdan oluşan bir tene geçiş yapılır; geçişle birlikte, tenin gözü açılır ve acıyı görür.
Acıyı gördüğümüzde, kendimizle buluşuruz, dışarıdan ve yukarıdan gelen vicdanımızın sesini kısarız, içeriden, gönül evinden gelen vicdanımızın sesine kulak veririz.
Kendimizi sistem biçimlendirmişse ve biz, biçimlendirilen kendimizi içselleştirmiş isek, kendimizden özgürleşmek, günah ve suç işlemektir; işlenen günah ve suçu, kutsamamız gerekir.
Anılar bizi anın diye ağlar
Bu yazımızla Metin Göktepe’in ruhunu-bilincini ziyaret edeceğiz ve anılarını, ruhumuzun-bilincimizin kulağına çağıracağız; gebe kalacağız anılarına, doğum gerçekleşecek, anı denen çocuk artık bizim armağanımız olacak; paylaşıp çoğaltacağız, çoğaltarak aşk ile büyüteceğiz ve hasadını yapıp yanımıza oturtacağız: O, bizim büyüğümüz, biz onun çocuğu olacağız.
Çocuğumuza acıyacağız, acıdığımız için ona âşık olacağız; bu aşkımız hoşgörü üretecek, ürettiğimiz hoşgörüyü ilişkilerimizde tüketeceğiz. İsyan edene, hak arayana acıyacağız, acıdığımız için ona-onlara âşık olacağız. Aşkımızı fabrikalarda, sokaklarda-meydanlarda tüketeceğiz. Ürettiğimiz sorgulamayı, insanlığın kurtuluş düşüne bağlayacağız. Kendimize acıyacağız, acıdığımız için kedimize âşık olacağız. Bu aşkımızı, vicdanımıza birlikte yolculukta tüketeceğiz ve devrimci mücadelenin çıkarına kullanacağız.
Özünde anılar, bizi anın diye ağlar, bizler bu ağlama sesini duymak, onları anarak çağırmak ve diriltip paylaşmak durumundayız. Dirilttiğimiz anılarımızı, aklımız ve duygularımızla çoğalttığımızda her anı, unutulmadan canlanır ve aramıza katılır: Aramıza katılan anılarımız, kültürel kazanımlarımızın kesintisizliğini sağlayan, birer işçi olur.
Metin Göktepe’nin ölüm anısı
Polislerce dövülerek öldürülen Evrensel Muhabiri Gazeteci Metin Göktepe, 25 yıl önce, gözaltına alındı ve Eyüp Kapalı Spor Salonu’na götürüldü, orada dövülerek öldürüldü: Bugün O’nun anısını çağıracağız, anısıyla kucaklaşacağız ve bu acı anıyı, ödülünde buluşabilmek için çoğaltacağız, unutmayacağız, unutulmasına izin vermeyeceğiz.
Metin Göktepe, gerçekleri halka ulaştırmak için koşan bir gazeteci idi; bu nedenle gerçeklerden korkanlarca hedef durumuna getirildi. Bütün tehditlere, saldırılara karşın, mesleğinin gereğini yerine getirmeye devam ettiği için de öldürüldü.
10 Nisan 1968’de, Sivas ilinin Gürün ilçesine bağlı Çipil köyünde dünyaya geldi Metin Göktepe. Bakırköy İbrahim Turhan Lisesi’nden 1986’da mezun oldu. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’ne girdi. 1992 yılının mart ayında, Haberde ve Yorumda Gerçek dergisinde çalışmaya başladı. Yayın hayatı boyunca Haberde ve Yorumda Gerçek Dergisi’nde muhabir olarak çalışan Metin, 7 Haziran 1995’te kurulan Evrensel gazetesinde, başından itibaren yer aldı. 8 Ocak 1996’da İstanbul’da gazetecilik yaparken, gözaltında katledildi.
Dönemin içişleri bakanı Teoman Ünüsan 11 Ocak 1996 günü 32. Gün programında, “Konuyla ilgili tam bilgim yok. Ancak son gelen bilgiler Metin Göktepe’nin duvardan düşerek öldüğü şeklindedir!” diye bir açıklama yaptı: Ne acı…
Duvardan düştüğü iddia edilen gazetecinin -kamuoyu baskısıyla- gözaltında dövülerek öldürüldüğü kabul edilmek zorunda kalındı. Dönemin içişleri bakanı, savunduğu bu tez çürütülünce Fadime Göktepe’den özür dilemiş, ancak Göktepe’nin annesi bu özrü kabul etmeyerek, sorumluların yargılanmasını talep etmiştir.
İlden ile 4 yıl süren dava Şubat 1999 yılında yapılan yargılama sonucu, 11 memurdan altısına 7 yıl 6 ay hapis cezası verilmiş, usul yönünden bozulan dava 5 Mayıs 1999’da Yargıtay tarafından, altı ceza alan memurdan beşinin cezası onanmış, sanık emniyet amirine verilen ceza esastan bozulmuştur.
Esat Korkmaz