İslam ve Hakikat Yol’unun (Aleviliğin) değer ve kabullerinin nerede birleştiği ve nerede ayrıştığı sorgulamasını yapmak için İslam Din’inin ve Hakikat Yol’unun (Aleviliğin) kavramlarına, diline, kültürüne ve bakış açısına bakmak yeterli olacaktır kanaatindeyim. Nasıl ki tek Tanrılı Semavi dinlerin kendilerine özgü değerleri, kavramları, kuralları, dilleri ve kültürleri var ise Hakikat Yol’unun da tek Tanrılı Semavi dinler gibi, kendi toplumsal hafızası, kendine özgü değer, kavram ve de kendine ait bir dili, bir kültürü var. Bu sayıda (sayı 4) İslam Din’inin şart, kabul, kavram, değer, kural ve kaidelerini, sayı (5) beşte de Hakikat Yol’unun değer, kabul ve kavramlarını kısaca yazmaya çalışacağım.
İslâmiyet tek Tanrı inancına dayalı İbrahim-î dinlerden birisidir. İslâm inanışına göre İslâm’ın kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim’i oluşturan ayetler ve sureler, Cebrâil adlı melek aracılığıyla ilk olarak 610 yılında sözlü olarak Allah’ın elçisi ve son peygamber olan Hz. Muhammed’e parçalar halinde yaklaşık 23 yıllık bir süre içinde vahy edilmiş. Vahy süreciyle birlikte İslâmiyet, Arabistan’ın Mekke şehrinde ortaya çıkarak kabul görmüş ve devamında tüm bölgeye yayılmıştır.
İslam kelime kökeni olarak Arapça bir kelimedir, “İslam” Arapça’da “itaat etmek”, “teslim olmak” ve “boyun eğmek”, anlamına geliyor. İslâm’ın etimolojisini yapan ilk İslam âlimlerden İbn Kuteybe bu (İslam) kelimeyi “boyun eğmek” olarak, İbn Manzûr ise “boyun eğmek ve itaat etmek” şeklinde açıklamıştır. Açık bir şekilde ifade etmek gerekir ise “Allah tarafından Cebrâil adındaki melek aracılığıyla Hz. Muhammed’e parça parça vahiyler hâlinde gönderdiği emir ve yasakların şartsız bir şekilde kabul edilmesine İslâm” deniliyor. Din olarak İslâm’ı kabul eden ve onun kurallarına riayet edene yani Allah’a teslimiyet gösterip “iman etmiş” yani “inanmış” insanlara, topluluklara “Müslüman” deniyor.
Bir dinin veya inanç sisteminin ne olduğunu anlamak için o dinin ve o inancın pratikte yaptıkları ritüellere (ayinlere) bakmak yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Bu güne kadar yazdığım hiçbir yazıda ve makale de “Aleviliğin İslâm içi, İslâm dışı olduğu” tartışmalarına hiç girmedim. Burada da girmeyeceğim! Sadece İslâm dinin ve Hakikat Yol’u (Alevi) inancının (öğretisinin) pratikte açığa çıkan değer, şart, kavram, kural ve ritüellerini referans alarak; bir sorgulama yapmaya çalışacağım.
Bilindiği üzere İslâm’ın uyulması ve yerine getirilmesi gereken şartları ve de onlarca (“şaadet, mümin, ibadet, abdest, namaz, oruç, hac, farz, sünnet, vacip, mükâfat, haram, mekruh, itaat, hesap, sevap, zekât, fitre, ceza, kısas, hüküm, kaza, ferman, hadis, tevhit, takva, şükür, kader, ihsan, ikrah, ahiret, vb.”) kavram, kural ve kaidesi var. Bu kavram, kural ve kaideler; kimi yapılması zorunlu olan, olmazsa olmaz olarak tanımlanan, mutlaka yerine getirilmesi gerekli olan emir (farz) biçiminde; kimi ise yapılması kesin bir zorunluluğa dayanmasa da yapılması ve uyulması istenen şeyler ve yerine getirilmesi istenen şartlar (farz ve sünnet) biçiminde karşımıza çıkıyor.
Aynı zamanda İslâm’ın kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’le birlikte Hz. Muhammed’in hayatı, davranış ve yaşam tarzı (sünnet) ve sözleri (hadis) de Müslüman’lar için kayda değer bir öneme sahiptir. Her dinin kendine özgü kural ve şartları olduğu gibi İslam dininin de kendine özgü dili, kültürü, kuralı ve şartları var. Aynı zamanda her din’in ve inancın kendi içinde mezhep ve ekolleri olduğu gibi İslam dininin de kendi içinde mezhepleri (Sünni ve Şia) ve de çeşitli ekolleri (tarikat ve cemaatleri) var.
İslâm’ın Şartları
1) Şehadet getirmek, 2) namaz kılmak, 3) zekât vermek, 4) hacca gitmek, 5) ramazanda oruç tutmak vb. İslâm içindeki temel beş şartı kısaca açıklamaya çalışayım:
1) Kelime-i Şahadet: İslâm’ın ilk şartıdır. İslâm’ın tüm mezheplerinde olmazsa olmazdır. Kelime-i Şahadet, İslâm’ın tüm mezhep ve yorumlarında, küçük değişiklikler içererek yer alır. Müslüman olmayan bir kişi, İslâm’ın birinci şartı olan Kelime-i Şehadeti getirerek Müslüman olur. İslâm dininin kuralına göre Kelime-i Şahadet getirmeyen bir birey Müslüman olamaz!
2) Namaz: İslâm’ın 2. şartı ise namaz kılmaktır. Namaz kılmak farzdır. Sünni Mezhebinde Namaz toplamda 5 vakittir, Şia mezhebinde ise Namaz 3 vakittir. İslam’ın tüm mezheplerinde namaz vardır. Namaz, Müslümanlar tarafından yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Ayrıca ramazan ayında 30 gün boyunca kılınan teravi namazı da vardır.
3) Ramazan: İslâm’ın üçüncü şartı ise oruç tutmaktır. Ramazan ayında 30 gün oruç tutmak her Müslüman’a farzdır. İftar, sahur, teravi namazı, bayram namazı ve ramazan bayramı bu süreçte yerine getirilen ve yapılan ibadetlerdir.
4) Zekât: İslâm’ın 4. şartı zekât vermektir. Zekât: Zekât, dinen zengin sayılan erginlik cağına gelmiş akıl sahibi Müslümanların, mallarının belli bir miktarını ki genellikle % 2,5 diğer bir ifade ile kırkta birini seneden seneye fakir Müslümanlara vermesidir.
5) Hacca gitmek: İslâm’ın 5. ve son şartı Hacca gitmektir. Gücü yeten her Müslümana ömründe bir defa hac yapmak farzdır. Hac, Hac günlerinde Kâbe’yi ve etrafındaki bazı kutsal yerleri usulüne göre ziyaret ederek buralarda yapılması gerekenleri yerine getirmektir.
Yukarıda sıraladığımız İslâm’ın 5 şartına ilaveten İslâm dininin temel inanç esasları yani her Müslüman’ın kişinin bilmesi gereken İman’ın şartları var. İman’ın şartları 6 tanedir. İman’ın şartları: 1) Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak. 2) Allah’ın meleklerine inanmak. 3) Allah’ın peygamberlerine inanmak. 4) Allah’ın kitaplarına inanmak. 5) Ahiret gününe inanmak. 6) Kaza ve kaderin, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak.
Kısacası İslam dininin temellerini oluşturan İslâm’ın beş şartı ve İman’ın altı şartı, İslâm dini içinde uyulması ve yerine getirilmesi gereken kurallar sistemi olarak oluşturulmuştur. İslâm’ın bu temel beş şartından biri ve en başındaki “kelime-i şahadet” yerine getirmeyi kabul eden ve yerine getiren birey Müslüman olarak tanımlanıyor. Başta “kelime-i şahadet” olmak üzere İslâm’ın 5 şartını ve iman’ın 6 şartını kabul etmeyen ve yerine getirmeyen birey ya da toplumlar ise Müslüman olarak tanımlanmıyor.
Doğal olarak bir bireyin ya da toplumun Müslüman kabul edilmesi için bu kural ve kaidelere uyması yani bu şartları kabul etmesi ve yerine getirmesi gerekiyor. Eski (16.) Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu “Dinî Bilgi ve Günümüzde İslâm” adlı çalışmasında; “İslâm, din olarak elbette öteki dinlerden ayrışarak, dinler arasında hak-batıl ayırımı yaparak kendini tanımlar ve kendini yegâne hak din olarak tanıtır. Buna inanmak Müslüman olmanın da şartıdır” diyor…
Sonuç olarak; çeşitli asimilasyon politikalarıyla yurttaşlarına zorla din ve inanç dayatması yapmayan, laik demokratik ülkeler de insanlar (çocuklar), genellikle Anne ve Babalarının (Ebeveyn’lerinin) içinde doğup büyüdükleri din, inanç, kültür değerleriyle büyür ve onlardan aldıkları inançsal değer, kültür ve bilgilerle yaşamlarını şekillendirirler. O inanç, değer ve kültür içinde ‘kendi özlerini’ bulmaya çalışırlar. Bulamayanlar ise başka arayışlara girip din veya inançlarını değiştirirler ya da hiçbir dini ve inancı benimsemezler. Açıkçası her hangi bir dine ya bir inanca inanıp inanmama meselesi hiçbir kimseyi ilgilendiren bir mesele değildir. Çünkü bu durum insan hak ve hürriyetlerini ilgilendiren bir meseledir…
Sevgiyle. Aşk ile.

DEVAM EDECEK!
Mehmet KABADAYI.
İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com