Çok konuşanlardan gına gelmişti. Yalnız çok da konuşmuyorlardı, tastamam bom boştu konuştukları. Ancak kanal kanal dolaşıyor, oradan oraya daldan dala boş işler şerifi gibi dolanıp duruyorlardı.
Siyasetçi değillerdi ama bir dondan diğerine Bukalemun misali renkten renge giriyorlardı. İşi gücü olmayan, boş konuşmayı marifet sananlardan ortalık geçilmiyordu. “Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz” sözü onların cambazlıklarına yetişemiyordu. Yalanların ardı arkası kesilmiyordu.
Dinleyen de yoktu ama onlar yine de konuşuyor, meydanı boş bırakmıyorlardı kendilerince. Aslında işleri tam da oydu: Konuşulması gerekenler konuşulmasın diye ortamı, gündemi doldurmak. Ya da gündemi iğdiş etmek…
Bugüne kadar hep konuşulan ve çözümsüz kalan ne kadar mesele varsa üzerine boş boş konuşup duranlar oradadır.
Şimdi diyeceksiniz ki, insanlar konuşmasınlar mı? Konuşsunlar tabii ama konuşmanın kendisi amaçlaşmışsa orada bir sıkıntı var demektir. Çok konuşup az iş yapanlar ya da hiç iş yamadan habire konuşanlar varsa orada bir cacık çıkmayacağı ortadadır. İş yapmaya niyeti olanın aslında konuşmaya çok vakti de olmaz. Çok iş az konuşma demektir. Pratik insanlar ya da iş yapmaya niyeti olanlar az ve öz konuşur. Çünkü ilerlemek, gelişmek, herhangi bir sorunu çözmek için laftan çok icraata ihtiyaç vardır. Lafları boyundan büyük, işleri bir arpa boyu olmayan insanlardan her daim uzak durmak gerekir. Çünkü onların işi konuşmaktır. Eğer bir yerde gereksiz yere uzayan bir muhabbet varsa orada işler boşa sarıyor demektir.
Teori-pratik ilişkisinde eğer teori kendini gereksiz yere tekrar ediyorsa orada pratik olması gerektiği gibi ilerlemiyor demektir. Teori pratiğin yolunu aydınlatır ancak ilerlemeyen pratikten de kimseye bir hayır dokunmaz. Pratiğin teoriyi beslemesi için kendi yolunu yürümesi gerekir. Eğer bir şey pratikte yol alamıyorsa teorik lafazanlık patinaj yapmaktan öte bir anlam taşımaz. Teori pratik içindir, lafazanlık için yapılan her şey emeği boşa götürür.
Birçok zaman siyasetçiler lafları boşa çevirir, günü, zamanı, anı kurtarmak için konuşurlar. Onlar için demagoji yapmak bir ihtiyaçtır. Çünkü doğruyu, gerçeği söylemekten kaçındıkları her durumda başvurdukları bir yöntemdir bu. Mesele aslında onlar için günü kurtarmaktan ibarettir. Boş muhabbetler, daldan dala sohbetler onlar için bulunmaz nimettir.
Gerçekler konuşulmasın diye oluşturulan suni gündemlere balıklama dalarlar. Zamanında ve yerinde konuşmalar olmasın da neler konuşulursa konuşulsun onlar için önemli değildir. Konunun dağılmasının önemi olmadığı gibi dağınık muhabbetlere daha çok iştahlıdırlar. Konuşulanlar incir çekirdeğini doldurmuş doldurmamış onlara nesi. Onlar geçen zaman bakarlar. Saatler geçti ama ortaya hiçbir şey çıkmadı; onlar için bu bir kazanımdır.
Eğer toplumu her şeyden bıktırmak istiyorsanız, onları boş muhabbetlere maruz bırakın. Bir yerden sonra artık boş, dolu her şey birbirine karışır ve toplum her şeye karşı duyarsızlaşır, her şeyi kanıksar hale gelir.
Toplumda bir karşılığı olmayan boş lafların gürültüsü aslında gerçeklerin sesini kısmanın da bir yöntemi haline gelmiştir artık. Gündemlerin birbiri ardına anlamsız değişimi de bundandır. İnsanlar kendi dertlerini konuşamasınlar diye birileri habire boş boş muhabbetleri temcit pilavı gibi çevirip duruyor.
İnsanlar artık boş sözler değil, basit de olsa yapılan somut işler görmek istiyor. Kim ki bu toplum için en küçük bir katkı sunmak istiyor, boş sözler yerine somut bir iş ortaya koymak zorundadır. Çok iş az laf nerede varsa orada bir ilerleme, gelişme yaşanacaktır. Gerisi lafı güzaftır…