Gardaşım, sende iyi biliyorsun ki ülkemiz doğal afetlerin çokça yaşandığı ve yaşanacağı bir coğrafyada bulunuyor. Afetler doğal olmasına doğal da (bolca da doğal olmayanlar var) ölümler, yıkımlar doğal değil be gardaş.
İlk önce Manisa sarsıldı. Yıkım ve ölüm olmasa da çoluk çocuk yaşlısı hastası bu kış günlerinde evlerine girmeye korkar oldu ardı arkası gelmeyen sarsıntılardan dolayı. Tam da felaketten kurtulduk derken kötü haber gakkoş diyarı Elazığ’dan geldi gardaşım. Yıkılmış binalar, yerle bir olmuş köyler, enkaz altınca can veren bedenler, acılar, gözyaşları birbirine karıştı. Evet, gardaşım deprem doğal afetti ama bu yıkımlar ve ölümler hiçte doğal değildi. Yoksulluğun diz boyu olduğu köyler yerle bir olmuştu. Emekçilerin yaşadığı bölgelerdeki binalar yerle yeksan olmuştu. Türküyle, Kürdüyle, Alevlisiyle, Sünnisiyle işçilerin emekçilerin köylülerin tepesine çökmüştü evleri.
Bu nasıl kaderdir?
Eh be gardaşım, daha fazla kar ve rant uğruna binaları yapan müteahhitler çalmayıpta sağlam yapsalardı çöker miydi o evler. Kent yoksulunun tepesine evleri çökerken hırsızların, arsızların, ranta göz yumanların evlerinde tek bir çatlak bile olmaması sadece bir şans mıydı be gardaş. Ya da birilerinin dediği gibi sadece bir kader miydi. Bu nasıl bir kaderdir ki sadece yoksul köylülerin köylerini yok ediyor. Bu nasıl kaderdir ki temelinde hırsızlık olan binaların altında kalan canlar göçüp gidiyor. Bu nasıl kaderdir ki binalarının çürük olduğunu bile bile başka çareleri olmadığı için o çürük binada yaşamaya devam etmek zorunda olanlar can veriyor. Bu ölümler kader değil gardaş, işçilerin emekçilerin kent ve köy yoksullarının tepesine çöken ocaklarına ateş düşüren sınıfsal bir felakettir.
Kızılay’ın tepesinde yaşanan bu deprem
Elazığ depreminin hemen ardından başka depremlerde ortaya çıktı gardaş. Depremin hemen ardından Kızılay yardım kampanyası başlattı. Başlattı başlatmasına da uzun yıllardır toplanan deprem vergileri ve bağışları sorar oldu insanlar. Uzmanlar uzun yıllar önce bu bölgeye dikkat çekmelerine rağmen toplanan bu vergiler buralara hiç uğramamış be gardaş. Gerekli önlemleri almayarak onlarca insanın yok olmasına göz yuman egemenler deprem vergilerini soranlara esip gürlemeye, tehditlere başladılar bile gardaş. Oysaki bu yıkım ve ölümlerin sorumluluğu onların omuzlarındadır. Birde baktık bağış kampanyası düzenleyen Kızılay yüklü miktarda para serüveninin bir halkası oluvermiş. Başkentgaz-Kızılay-Ensar-Türken arasında seyreden paranın aktarıldığı duraklardan bir haline getirilmiş. Kızılay’ın tepesinde yaşanan bu deprem herhangi bir hasar meydana getirmemiş olmalı ki ya da öyle olduğunu düşündükleri için koltuklarında rahat, rahat oturmaya devam etmektedirler gardaşım.
Baba ocaklarına düştü
Burası Türkiye gardaş felaketler öyle hemen bitmez. Depremin yaralarını sarmadan yeni ölüm haberleri yanı başımızda Suriye’den geldi. Suriye’deki cihatçılar Libya’da baş gösterirken İdlib’te bombalar Türk askerlerinin üzerine yağmış sekiz can yok olup giderken ateş yoksulluğun, işsizliğin bin bir dramın yaşandığı bölgelerde ki, baba ocaklarına düştü be gardaş.
Tamam, bitsin yoruldu bu halk demeye kalmadan yeni felaket haberi Van’dan geldi gardaşım.
İkinci çığ
Bu kez beyaz ölüm devreye girmişti. Batı illerinde yağması dört gözle beklenip yağdığında da çocukların oyuncağı olan kar Van’da ölüm olup canların üzerine çökmüştü. Önce beş can araçlarıyla karın altında kalıp yaşama veda etti gardaşım. Bölge illerinde kışın nasıl çetin geçtiğini çok iyi bilen egemenler gerekli önlemleri almadığı gibi yeterli eğitimi ve teknik desteği vermediği kurtarma ekiplerini bölgeye gönderdi. Gönderdi göndermesine de gardaşım uzmanların söylediği gibi yeterli teknik eğitime sahip olmayan bu ekip ve yardıma koşan köylülerde gelen ikinci çığın altında kalarak ilkinden daha korkunç ve bedeli daha ağır olan daha çok canın yok olmasına yol açtı. Ateş yine işçilerin emekçilerin yoksul köylülerin asker yolu bekleyen baba ocaklarına düştü güzel gardaşım.
Yine ihmal yine tedbirsizlik
Yine yetmedi be gardaş, beyaz ölüme yakalanan canların haberlerine karıştı İstanbul’da inişte parçalanan uçağın haberleri. Yine göçüp giden canlar yaralanan bedenler. Yine ihmal yine tedbirsizlik, yine vurdumduymazlık aramızdan aldı üç insanımızı.
Ölümler neden hep emekçilerin payına düşer?
Soma’da 301 işçiyi rant uğruna gerekli tedbirleri almayan patronlar ve buraları denetlemeyen yönetenler diri diri toprağa gömmediler mi gardaşım. Ateş ocaklara düşerken dönüp kaderden, fıtrattan dem vurmadılar mı? Her felaketin ardından yine kader demediler mi, bundan sonra da yaşanacaklar için yine bunu tekrarlamayacaklar mı gardaşım? Deprem olur ölümler işçilere emekçilere yoksullara düşer. Çığ gelir işçilerin, emekçilerin, yoksulların üzerine çöker, madenler işçilerin mezarı olur. Ama burjuvazinin payına da hep rant, hep daha fazla kar düşer. Felaketler hep doğaldır ama gardaşım ardından gelen yıkım ve ölümler hep sınıfsaldır. İşçiler, emekçiler, kent ve kırsalın yoksulları emekten yana tavır alanlar birlikte bunların hesabını sormadığı sürece de ölümler onların payına düşmeye devam edecektir be gardaşım.