Yaşamımızın her gününde ve her alanın da farkında olduğumuz ya da olmadığımız sayısız vurgunla karşı karşıya kalıyoruz.
Bazı vurgunların boyutu o kadar küçüktür ki fark etmeyiz yada hiç ciddiye alıp düşünmeyiz bile.
Küçük vurgunlar ile ilk tanışıklık,
Çocukluğumuzda düğünlerde, bayramlarda yada misafirliklerde ikramlıkların olmazsa olmazlarındandı sigara. Arkadaşa, dosta, tanıdığa, tanımadığa ikram edilirdi. Hatta askerde erlere Asker sigarası bile dağıtılırdı. İşte o dönemin çocukları olarak bizlerde bu büyük anlamı olan ikramdan etkileniyorduk. Sadece biz mi? Evimizin karşısında ki bakkal ve neredeyse tüm bakkallar da bundan etkileniyordu. Arta kalan ikramlık sigaraları çaktırmadan yürütüp hep birlikte dumanını ciğerimize çekiyorduk. İlkokuldaydık ama tiryaki olmaya adaydık. Bakkalımızda ,o dönemde var olan yenice, Bafra, birinci, ikinci, üçüncü gibi markalı sigaraların en ucuzu olan üçüncüyü bizlere layık görüyordu. Üçüncü paketini açarak tek tekçilik yapıyordu bakkallar. Elimize geçen beş yada on kuruş ile bakkala koşuyor ve sigaramızı alarak kaldırıma oturup topluca ciğerlerimize çekiyorduk dumanı. Bizim ciğerlerimizi düşünmeyen bakkal bu yolla elde edeceği karını hesaplıyordu. Öyle ya bir paket maliyetli sigaradan dört paketin karını elde ediyordu. Yani bizim ciğerlerimizi zehirlerken paramızı da çalıyordu.
Herkes kendince küçük vurgun peşinde
Sadece bakkal mı çalıyordu? hani arabasıyla sokak, sokak dolaşarak meyve satanlarda kendine göre bir yol tutturmuş gidiyordu. Terazi kefesinin altına 100 gr.lığı yerleştiriyor ve sıkıştırabilirse bir 50 gr.lık daha gizliyorlardı. Ha birde sütçüler vardı sütçüler. Sattıkları süte belli oranda su karıştırıyorlardı. Sadece su karıştırmayıp yağ ayırma makinaları çıktığında da sütün yağını da belli oranda çalıyorlardı. Tabi süt hırsızlığı bizim çocukluğumuzda kalmadı, halen devam ediyor .Odunları gece sulayıp satan oduncularımı ararsın, ekmeğin gramajından çalan fırıncılarımı. Aldığımız kömürlerin yarıya yakını toz çıkıyordu. Soğuk kış günlerinde o tozlu kömürü yak yakabilirsen. Köprüden tutunda camilere kadar kendilerine ait olmayan şeyleri de satanlar bile vardı tabi.
Bunların örneklerini saymakla bitiremeyiz.Bu tür hırsızlıklardan elde edilen paralarda, daha çok bireysel ve yapanın işine, potansiyeline göre de farklılık gösteriyordu. Şimdilerde ise bunları bile arar olduk.Gıda üzerinde tam bir terör estiriliyor. Sadece elde edilen vurgunla kalınmıyor bütün insanların sağlığı üzerinde de terör estiriliyor.Gıdaya karıştırılan zehir niteliğindeki katkılar ile halkın cebindeki parası çalındığı gibi sağlığıyla da oynanarak bugünü de ,yarını da karartılmaya çalışılıyor. Peynirinden,sütüne,Zeytinyağından,tereyağına,kırmızı etinden,beyaz etine kadar temel gıda besinlerinde yaptıkları hilelerin ve katkı maddelerinin çeşitliliğine şaşıp kalmamak elde bile değil.Yeni tip hırsızlığın yolu yöntemi o kadar çok ki bunlara karşı önlem almayı becerebilmek mümkün değil.
Tuz deyip geçmeyin
Tuz var ya tuz,gıda üzerinde yapılan hırsızlığın aracı haline gelmiş durumda.Üç kuruşluk tuzu karıştırdıkları gıdanın fiyatına satıyorlar.İnsan sağlığının düşmanlarından birisi olan tuzun tatlı karını gördükçe de olması gerekenden daha fazla karıştırıyorlar.Bireye göre tuzdan elde edilen hırsızlık görünmüyor bile .Milyonları bir düşündüğün zaman devasa vurgunu daha iyi anlayabilirsin.Fazla tuzlu yiyeceklerin tüketilmesinin sağlığa zararını ancak ileri yaşlarda fark edip önlem almaya çalışılıyor. Sağlık açısından zararını fark ederken ,ay çekirdeğinin yada fıstık içi gibi kuruyemişlerin neden tuzlu olduğu sorulmaz ise kabuklu fıstığın kabuğundaki devasa tuzun fıstık fiyatına satıldığı düşünülmez bile.Pul biberde ki yoğun tuzun farkına bile varmayız.
Paramızı ve sağlığımızı çalan sadece gıda teröristleri değil ki. Yaşamımızın her alanın da tükettiğimiz her şeyde vurgunun izlerini rahat, rahat görür ve hissederiz. Sahte ürünler mi dersin, eskiye göre daha kısa ömürlü cihazlar mı dersin ,malzemeden çalarak yaptıkları ve insanların tepesine yıkılan konutlar mı dersin.Sayabileceğimiz ve de düşünebileceğimiz boyutların çok üstünde olan vurgunlar.
Devlet ,vurgunlara engel oluyor mu?
Peki devlet ,devlet engel olmuyor mu bu vurgunlara.İşte burada bireysel hırsızları yine bir tarafa bırakalım.Devletin kendisinin ve de kendi eliyle belli bir sermaye kesimine yaptırdığı halkın ekmeğinden aşından yapılan vurgunlara kısaca bakalım.
Sosyal devletin olmazsa olmazları
Hani şu herkesin ağzını açtığında sosyal devlet dediği söz var ya, kapitalizmde tamamen ve koca bir yalandan ibarettir. Mesela sosyal devletin olmazsa olmazlarından birisi sağlık diğeri ise eğitimdir. Birisi yaşam diğeri ise okuma hakkıdır. Ve sosyal devlette her ikisinin de ücretsiz olması gerekir.
Sağlık ve yaşam hakkı ücretsiz olmalıdır.
Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak yetmişli yılların sonlarına kadar bu her ikisi de ücretsizdi. Yani koca bir savaş ve yıkımdan çıkmış bir ülkede sağlık ve eğitim ücretsizdi.Sonra ne oldu , bunlar yavaş ,yavaş alıştıra,alıştıra paralı hale getirildi.Önce emeklilerden ilaç katkı pay adı altında maaşlardan kesintiler yapılmaya başlandı.Şimdiyse tüm çalışanlardan,muayene parası,reçete parası,ilaç yüzdesi vs adı altında paraları çalınıyor. Tabi bu işin birde özel yönü var. Ülkenin her yanına yayılmış özel hastaneler hastaları soyup soğana çeviriyorlar.Sadece ekonomik olarak soyulmakla kalmayan ,derdine çare aramak için giden hastaların başına gelmedikte kalmıyor.Yıllarca çalışıp primleri yatırıldığı halde.Hele o işi olmayan,çalışamayan insanları hiç düşünmeyin bile.Bu insanlar çalışmadığı ve bir kazancı olmadığı halde GSS(genel sağlık sigortası)yi yatırmaya mecbur ediliyor devlet .Yatıramazsa tedavide yok ilaçta yok,kısacası git mezarını seç deniliyor.Hoş şehirlerde mezarda paralı ama.İşte sana sosyal devlet.
Eğitim bir haktır ve ücretsiz olmalıdır.
Eğitim ise tam bir garabet . Öğretmenleri dışında tutarsan çalışan bütün personellerin maaşları,primleri velilerden toplanan paralar ile ödenmektedir.Okulun tüm ihtiyaçları,boyasından klimasına,bilgisayarından,kalemine,perdesinden temizlik malzemelerine kadar hepsi ama hepsi ödenek yoktur denilerek yine velilerin cebinden çıkan paralar ile alınıyor.Yani alicenap devletimiz eğitimin bütün yükünü üzerinden atarak öğrenci ve velilerin sırtına yıkmış durumda. Yönetenler, Devlet okullarında eğitimin kalitesini her geçen gün daha da düşürerek özel okulları teşvik etmektedir.Geçmişte ki dershaneler döneminde olduğu gibi, özel kolejler çığ gibi büyüyen bir sektör haline gelmiş bulunmaktadır.Devlet okullarının içler acısı durumunu gören insanlarda bir umut diyerek özel okulların yolunu tutmaktadırlar.Bunu daha fazla uzatmadan sosyal devletin olmazsa olmazı eğitiminde yerle bir edilerek paralı hale geldiğini görüyoruz.Sağlığa ve eğitime bütçe ayırmayan devletin halkın cebinden elde ettiği vurgunun hesabını bile yapamayız.
Verginin de vergisi olur mu?
Bu ülke halkı, KDV denilen soygunu 80’li yılların başına kadar bilmezdi. Cunta sonrası iktidara gelen Özal toplanması çok kolay ve tatlı olan KDV’yi tanıştırdı bize. İğneden ipliğe her şeye uygulanan KDV, ekonomik durumlarına bakılmaksızın bütün tüketicilerin sırtına, üretimden tüketime katlana, katlana yıkılmış bulunmaktadır. Sonraki yıllarda ise işbaşına gelen yönetenler KDV ye ek olarak ÖTV’yi keşfederek verginin de vergisini alarak halkı soyup soğana çevirerek devasa vurgunlara imza atmış bulunmaktadırlar.
EYT li ve emekliler açlığa mahkum mu ediliyor?
Devletin vurgunlarını saymakta bitiremeyiz ki. Emeklilik yaşlarını yükseltmekle kalmayıp yasayı çıkarttıktan sonra birde bunu geriye doğru işletip milyonlarca çalışanın emeklilik hakkını ve parasını çalmadılar mı? Özel sektörde yaşından dolayı iş bulamayan EYT’liler açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmediler mi? Çalışanların, emekli aylıklarının bağlanma oranlarıyla oynayarak komik rakamlar içeren emekli maaşları bağlamıyorlar mı? Özellikle sağlık çalışanları başta olmak üzere memurların çıplak maaşlarını düşük gösterip değişik kalemler ile yükselterek emekli ettikleri bu çalışanlara daha düşük bir maaş bağlayarak devasa vurgunlar elde etmiyorlar mı?
Enflasyon rakamları ile oynuyorlar mı?
Enflasyon rakamları ile öyle güzel oynuyorlar ki. İşçilerin emekçilerin maaş zamları döneminde enflasyonu düşük gösterip onların haklarını gasp etmiyorlar mı? Devlet kendi alacağı vergilere yüksek zamlar yaparken asgari ücretliye ve tüm emekçilere komik rakamları reva görmüyor mu? Bütün çıkarttıkları yasalar sermayenin çıkarlarına göre dizayn edilerek emekçiler daha fazla yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmiyor mu?
Baş belası faturalar ile yapılan vurgunlar
Faturaları ,Hani şu devletin sata ,sata bitiremediği kurumlardan gelen faturalar. Doğalgaz, elektrik, su, internet, telefon faturaları .Yandaşlara peşkeş çekilen kurumlar vurgunları sürdürerek halkın sırtındaki yükü daha da artırmaktadır. İnsanlar sadece tükettiği ürünün bedelini ödemekle kalmıyor, KDV sinden ÖTV sine, sayaç okumaktan, kayıp kaçak bedeline, TRT payına ve onlarca kalem gideri de ödemeye mahkum ediliyorlar. Yıl içerisinde defalarca zam yapılarak üzerinde ki rakamları artırılan faturaların ödemesi emekçiler açısından bir zulme dönüşüyor. Ama sermaye soygun ve vurgunlarına her gün bir yenisini eklemekten de geri durmuyor.
Zamlar geriye doğru yürütülebilir mi?
Ankara’da olduğu gibi önceden parası peşin ödeyip kullandığı doğalgazdan geriye dönük zam talep ederek haksız kazançlar elde edebiliyorlar. Yeni çıkan yasaları geriye doğru yürütmekte mahir olan iktidar ise buna engel olmak bir yana ön açarak teşvik edebiliyor
Bu faturalarda ve herkesin gözünden kaçan birde şöyle bir vurgun var.Bu vurgun gözden kaçıyor ama bütün bir halkı ilgilendirdiğini düşününce de korkunç boyutlara varan soygunda gün yüzüne çıkıyor.Elektirk,doğalgaz,su faturaları aylık olarak sayaçlar okunarak düzenlenmektedir.Bu faturalar yılda birkaç kez zamlanmaktadır.Bu ürünleri zam öncesi kullanıyorsun ve faturanın düzenlenmesine de birkaç gün kala yeni bir zam geliverdi.İşte devasa bir vurgunda burada devreye giriyor.Zam öncesi kullanılan miktar da zamlı tarifeye tabi tutularak cebindeki paranın bir miktarı daha haksız bir şekilde sermayenin cebine aktarılıyor.Çok küçük görünen bu miktar ülkedeki bütün konutlar göz önüne getirildiğinde soygunun boyutunun küçük kum tanesi olmadığı koca bir dağ olduğu da ortaya çıkıyor.
Covid-19 vurguncuları
Covid-19 un tüm dünyayı nasıl etkisi altına aldığı ortadayken,virüsten daha tehlikeli fırsatçıların ortaya çıkarak ahlaksızca,alçakça tüketim ürünleri üzerinden vurgun hesapları yaptığını hep birlikte görüyor tanık oluyoruz.
Yaşamımızın her gününde ve her alanın da farkında olduğumuz ya da olmadığımız sayısız vurgunla karşı karşıya kalıyoruz.Bazı vurgunların boyutu o kadar küçüktür ki fark etmeyiz yada hiç ciddiye alıp düşünmeyiz bile.Farkına vardığımız can yakıcı vurgunlara ara sıra homurdanıp sonra susarız.Oysa ki o küçük ya da büyük vurgunlar her geçen gün soframızda ki lokmamızı biraz daha küçültmektedir. İşimizden,aşımızdan,sağlığımızdan yapılan vurgunlar ile geleceğimiz olan çocuklarımızın yarınlarından da bir şeyler götürmektedir.