“Özgürlük ölümsüz bir düşüncedir, hiçbir zaman yaşlanmaz, özgürlük ve insanlık onuru hiçbir zaman yenik düşmez!” Mehmet UZUN
Devrinin bilgesi Alişêr Efendi, 1882 yılında Koçgiri’nin İmranlı nahiyesi Azgêr (Atlıca) köyünde dünyaya geliyor. Alişêr Efendi, Hesenan aşiretindendir! Alişêr Efendi; Sivas’ta öğrenim görüp, Mustafa Paşa’nın kâtipliğini, daha sonra da Mustafa Paşa’nın oğulları Haydar ve Alişan Bey’lerin, Refahiye Kaymakamlığında danışmanlık ve kâtipliğini yapmıştır. Alişêr Efendi; üstün zekâsı, kuvvetli mantık ve muhakemesi, olağanüstü güzel dizeleriyle çok ün kazanmış büyük bir Kızılbaş-Kürt aydındır. Alişêr Efendi; ideolog, şair, besteci, ozan, edebiyatçı, öğretmen, diplomat ve de örgütçü bir halk önderidir. Kısacası; Alişêr Efendi, o dönemde kendini iyi yetiştirmiş, bölgenin sorunlarını iyi bilen ve kendini halkına adayan bilge bir kişidir. Alişêr Efendi; akrabası Zarife Hanım ile evlenir fakat çocukları olmaz. Alişêr’in kardeşinin çocuğunu yanlarına (“evlatlık olarak”) alırlar ve katledildikleri güne kadar kendi çocukları gibi birlikte yaşarlar.
Dersim katliamında bizzat bulunmuş, resmi tarihin kalemşoru Jandarma Alb. Nazmi Sevgen, Alişêr’i şöyle anlatıyor: “Alişêr’i ilk defa siyaset ve mel’anet sahasında, Koçgiri aşireti reisi Mustafa Paşa’nın kâtibi olarak görüyoruz. Alişêr, Dersime geldikten sonra Ovacık’daki milis alayının kâtibi olmuş, alayın Rusları önlemek üzere Munzur dağı mıntıkasına hareketinde beraber gitmiş, bir müddet de Sebil Baba Dağında kalmıştır. Büyük Harpten sonra Koçgiri’ye avdet eden (dönen) Alişêr, eski vazifesi olan Koçgiri Aşireti Reisi Mustafa Paşa’nın oğlu Alişan Beyin kâtibliğini (kâtiplik görevini) deruhde etmiştir. İşte Alişêr’i burada, memleket ve devlet aleyhindeki hareketlerin başında bir dimağ olarak görmek üzereyiz. Koçgiri Aşireti Reisi Mustafa Paşa kendisinde bazı istidadlar (yetenekler) görerek yetiştirmiş, onu bilhassa sık sık Dersime göndererek Dersim aşiretleri üzerinde müessir ve faal olmasını temin etmiştir.”(…) “Alişêr; zeki ve cesurdur, çok güzel Türkçe okur, yazar. Dersim’de elimize geçmiş birçok siyasi ve hicvâmiz manzumeleri vardır. Kendisine bu diyarın halaskarı süsünü vermiş, daima öyle görünmek istemiştir.”
Alişêr’in, gerek Koçgiri gerekse Dersim hareketindeki önemli işlevini, gerek Kürt kaynaklarında, gerekse Türk kaynaklarında Alb. Nazmi Sevgen örneğinde olduğu gibi, açıkça ortaya çıkmaktadır. O çok yönlü olarak bu hareketlerde rol oynamıştır. Bir kez, daha 19. yüzyılın ikinci yarısında Dersim hareketine yön veren Seyid İbrahim’in oğlu Seyid Rıza ile yakın bir ilişki ve diyalog içerisindedir. Yine, Alişêr’in Birinci Dünya Savaşı sonlarında, yönetimindeki birliklerle Ovacık’ı basarak, burada bir Kürt yönetimi kurduğunu kimi kaynaklardan öğreniyoruz.
Osmanlı yönetimi, bu hareketi bastırma görevini, o tarihlerde Hamidiye Alay Komutanı olan Cibranlı Halit’e veriyor. Cibranlı Halit’i daha sonra Kürt ulusal hareketinin önderlerinden biri olarak görüyoruz. Cibranlı Halit Bey, Azadi örgütün kurucularındandır, bu örgütün başkanlık görevini yürütmektedir. Kürt ulusal hareketine önderlik ettiği ileri sürülerek, 20 Aralık 1924 tarihinde Erzurum’da tutuklanır. Ve Süvari Tümen Komutan Vekili Albay Ferit Bey başkanlığında kurulan Bitlis Harp Divanı’nda yargılanır. Hıyanet-i Vataniye Kanunu gereğince verilen karar sonucu 14 Nisan 1925 yılında sabah saat 5.30’da Bitlis’te kuşuna dizilerek katledilir. Bu örnekte olduğu gibi devlete subaylık, mebusluk yaparak hizmet etmiş birçok şahsiyet türlü türlü gerekçelerle ortadan kaldırılır…
Alişêr Efendi, Dersim’de, gerçekleşen bir toplantıda Dersim mebusu Hasan Hayri Bey’le karşı karşıya gelir, karşılıklı konuşmalar yapılır. Hasan Hayri Bey’den sonra söz alır ve şunları söyler: “Ağalar, demir tavında dövülür. Osmanlı hanedanlığından birçok milli devlet çıktı. Çağ milli ayaklanmalar çağıdır. Kürtler milli benliğe sahip değil de Türkler çok mu sahip? Allah’ın izni keremiyle, biz de akıllı davranırsak bağımsız bir devlet olarak çıkarız. Siyasette acımak yoktur, akıl vardır. Biz kimseden bir şey almıyoruz, her milletin hak telakki ettiğini talep ediyoruz. Hasan Hayri Efendi’nin söylediği belki başka bir toplum için doğrudur. Ama İttihat ve Terakki’nin mirasçılarıyla çuvala girilmez. Hasan Hayri Efendi’nin Cumhuriyet’e bunca hizmetinden sonra korkarım ki benim gibi bir âsiyle Hasan Hayri Efendi’nin sonu aynı olsun. Bunlar için en iyi Kürt, ölü Kürt’tür…” (…)
Anlatımlara göre, bu görüşmede, Alişêr dışında, eşi ve yoldaşı Zarife Ana, Veteriner Nuri Dersimi, Feratu aşiretinden Cemşi, Ağuiçen Ocağından bir Pir ve Hasan Hayri Bey vardır. Görüşmenin bitiminde, Zarife Ana’nın Alişêr Efendi’ye dönerek şunları söylediği ve görüşmeyi noktaladığı aktarılır: “Havalémın; anlaşılan o ki hepimizin kendi doğruları var. Belli ki herkes kendi yolunda yürüyecektir. Dileğim o ki, ileride karşılaşacağımız yer Dersim’in selameti olsun. Biz kendi yolumuzu yürüyelim. Kanımca bu müzakerenin devamında bir fayda yoktur. Gelecek, erken davrananın olacaktır. Bizim daha çok yürüyecek yolumuz var, kalk gidelim” der. Alişêr Efendi’nin İttihad ve Terakki’nin mirasçılarıyla çuvala girilmez sözü kısa bir süre sonra gerçekleşir. Hasan Hayri Bey’in devlete onca hizmetine rağmen 4 yıl sonra, “Türk Vatanı’nın Vilayat Şarkiya aksamından bir kısım-ı mühimminin Anavatan’dan tefrik ve müstakil bir Kürdistan Hükümeti teşkil ve tesis etmek…” gerekçesiyle 22. Kasım. 1925 tarihinde Elazığ’da görülen davada idam cezasına çarptırılır ve 23. 11. 1925 tarihinde idam edilerek katledilir.
Koçgiri Halk Hareketinin yenilgiye uğramasından sonra Alişêr Efendi’yle eşi-yoldaşı Zarife Ana’nın Koçgiri’de kalma koşulları yoktur. Ankara’nın çıkardığı ölüm fermanı, iç ihanetler, bazı teslimiyetçi aşiretler nedeniyle, Alişêr Efendi, eşi-yoldaşı Zarife Ana’yla birlikte, yeğeni ve yeğeninin eşini de yanına alarak Dersim’e geçer ve Seyid Rıza’nın yanına sığınır. O dönem Alişan Bey’de Dersim’e geçip Seyid Rıza’ya sığınmıştı. Seyit Rıza, Koçgiri’den gelip Dersim’e sığınan Alişêr Efendi’yi, Alişan Bey’i ve onlarla birlikte gelenleri kendi himayesine alır. Ankara hükümeti Seyit Rıza’dan Alişêr Efendi ve Alişan Bey’i teslim etmesini ister. Ancak Seyid Rıza bunu kabul etmez.
Jandarma Albay Nazmi Sevgen, Koçgiri ayaklanmasının bastırılışını, Alişêr Efendi’nin Dersim’e Seyid Rıza’nın yanına sığınışını değerlendiriyor ve Alişêr Efendi’nin Dersim için yazdığı şiire kendince yorum yapıyor. Bakın, Sevgen bu olayı nasıl değerlendiriyor: “Nihayet devletin kahir ve kadir eli Haziran 1921 de Koçgiri hâdisesini yerinde söndürmüş, Alişêr de mukadder olan akıbetinden bir müddet için kendisini kurtararak Dersime firar ve iltica etmişti. Dersime firar tarihi olan Haziran 1921 den ölüm tarihi olan 9 Temmuz 1937 tarihine kadar on altı sene zarfında Alişêr, (değerli okurlar bu resmi ideolojinin kalemi, İşbirlikçi-hainler tarafından Alişêr Efendi’nin katledilmesini ibret verici akıbet olarak veriyor.) Tunceli de hemen hiç bir siyasî faaliyette bulunmamış, fakat o tarihten itibaren maslûb Seyid Rıza’nın da yanından ayrılmamıştır. Bu sebeple onu yine maskelenmiş olarak Seyid Rıza’nın arkasında görmek kabildir. Bu sırada fırsat buldukça gizliden gizliye halkı tahrik ve teşciden fariğ olmamıştır. Onun biraz da tahrikâmiz olan Dersim hakkındaki şu manzumesi fikri mel’una-nesinin bariz bir tezahürüdür:”(…)
“Gönül gel gezelim Munzur dağını
Ne hoş memlekettir İli Dersim’in
Seyran eyliyelim Sultan dağını
Ne hoş çiçektir gülü Dersim’in
Nice Padişahlar geldi cihana
İli almak için düştü gümana
Her bir çeşit atmış bir yana
Kesilmemiş kıylü kali Dersim’in
Arslanlar yurdudur tilkiler girmez
Gerçekler sırrıdır akıllar ermez
Evliyalar gülüdür zalimler dermez
Ona bağlıdır yolu Dersim’in
Merdan-ı Hüda’ya kim ki yaklaşır
İmdada kavuşur, hemen ulaşır
Cûşa gelir, şimşek gibi savaşır
Etrafı yıkar seli Dersim’in.”
Jandarma Albay Nazmi Sevgen’in yukarıda yaptı yorum ve değerlendirme, Alişêr Efendi’nin Dersim için yazmış bu şiir içindir. Alişêr, bir müddet Ovacık’ta, bir müddet Ağdat köyünde (bu köy Seyid Rıza’nın doğduğu köydür) kalır. 1937 senesi ilkbaharında Dersim’de bir hareketlenme vardır, General Abdullah Alpdoğan ve Jandarma Alb. Nazmi Sevgen bu hareketlenmenin perde arkasında Alişêr Efendi’nin olduğunu var saymaktadırlar. Alişêr Efendi’yi ortadan kaldırmak için büyük bir uğraş içine girerler, Alişêr Efendi’de bütün bunların farkındadır. Alişêr Efendi kendini ve ailesini korumak için, Seyit Rıza’nın yaşadığı yere yakın olan Palaxine’deki mağaraya yerleşmeye karar verir. Bu mağarayı ev haline getirerek yoldaşı-eşi Zarife Ana, yeğeni Sabri ve Sabri’nin eşi ile yani 4 kişilik bir aile olarak mağarada yaşamaya başlar.
General Abdullah Alpdoğan ve Jandarma Alb. Nazmi Sevgen, Alişêr Efendi’yi ortadan kaldırmak için haince planladıkları tuzaklarını devreye sokmaya başlıyorlar. Daha önce de para ve çeşitli vaatlerle elde ederek hain bir işbirlikçi muhbir ve milise dönüştürdükleri Seyid Rıza’nın kardeşinin oğlu olan Reyber’i bu iş için görevlendiriyorlar. Reyber de bu iş için kuşkulanılmayacak biri olan Alişêr Efendi’nin kirvesi olan Zeynel’i seçiyor. Reyber, Ankara tarafından satın alınmış, devlet için istihbarat yapan, ayrıca kendisi gibi istihbaratçılar toplayan, işbirlikçidir. Bulduğu işbirlikçilerden biri de Zeynel’dir! Zeynel, Seyid Rıza’nın koruması altında büyür ve Pir Seyid Rıza’ya çok bağlıdır. Reyber, Zeynel’in devlete karşı işlemiş olduğu vukuatları bildiğinden, Zeynel’e “durumun ordu güçlerince biliniyor, bir şeyler yapmazsan seni af etmezler” diyerek çeşitli vaatlerde bulunarak Zeynel’i ikna etmeye çalışır.
Reyber, Zeynel’e ikna etmek şunları söyler; “devlet Alişêr’in peşinde. Alişêr’i ortadan kaldırırsak hem bol para, mal mülk alırız, hem de Dersim’in durumu da düzelir.” Reyber’in amacı Zeynel’in eliyle Alişêr Efendi ve Zarife Ana’yı ortadan kaldırmaktır. Ve sonuçta Reyber, Zeynel’i ikna eder. Zeynel ve yanındakilerle birlikte Palaxine’deki mağaraya doğru yola koyulurlar. Mağaraya yaklaştıklarında Zarife Ana bunların geldiklerini görür ve kuşkulanır, eşine “bu geliş hayra alamet değil, tedbirli olalım” diye uyarır. Ama Alişêr Efendi; “baksana hevalê önlerinde kirvemiz Zeynel var, ikrarımızdan nasıl fenalık beklersin” der ve hep birlikte konuklarını karşılamaya mağaranın önüne çıkarlar ve gelenleri içeriye davet ederler. Hoş beşten sonra, para karşılığında satın alınan işbirlikçiler, Alişêr Efendi’ye ve ailesine kurşun yağdırırlar.
İlk hedefleri Alişêr Efendi’dir. Mistoy Surê’nin kurşunu Alişêr Efendi’yi öldürür. Bu saldırı anında Zarife Ana’da Vank’lı Efendi’yi vurur. O anda da Zeynel’de Alişêr Efendi’nin yeğeni Sabri ve Mistoy Surê’yeyle mücadele eden Zarife Ana’yı vurur. İşbirlikçilerden biri ölmüş, iki kişi de yaralanmıştır. İşbirlikçi zalimler, Zarife Ana, Alişêr Efendi ve yeğeni Sabri’nin başlarını keserler. Alişêr Efendi katledildiğinde (09 Temmuz 1937) 55 yaşındadır. Bu arada silahsız olan Sabri’nin eşi ormana kaçarak kurtulur. Mağarayı tümden ararlar ama bulamazlar. Alişêr Efendi ve Zarife Ana’ya ait olan değerli eşyaları, doküman-belgeleri, kitap ve defterleri de almayı ihmal etmezler.
Reyber, Mezikê’de Zeynel’i bekler. Sonunda bu işbirlikçiler yani Reyber ve Zeynel Tilagê’de buluşurlar ve oradan da Karargâha giderler. Albay Nazmi Sevgen, kendilerini karşılar. Bu işbirlikçi iki hain Reyber ve Zeynel canice kestikleri Alişêr Efendi, Zarife Ana ve Sabri’nin başlarını ve Alişêr Efendi’ye ve Zarife Ana’ya ait değerli eşyaları, döküman-belgeleri, kitap ve defterleri de Alb. Nazmi Sevgen aracılığıyla Abdullah Alpdoğan’a teslim ederler. (Abdullah Alpdoğan, Koçgiri kasabı (Sakallı) Nurettin’in damadıdır.) Ve kendilerine vaat edilen altın ve paraları alırlar. Gerisini, bu kesik başın resmini çekip ilk kez yayımlayan Nazmi Sevgen’den dinleyelim: “Alişêr’in kesik başının resmini ben aldım. Fakat kesik başın resmini alırken ürperdim, tüylerim diken diken oldu. Günlerce o baş gündüz hayâlimde, gece rüyamda yaşadı.”(…) “(Yeni İnci, Sayı:44/1953)” General Abdullah Alpdoğan, Seyid Rıza’nın yeğeni Reyber’i satın alarak emeline ulaşmış olur. Boşuna “ağacın kurdu, ağaçtan yani kendi özünden olmasa; ağaç kurumaz ve çürümez” dememişler. Bu örnekte de olduğu gibi içeride yok etme, içerideki kurtçuklar eliyle ve onlarla yapılan işbirlikleri ile yapılır ve başarıya ulaşır.
Alişêr Efendi ve Zarife Ana’nın kesik başlarının fotoğrafını çeken Albay Nazmi Sevgen’e göre, başsız bedenleri gömülmeyip çürümeye terk edilmişti ancak yerel kaynaklar bu iddiayı reddediyor ve cesetlerin cinayetin gerçekleştiği Palaxine mağarasının yakınına gömüldüğünü söylüyor. Merak edenler olabilir; Zeynel devletle işbirliğinden vazgeçer, ancak Reyber işbirliğine devam eder. buna rağmen 1938’de parasal anlaşmazlık sonucu devlet güçleri tarafından hem kendi hem oğulları öldürüldü. Alişêr Efendi ve Zarife Ana’nın öldürülmesine öncülük eden kişi, Seyid Rıza’nın kardeşinin oğlu Reyber’dir! Reyber, Ankara hükümeti tarafından satın alınmış, devlet için istihbarat yapan, işbirlikçidir!
Zarife Ana, 1882’de Koçgiri’nin İmranlı Nahiyesine bağlı Çulfan köyünde dünyaya gelmiş olup, Hasenan aşiretindendir. O, Alişêr Efendi’nin silah arkadaşı, eşi, yoldaşı, hevalı ve halkının özgürlüğü için mücadele eden propagandacı ve Aşiretler arası uzlaştırıcı ve ulus bilinciyle donanan, Dersim dağlarının bir yiğit kadınıdır! Zarife Ana’nın halkı için yaptıkları takdire şayandır. Alişêr Efendi’nin eşi yoldaşı, hevalı Zarife Ana, Alişêr Efendi’ye, tüm yaşamında eşlik eder. Zarife Ana, dost-düşman herkesin takdir ettiği, omzunda tüfeği eksik olmayan yiğit bir Kızılbaş Kürt kadınıdır… Alişêr Efendi’nin, yaşamı boyunca karşılaştığı tüm sorunları “diyalog” yoluyla, çözmeye çalıştığı görülür. Alişêr Efendi’nin arkasındaki en büyük güç, eşi, yoldaşı Zarife Ana’dır. Doğu kültüründe çok az görülen bu yaşam, biçimi bu ikili için destanlara konu olmuş ve olmaya devam etmektedir. Birbirlerine “heval” (arkadaş) hevalamın (arkadaşım) demeleri, yaşamlarında birbirlerine karşı büyük bir sevgi duyduklarını ve birbirlerine büyük değer verdiklerini bizlere gösteriyor.
Alişêr Efendi ve Zarife Ana’yı yakından tanıyan, Nuri Dersimi, Zarife Ana’yı şöyle anlatıyor: “O aslan ki, kendi döneminde okuma- yazma bilen, hem siyasi hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok sefer Alişêr, bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı. Zarife; uzun boylu, iri-yarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip ve simasında bir erkek cesaret ve yiğitliği okunan eşsiz güzellikte bir Kürt kızı idi. Zarife kocası gibi Kürt milli davasına bağlı, aynı yüksek gayeleri takip eden, eşsiz bir Kürt kızı olduğunu yaşamında doğrudan ispat etmiştir. Zarife Kürt kadınları arasında Milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve Alişêr’in milli faaliyetinde onun sağ kolu ve mücadele arkadaşı olmuştur. Erkek egemen Kürt toplumundaki tüm görüşmelerde kocasının yanında bulunarak söz ve kararlara katkı sunmuştur. Devamlı göğsünde çapraz duran fişekliği ve sırtındaki mavzeriyle silahlı mücadelede erkeklerden hiçbir şekilde geri kalmamıştır. Erkeklerle aynı sofrayı paylaşan ve Seyid Rıza’yla aynı sofrada yemek yiyen ilk ve tek Kürt kadını olmuştur. Zarife Ana eşi Alişêr’e daima, Kürtçe arkadaş anlamına gelen heval (arkadaş) diye, Alişêr de eşine hevalamın (arkadaşım) diye hitap ederdi. Ne yazık ki fikir itibariyle tam bir birlik içinde olan bu ailenin çocuğu olmamıştır. Zarife, her yıl Dersim’e gider, milli gayeler hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir hâkim gibi hallederdi.”(…)
Alişêr Efendi’ye tüm yaşamında eşlik eden Zarife Ana, dost-düşman tüm gözlemcilerce takdirle karşılanan bir kişiliktir. Jandarma Alb. Nazmi Sevgen’in anlatımıyla Zarife Ana; “Alişêr Efendi’nin eşi Zarife dikkate şayan bir tiptir. Kocasının mücadelesinde bu kadının etkisi çoktur. Kocasına, silahlı olarak her zaman refakat ve eşlik etmiş, sonunda o da kocasıyla birlikte kaçınılmaz sona ermiş, fakat bu anda dahi Vank’lıyı adında birisinin canına kıymıştır.”(…) Nazmi Sevgen bunları söyleyerek, dolaylı da olsa Zarife Ana’ya karşı takdir duygularını dile getirmekten kendisini alıkoyamamıştır. Kısacası Zarife Ana yiğit aynı zamanda cesur ve davasına inanmış bir Kızılbaş-Kürt kadınıdır… Anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Devirleri daim, mekânları gönüller olsun. Aşk ile.
EKLER:
İki heval, iki yoldaş, iki mücadeleci. Alişêr Efendi ve Zarife Ana! Alişêr Efendi ve eşi, yoldaşı. Zarife Ana, dağlarda korunmak amacıyla silahlı gezdikleri zaman. Alişêr Efendi ve Zarife Ana birbirlerine çok bağlıdır, çünkü onlar sadece iki eş değil aynı dava için, ezilenlerin mazlumların kurtuluşu için birlikte mücadele eden iki yoldaştır. Alişêr Efendi ve Zarife Ana’yı haince ve kalleşçe (9 Temmuz 1937) vurdular… Ezilen büyük insanlık ailesinin bu iki soylu yiğit evladı Alişêr Efendi ve Zarife Ana’yı sevgi, saygı ve minnetle anıyorum. Devirleri daim mekânları olsun.
Birinci resim, işbirlikçiler tarafından Alişêr Efendi’nin kesilen Başı! İkinci resim, Alişêr Efendi’nin katili Seyit Rıza’nın Kardeşinin Oğlu Reyber…
Birinci resim; Alişêr’in Kirvesi, işbirlikçi Zeynel! İkinci Resim; Alişêr Efendi ile Zarife Ana’yı öldürmek için Zeynel ve Reyber’le işbirliği yapan hain Vank’lıdır. Bu hain, Zarife Ana’nın bir kurşunuyla ölmüştür.
KAYNAKLAR:
1-Jandarma Alb. Nazmi Sevgen, Tarih Dünyası Dergisi. Yıl 1. Sayı 9. 15. Ağustos 1951.
2-Mehmet Bayrak. Dersim-Koçgiri. ÖZ-GE Yayınları -39- Ankara 2010. S. 135.137.
3-Mehmet Bayrak. Dersim-Koçgiri. ÖZ-GE Yayınları -39- Ankara 2010. S. 138.
4-jandarma Alb. Nazmi Sevgen, Tarih Dünyası Dergisi. Yıl 1. Sayı 9. 15. Ağustos 1951.
5-Ayşe Hür, Radikal Gazetesi, 10.03.2013.
6-Faik Bulut, Belgelerle Dersim Raporları, Yön Yay. İst.1991, s.193
7-Mehmet Bayrak. Dersim-Koçgiri. ÖZ-GE Yayınları -39- Ankara 2010. S.144.
8-Ayşe Hür, Radikal Gazetesi, 10.03.2013.
9-N. Sevgen, ‘Yaşayışları Şimdiye Kadar Gizli Kalmış Bir Aşiret: Zazalar, Tarih Dünyası, Sayı: 13/1950
10-Vet. Dr. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Halep, 1952, s. 106.
11- Mehmet KABADAYI, Osmanlı Ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, Vesta Yay, 2015.
Mehmet KABADAYI. İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com