Bedenimizin de sahibi olan Doğa, bilinçten yaşlıdır: Bu nedenle insan, hayvan varlıktan insan varlığa geçiş yapmış olan bir yaratıktır. Ne yazık ki bu yaratık, doğasal ve kültürel devriyenin kazanımlarını algılamakta zorlanmış, etle ruh hazırlıksız yakalanmış ne et ruhu ne de ruh eti tam anlamıyla algılayabilmiştir.
Akıldan Firar
Nesneyi-maddeyi belirleyici alan bu yaklaşım, Alevilikte Üç Firar Tasarımının ikinci ayağını oluşturan, Akıldan Firar basamağıyla açıklığa kavuşturulmaya çalışılır.
Firarın İkinci Basamağı:
Zȃhirin Aklından Firar
“Benim yüzüm,
kalbimde gizlenmiş olan duygularımdan farklı olmak için
numara yapmaz;…” (2)
Üç Firarın ikinci halkası; zâhirin aklından firardır. Şöyle tanımlanır: Birinci evrensel ilkeyle dünya, dünyanın; beden, bedenin bilgisiyle açıklanır, diye haykırdık. Haykırdık haykırmasına ama bir de şöyle düşünelim: Dünya ya da bedenimiz henüz ortada yok iken dünyaya ve bedene ilişkin bilgi (zâhirin aklı) olamaz. Öyleyse Doğa ve beden, kendisine ilişkin bilgiden daha yetkindir, yani daha yaşlıdır. Yetkin olana, yani yaşlı olana yönelerek, eksikli olan ya da olabilir olandan uzaklaşmak için zâhirin aklından firar etmek zorunludur. (3)
Akıldan firarın kazanımları, bizi-bizleri zincirlerimizden kurtarır: Öncelikle İnançtan Firar ile ulaştığımız evrensel ilkenin sorgulanmasını sağlar. Sorgulanmayla birlikte aklın eleştirisi, bir akıl hareketi olan aydınlanmanın eleştirisi yapılmış olur. Bugün temel sorunlarımızdan birisi, sorgulayamadığımız için zincirimiz durumuna gelen akıldır. (4)
Gerçekten de aydınlanma aklını başına almalıdır: Nedeni açık; “Aydınlanma üç şeyi denetim altına almaya çalıştı, ama üçünü de denetim altına almaya çalışırken tahrip etti. Bir tanesi doğa. Araçsal akıl, doğayı denetim altına almaya çalışırken tahrip etti. İkincisi toplum, onu hâkimiyet altına alabilmek için, toplumdaki çeşitlilik ortadan kaldırıldı ve dolayısıyla totaliter bir toplum modeli çıktı ortaya. Ve nihayet kendimiz, … yaptığı çalışmalar insanın bütün o zenginliğini ortadan kaldırdı. Sonunda totaliter bir kimlik, totaliter bir kendilik çıktı. Bu insanın kendisini de tahrip etmesi demek. …” (5)
Zâhirin aklından firar etmek, ışıklı dünyanın aklından, daha açık bir anlatımla ışık ve ısı saçarak kendini tüketen somutlar dünyasının aklından uzaklaşmak anlamını taşır.
Firar gerçekleştiğinde ulaşılan yer, karanlığın, yine daha açık bir anlatımla karanlık saçarak kendini tüketen, görünmeyen(bâtın) varlık doluluğunun aklıdır. Buraya ulaşıldığında var olanın değil, var olacak olanın varlığını kuracak akılla kucaklaşılmış olur. (6)
İkinci Evrensel İlke:
Dünya İçeriden Yönetilir
“Yaşam hiçbir zaman açık konuşmaz.
Kendini çiçeğinde gösterir,
köklerinde saklar.” (7)
Evrende görünmeyen varlıklar, görünen varlıklara göre oran olarak çok daha yüksek olduğundan, zâhiri belirleyen bâtındır denilebilir. Bu gerçekten yola çıkıldığında yasaklı kültür insanı, toprağımın Kızılbaşı; firarın ikinci halkasının sonunda ikinci evrensel ilkesini haykırır: Dünya-beden içeriden yönetilir. Dünyanın, ötesinde bedenin yönetilmesi için, dünyanın ve bedenin dışında bir yerlerde ikamet ettiği düşünülen Tanrı’nın görüşüne-davranışına ihtiyaç yoktur. (8)
Birinci ve ikinci firar nedeniyle yasaklı kültür insanları, toprağım özelinde Kızılbaşlar, doğaötesinden-doğaüstünden geldiği varsayılan her türden kutsal/yarı-kutsal metni-çağrıyı düşünmeksizin inkâr eder: Doğaüstü nihilisttirler. Durup bir de Marx’a kulak verelim: “Tanrı doğaüstü bir varlık değildir, gerçeklikte insan tarafından, kendi doğasının en iyi ögelerinin kendi dışına atılmasıdır(projection). Tanrı, insanın gerçek açınlamasıdır(révélation) ama onu egemenliği altına alır ve gerçekte onun yabancılaşmasıdır. Demek ki Feuerbach, Hegel’den yabancılaşma sürecini, ama onu tersine çevirerek alıyordu. İnsan kendi öz doğasını kendi dışındaki nesnelerde nesnelleştirir. Ama kendini açığa vururken, sadece nesneler yaratmakla kalmaz; bu nesneler bağımsız, yabancı bir duruma gelir, ona karşı çıkar ve onu egemenlik altına alır. İnsan kendi zenginliğini Tanrı’da dışlaştırmış ve Tanrı’yı ne kadar zenginleştirmişse kendisi o kadar yoksullaşmıştır.” (9) Bu anlayış bir bakıma Spinoza’yi günceller. (10)
Kaynakça
(1) Daha geniş bilgi için bkz.: Korkmaz, Esat; Kızılbaşlıkta Üç Firar Üç Terk, Demos Yayınları, İstanbul- 2014, s, 27-50 arası
(2) Erasmus; Deliliğe Övgü-Çev.: Derya Tekgöz-; Gün Yayıncılık, İstanbul; s, 66
(3) “Sorun, akıldan vazgeçmek değil(…), onu kendi aleyhine döndürmek ve onu başka türlü gerçekleştirmektir; bu ise yalnızca bildiğimiz akıldan vazgeçerek başarılabilir…” (Eagleton, Terry; Tatlı Şiddet/ Trajik Kavranı-Çev.: Kutlu Tunca-; İstanbul- 2012; s, 282)
(4) Dellaloğlu Besim F.-Soykan Ömer Naci- Keskin Ferda; Adorno ve Yaptı, Cogito; Yapı Kredi Yayınları, Üç Aylık Düşünce Dergisi; Sayı: 36; Yaz 2003; s, 37-38-39
(5) Dellaloğlu Besim F.-Soykan Ömer Naci- Keskin Ferda; Adorno ve Yaptı, Cogito; Yapı Kredi Yayınları, Üç Aylık Düşünce Dergisi; Sayı: 36; Yaz 2003; s, 51-52
(6) “Şu hâlde bir felsefenin birinci adımı, şeyleri bilinçten def etmek ve onunla dünya arasındaki gerçek ilişkiyi yeniden kurmak, yani, bilincin dünyayı konumlandıran bilinç olduğunu göstermektir…” (Sartre, Jean-Paul; Varlık ve Hiçlik/ Fenomenolojik Ontoloji Denemesi-Çev.: Turhan Ilgaz- Gaye Çankaya Eksen-; İthaki Yayınları, İstanbul- 2009; s, 26)
(7) Irıgaray, Luce; Başlangıçta Kadın Vardı-Çev.: İlknur Özallı, Melike Odabaş-; Pinhan Yayınları, İstanbul- 2014; s, 41
(8) Fransez, Moris; Spinoza’nın Tao’su/Akıllı İnançtan İnançlı Akla; Yol Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.; İstanbul- 2004; s, 343-345
(9) Marx Karl; 1844 El Yazmaları/ Ekonomi Politik ve Felsefe (Çev.: Kenan Somer); Sol Yayınları, Dördüncü Baskı; Ankara- 2011; E. Bottigelli; Sunus; s, 23
(10) “Ama buradan, felsefe tarihinin en gelişkin içkinlik düşüncesine varır Spinoza. İçkinlik, evrenin dışında aşkın bir tanrıyı reddeden bir anlayış değil sadece; her bir şeyin, genel ve yargılayıcı söylemlerin tahakkümünden kurtulması, yalnız kendi tekil varolma çabasıyla görünür olmasıdır…” (Spinoza-Blyenbergh/ Kötülük Mektupları (Yay. Haz.: Alber Nahum-Gaye Çankaya/ Çev.: Alber Nahum); Norgunk Yayıncılık, İstanbul- 2008; Sunuş, s, 25)
Esat Korkmaz