PİRYOL – Alevi, Alevilik kavramı üzerine birçok anlatı mevcut. Ancak bu konuda yapılan değerlendirmelerin nesnel veriler ışığında bilimsel yöntemle irdelenerek objektif bir yaklaşımla gerçeğe ışık tutan içerikler konunun anlaşılması açısından büyük önem arz ediyor.

Turna X hesabında Hamza İnce imzasıyla yayınlanan değerlendirmede, Alevi kavramının kökeni üzerinde duruluyor.
“ALEVİ SÖZCÜĞÜNÜN KÖKENİ” başlıklı yazı şöyle:
“Öncelikle şunu ifade etmekte yarar var ki, Alevi ismi, Hz.Ali’den yüzyıllarca sonra ortaya çıkan bir kavramdır. Hz.Ali döneminde ve sonraki yüzyıllarda, tarihsel kaynaklarda Alevi ismine rastlanmaz.Ta ki, 1000’li yıllarda tek tük aydın isimlendirmesi ve 18.yüzyıllardaki genel bir adlandırılmaya kadar(1) ..
Türkçe, dil olarak özellikle de Osmanlı döneminde Farsça ve …Arapça’dan fazlasıyla etkilenmiştir. Köken olarak Farsça olan Alev kelimesinin Farsça’daki karşılığı ‘Alaw’ dır.’Allawi’ kelimesi, Farsça olarak ‘Işığa ait olan, ateşten olan, ışığa veya ateşe tapan’ anlamlarına gelir(2) .
Konuyla ilgili olarak şunu ifade etmekte yarar vardır. Alevilikte ‘IŞIK / IŞK / NUR’ kavramı, genel öğretinin içinde önemli bir yer tutar. Bunu Alevi nefeslerinde SIKLIKLA görmek mümkündür. Bu konuda sayısız örnek verilebilinir. Zira Kaygusuz Abdal’ın deyişiyle: ‘İnsan Nur-ı Kadimdir.’
Ayrıca Osmanlı döneminde (henüz Alevi isminin bilinmediği dönemlerde) , Osmanlı kaynaklarında Aleviler için ‘IŞIKLAR, IŞIK TAİFESİ, IŞIK İNSANLARI, IŞIK MEZHEBİNDEN OLANLAR’ tanımlamaları kullanılmıştır. Baki Öz’ün bu konudaki çalışmasından bir alıntı yapmakta yarar vardır.
23 Ramazan-Hicri 966-Miladi 1558 tarihli bir padişah fermanı şöyledir;
‘SEYDİGAZİ IŞIKLARININ YOLA GETİRİLMESİNE DAİR
Eskişehir kadısına hükümki; Şu sıralarda mektup gönderip, yüce hüküm gelip, kutlu anlamından kavranıldığı gibi, Eskişehir ve Seydigazi kazalarında yaşayan SEYDİGAZİ IŞIKLARI’nın bazılarının fesat ehli olup, böylelerini yakalayıp, güvenilir…’ (3)
‘Aleviliğin Gizli Tarihi’ adlı eserinde Erdoğan Çınar, konuyla ilgili, Osmanlı belgelerine dayanan bir çok aktarım yapmıştır ve örnekler çoğaltılabilinir. Özellikle de 16.Yüzyıl tarihli bu belgelerde, Alevilere IŞIKLAR dendiği görülmüştür.
Alevi teriminin 18.yüzyıl itibariyle genel olarak kullanılmaya başlanması ve daha önce IŞIK TAİFESİ olarak adlandırılmaları, IŞIK kavramının Alevi öğretisinin en temel öğesini oluşturması (…ki Alevi öğretisinin kalemsiz kitabı olan Nefesler, buna en güzel örnektir) , ALİ isminden ALEVİ sözcüğünün Türk dil kurallarına göre türetilemeyeceği gerçekleri, Alevi isminin konusunda bizi gerçeğe en yakın yerde tutacaktır.
Erdoğan Çınar’ın bir başka tezine göre ise, Alevi terimi M.Ö.2000 yıllarında Anadolu’da yaşamış gizemli bir halk olan LUVİLER’e dayanmaktadır. LUVİLER, Hİtit tabletlerinin okunmasıyla gün ışığına çıkmış bir halktır. Bu konuda Safa Taşkın’ın kaleme aldığı ‘Mysia ve Işık İnsanları’ adlı eserinde şu cümlelere rastlarız;
‘İ.Ö. 2000’li yıllardan sonra Hititlerin bıraktığı yazılı ve resimli belgelerin bizlere tanıttığı Luviler adı verilen halkın, yalnız Anadolu’nun değil, insanlığın derin geçmişi ile ilgili önemli gizler taşıdığı, günümüzde yeni yeni ayırt ediliyor…'(4)
İlginç olan yan ise, Luvi isminin IŞIK anlamı taşımasıdır. Bu sebeple Erdoğan Çınar’ın tezine göre Alevi ismi, LUVİLER’den gelmektedir.
Sonuç olarak, hangi tezin doğruluğuna inanılırsa inanılsın, ALEVİ sözcüğünün ALİ isminden türetilmediği ve türetilemeyeceği açıktır. İster kelime kökünü farsça kabul edip ‘ALAW’ veya ‘ALLAWİ’ sözcüklerinin Alevi teriminin kökenini oluşturduğunu düşünelim, ister LUVİLER’e dayandıralım. Bunların hepsi bilimsel ve nesnel tezler olur. Lakin ALİ’den ALEVİ sözcüğünü türetmek / türediğini düşünmek, bilimsel anlayışa sığmaz ve Turan Dursun’un ifadesiyle ‘MAVAL’dan ibarettir.”


















































































