Amerika’da yaşayan Dersimli müzisyen Işık Berfin, Kürtçe ve Zazaca seslendirdiği ezgilerle sanat üretimini sürdürürken, “Geçmişimizi ve geleceğimizi yönlendirmek için dilimizden başlamamız gerektiğini düşünüyorum” diyerek anadilin önemine dikkat çekiyor.
Son yıllarda Dersim’de yıldızı parlayan çok genç müzisyenlerden biri Işık Berfin. 5 yaşından beri San Francisco’da yaşıyor. Orada büyümüş, okumuş, müziğe gönül vermiş.
Özellikle Kırmancki (Zazaca) ve Kurmanci (Kürtçe) seslendirdiği kılamlara kattığı yorum, duygu ve sıcaklık kendisini dinleyenleri mest ediyor. Henüz 25 yaşında. Babası Karslı bir Terekeme. Annesi Ovacıklı ama o kendisine ‘Dersimliyim’ diyor.
‘Geçmişimizi unutursak önümüzü göremeyiz’
Genellikle her yaz Ovacık’a geldiğini, dedesinden, büyük dedesinden en küçüğüne kadar sürekli saz çalınan bir evde büyüdüklerini belirten Berfin, “Bu nedenle benim de müziğe olan aşinalığım buradan geliyor. Annem İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuarı’ndan mezun. Üç yaşından beri hep onun yanındaydım. Konser vesaire onunla birlikte gidiyordum. Müzik, kulağımda daha çok küçükken gelişmeye başladı” dedi.
Müziğe tamamen piyasa yönüyle bakmadığını, sanatın içinde daha çok kendini ve kendi yerini bulmaya çalıştığını vurgulayan Berfin, “Çünkü anlattığım kılamlar boş değil, hepsi bir hikaye anlatıyor, hepsinin bir geçmişi var. Şu anki hedefim de hem asimilasyona hem de sistematik baskılara karşı o geçmişi devam ettirmek. Geçmişimizi unutursak önümüzdeki yolu göremeyiz çünkü. Düşüncem bu yönde” ifadelerini kullandı.
‘Zazaca (Kırmancki) öğrenmeliyiz çünkü kaybolmaya yüz tutuyor’
Amerika’da siyaset bölümünü okuduğunu, oraya döndüğünde ya siyaset bölümüne devam edeceğini ya da hukuk fakültesine başlayacağını söyleyen Berfin, “Siyasetin müziğimi körelteceğini bazen düşündüğüm oluyor ama bunun için de Ovacık’a gelmeye devam edeceğim, çünkü Ovacık’tayken ruhum daha çok açılıyor, müziğe olan bağlılığım artıyor. Dedelerimizin, nenelerimizin yanına gittiğimizde onların hikayeleri de ilham veriyor bu müziği yapabilmemiz için. Dilerim benim yaşımdaki herkes veya yeni gelen nesil de bu kadar kenetlenebilir, kültürüne, diline. Ki Zazaca (Kırmancki) zaten kaybolmaya yüz tutan bir dil ve bu nedenle ona ağırlık veriyorum” dedi.
‘Araştıralım, öğrenelim’
Zazaca’yı yeterince konuştuğunu düşünmediğini, Amerika’da dili geliştirme imkanlarının kısıtlı olduğunu ifade eden Berfin, “Ama bu bir bahane bence. Geçmişimizi ve geleceğimizi yönlendirmek için hepimizin gerçekten dilimizden başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Araştıralım, öğrenelim, okuyalım ve birbirimize aktaralım nesilden nesile” dedi.
‘Keça Kurdan sanki benim için yazılmıştı’
Enstrüman olarak yan flütle başladığını, sonra bağlamayla devam ettiğini, şimdi de tembur öğrendiğini belirten Berfin, “Erbaneyi de çalıyorum. Erbaneye 13 yaşımda Pejman Hadadi ile başladım. Kendisi İranlı çok efsane bir perküsyonist. Amerika’da müzik dalında zaten İranlıların yanında kendimi ilerlettim ve onların sahnelerinde büyüdüm” dedi.
‘Kürtçe bilmiyordum’
6-8 yaşlarında Amerika’da ‘Keça Kurdan’ı söyleyerek küçük bir dinleti verdiğini ve bunun ilk konseri olduğunu söyleyen Berfin, “Etrafımda insanlar ‘keça kurdan’ ne demek diye soruyordu. Annemle babam çok heyecanlanmışlardı. Çünkü Kürtçe bilmiyordum, sadece az-çok Zazaca biliyordum. Ben de dinletiden bir gün önce acaba bu ne, ben neyi söylüyorum diyerek Aynur Doğan’ın yeni CD’sinin arka kapağından okumuştum. Dedim bu benim için yazılmış. Bağıra bağıra onu söylemiştim, anlatmıştım. Annemle babam da bir rahatlamışlardı” dedi.
‘Amerika’yla yarım kalmış bir hikayem var’
Türkçesinin iyi olmadığını, 5 yaşından beri İngilizce konuştuğunu, Türkçeyi de Ovacık’a, Dersim’e, Türkiye’ye gelerek geliştirdiğini vurgulayan Berfin, Amerika’yla yarım kalmış hikayesini şöyle anlatıyor: “Amerika’ya aslında geri dönmek istemiyorum. Burada hayat devam ediyor ve burada gerçekten özgür bir şekilde hayata devam edebiliyorsun. İstediğin şekilde, istediğin gibi mutlu da olabiliyorsun. Ama buranın koşulları da artık bir nevi belli. Bulunduğumuz ülkenin koşulları da belli ve ayrıca benim yarım kalmış bir hikayem de var, Amerika’da üniversiteyi bitirdim, siyaseti bölümünü bitirdim ama hukuka geçiş yapmanın vakti de geldi ve benim hukukta hem Amerika hem de Türkiye ile ilgili daha farklı hayallerim var. Ama müzikle birlikte hukuku götürebilecek miyim, onu da yıllar gösterecek. Okul bittikten sonra buraya dönüp dönmeyeceğim daha belli değil ama hedefim şu; hukukun mesleğim, müziğin de sanatım olması. Müzikten, sanattan herhangi bir şekilde ticari anlamda bir şeyler yapmak gibi bir hedefim yok şu an ama ileride bu nasıl olur hiç bilmiyorum. Amerika’dan Türkiye’ye ya da Dersim’e taşınma ihtimalim olur mu, onu da bilmiyorum. Şu an su kenarındayım. Alıştım artık. Üç yıldır Ovacık’tayım. O yüzden ne zaman canım sıkılsa hep su kenarına iniyorum ama şunu fark ettim ki, bunu istem dışı yapıyorum, içtenlikle yapıyorum. Suyla bir oluyorsun çünkü ciddi anlamda. Bunu felsefi bir şekilde klişeleştirerek de söylemek istemiyorum ama insanlar Munzur’un yanına gelip Munzur’u izlerken ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır.” (Kaynak: PİRHA)