AABK Onursal Başkanı Turgut Öker, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Alevilerle ilgili verdiği kararın baştan savma olduğunu söyledi.
Öker, Alevi örgütlerinin ve bir bütün olarak Alevi toplumunun uluslararası hukukta görülen dava süreçlerini takip etmede ciddi yetersizlikler yaşandığını kaydetti.
Alevilerin öz örgütlülüklerini geliştirmeleri ve hakların kazanımı noktasında eylem ve etkinlik düzeyini ciddi olarak gözden geçirmeleri gerektiğini ifade eden Öker, “Avrupa’da da 300’e yakın Alevi Kültür Merkezi var ve 11 ülkede örgütlüyüz ama geçen günlerde Avrupa Konseyi önünde yapılan basın toplantısına 50 kişi katıldı. Avrupa’daki örgütlenmemiz de bu konudaki duyarlılığını yitirmişe benziyor. Bu kapsamda sokakta ciddi, gözle görülür tepkiler, istemler olmayınca Konseyin de gündeminde o günden bugüne bir şey değişmedi diye baştan savma bir karar çıkmış” dedi.
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu kurucusu ve Onursal Başkanı Turgut Öker, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’deki Alevilerle ilgili verilen AİHM kararlarının hükümet yetkilileri tarafından uygulanması noktasındaki ayak diremesine ilişkin olarak aldığı tavsiye kararları PİRYOL’a değerlendirdi.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin söz konusu kararlarının baştan savma olduğuna ve ciddi bir yaptırım gücü olmadığına vurgu yapan Öker, Alevi örgütleri ve bir bütün olarak Alevi toplumunun dava süreçlerini takip etmede ve toplumsal baskı gücü oluşturmada çok yetersiz kaldıklarını ifade etti.
Alevi toplumu dava süreçlerine seyirci kaldı
Öker, zorunlu din derslerinin kaldırılması, cemevlerinin giderlerinin diğer ibadethaneler gibi devlet tarafından karşılanması ve Alevilerin eşit yurttaşlık talebinin anayasal güvenceye kavuşturulması noktasında verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının Alevi toplumu ve Alevi örgütleri tarafından yeterince bilince çıkarılmadığına değindi. Öker, söz konusu kararların Aleviler için neyi ifade ettiği, getirisinin, götürüsünün ne olduğu, ne gibi yararlar sağladığı konusunda ciddi kafa karışıklığı yaşandığını belirterek, “Alevilerin dünyasında, örgütlerinde, cemevlerinde AİHM’nin verdiği karar çok fazla da gündeme yansımıyor. Bu dava sürecinde de gördüğüm kadarıyla daha çok başvuruyu yapan hukukçulara, bunun altyapısını oluşturan hukukçuların iradesine bırakılmış bir durum söz konusu. Alevi toplumu bir bütün olarak bu olaydan çok haberdar değil” ifadelerini kullandı.
Dava süreçleri dar bir çevreyle sınırlı kaldı
Uluslararası hukukta Alevilerle ilgili alınan kararlar konusunda Alevi toplumunda, kamuoyunda ciddi bir duyarlılık oluşmadığına vurgu yapan Öker, şöyle konuştu: “Alevi toplumunun gerek ülkemizden gerekse uluslararası alandan hukuki olarak bugüne kadar yok sayılmalar karşısında varlığını kabul ettirme, inancını, öğretisi kabul ettirme ve her alanda eşit haklara sahip olma mücadelesi çok kitlesel bir duyarlılığa ulaşmadı ne yazık ki. 3 dosya da çok sınırlı çevrelerde, avukatların dünyasında, örgüt yöneticilerinin dünyasında gündeme geldi. Hatta bu noktada çok da geç kalındı. Biz 2004 yılında zorunlu din derslerine karşı Eylem Zengin davasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürdüğümüzde başta Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan olmak üzere en ağır saldırılarda bulundular. Türkiye’nin iç sorunlarını uluslararası alana taşıyoruz, Türkiye’yi jurnalliyoruz, ihbar ediyoruz, Türkiye’ye zarar verecek adımlar atıyoruz diye demedik söz bırakmamışlardı o zamanlar. Sonra bunun önemi kavrandı ama yine buna rağmen genel olarak Türkiye’deki Alevi örgütlülüğünün kitleselliği, bütünü göz önüne alındığında yine bu atılan adımlar ne yazık ki, kitlesel katılımla olmadı. Dolayısıyla AİHM’ndeki davalarda da çok az sayıda, sınırlı sayıda insan konuyu takip etti. Ve o günden bugüne verilen kararlara rağmen Türkiye’de de Alevi kurumları, Alevi toplumu kazanılmış olan bu davalara karşı çok duyarlı davranmadı. Çok fazla gündeme getirmedi.”
Sahiplenme az, karar baştan savma
Davaların görülme tarihine yakın oluşan sınırlı duyarlılığın ise yetersiz olduğuna ve gerekli sahiplenmenin gerçekleşmediğine dikkati çeken Öker, sözlerini şöyle sürdürdü: “Avrupa Konseyi’nde bu davalar gündem konusu olduğunda sınırlı bir duyarlılık oluştu. Düşünsenize, Avrupa’da da 300’e yakın Alevi Kültür Merkezi var ve 11 ülkede örgütlüyüz ama geçen günlerde Avrupa Konseyi önünde yapılan basın toplantısına 50 kişi katıldı. Avrupa’daki örgütlenmemiz de bu konudaki duyarlılığını yitirmişe benziyor. Bu kapsamda sokakta ciddi, gözle görülür tepkiler, istemler olmayınca Konseyin de gündeminde o günden bugüne bir şey değişmedi diye baştan savma bir karar çıkmış. Mart 2023’e ertelenmiş.”
‘Bir yüzyıl daha böyle yaşamayı kendimize yapılmış büyük bir hakaret olarak görmeliyiz’
Alevilerin haklarını kazanma noktasında kendi öz güçlerine güvenmeleri ve örgütlülüklerini nicelik ve nitelik olarak geliştirmeye ihtiyaçları olduğunu dile getiren Öker, şunları ifade etti: “Aleviler kendi sorunlarının çözümü noktasında kolları sıvayıp daha görünür bir şekilde hem ülkemizin içinde hem de uluslararası alanda ciddi bir baskı gücü oluşturmadığında uzunca bir dönem daha böyle gider bu konular. Bu anlamda büyüklerimizin dediği gibi, “Ağlasa anam ağlar, gerisi yalan ağlar”. Biz kendi sorunlarımızın çözümü için bu yüzyılda her alanda eşit haklara kavuşma gibi bir mücadeleyi önümüze hedef olarak koymadığımızda Alevilere şuradan, buradan, dışarıdan bir hak verilmeyeceği çok açık. Bu nedenle yapmamız gereken şey gerçekten bir yüzyıl daha böyle yaşamayı kendimize yapılmış büyük bir hakaret olarak görmemiz lazım. Kölecilik döneminin zihniyeti devam ediyor bu şekilde.”
Aleviler kazanmak için topyekun duyarlılık göstermeli
Milyonlarca Alevi yurttaşın vergilerinden oluşan genel bütçeden Alevilere herhangi kaynak ayrılmamasına tepki gösteren Öker, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bakın bugünlerde Mecliste tekrar bütçe görüşmesi olacak ve bu ülkede Alevilerin 25-30 milyon olduğu iddia ediliyor. Alevilerin özgün ihtiyaçlarına yönelik bütçede bir kuruşluk bile bir şey yok. Başta Aleviler olmak üzere diğer inanç topluluklarından da kesilen vergiler tek taraflı olarak siyasal İslam’a, Sünniliğe, camilere, imamlara ve onların diğer giderlerine harcanıyor. Bu konuda Meclisteki siyasi partilerde de bir duyarlılık yok. Bizde de mevcut kaderimizin değişeceğine dair bir inanç, mücadele yok. “Elin oğlu” da Strazburg’dan bizim lehimize ısrarcı olsun. Bu şekilde geçiştirme yerine, sıradan bir gündemmiş gibi üzerinden geçmenin ötesinde daha ısrarlı kararlar alınabilsin. Bizim uluslararası alanda da siyasi, diplomatik ilişkilerimizi, mevcut örgütlü yapılarımızın; gençlik, kadınlar, inanç alanı ve toplumsal kesimler bir bütün olarak artık bu yüzyılda artık Kunta Kinteler gibi haksız hukuksuz yaşamak istemiyoruz talebinin daha belirgin, güçlü bir şekilde ortaya çıkması gerekiyor ki, belli kurumlar da bu duyarlılık karşısında somut adım atmak durumunda kalsınlar. 30 Kasım ile 2 Aralık arasında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Alevileri bu 3 kazanımını gündemine alacağı biliniyor olduğu halde sadece otel odalarında bir basın toplantısı ile geçiştirilirse ve Alevi kurumları bunu bütün cemevlerinde gündem konusu yapmazsa ve topyekun Aleviler bu konuda duyarlılık göstermezlerse işte böyle de geçiştirilir.“ PİRYOL / ÖZEL
Sayın başkanım eleştirilerinize katıyorum,Ancak sorunun alevilerden deyil,AABF ve AABK yöneticilerinin işe bir Isparta gibi sarılıp tabanı konunun ciddiyet ve ehemmiyetini anlatama sorunundan kaynaklandığını sanıyorum .
Bir boyuna 50 bin toparlayabilir kurum bürüksele 50 kişi ile katılınması düşündürücüdür.
Yönetim,denetleme disiplin,inanç,kadınlar ve gençlik kollarının toplamı avrupa genelinde onbinleri buluyorsun,
Bu durum Isparta gazilerinde sonrada bürüksel gazilerini bu kuruma kazandırmış ancak bir özeleştiri dahi yapılmamıştır.
AABK nın derhal fabrika ayarlarına dönmesi,kariyer ve makam için gelenlerin ayıklayıp tüm alevilerle bütünleşmesi gerektiğine inanıyorum…..