Yeni infaz düzenlemesiyle birlikte cezaevlerinde yüzde 121’e çıkan doluluk oranı bir nebze olsun hafifleyecek ama ya adalet?
Bir süredir gündemde olan ve kısmi bir af olarak da ifade edilen yeni infaz düzenlemesinin, özellikle siyasi nedenlerle içeride olanları kapsam dışı bırakması eleştirildi ve daha çokça da eleştirilecek.
Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinin ayrımcılık yasağına da aykırı bu düzenleme hele ki, gündeme geldiği şu koronalı günlerde insanların vicdanını kanatıyor.
Devlet ayrım yapmaz
Devletin sadece kendisine karşı işlenmiş suçlara karşı bir af ya da ceza indirimi tasarrufu ortadayken bütün hukuk kurallarını hiçe sayarak, koronavirüsün dahi yayılırken ayrım yapmadığı bir yerde suçlar arasında bir ayrıma gitmesi kadar yersiz bir tutum olamaz.
Korona suçlar arasında bir ayrım yapmıyor ama sağolsun devlet aklı bu konuda kendi hukukunu dahi hiçe sayarak böyle bir tasarrufta bulunuyor hem de tüm karşı eleştirilere kulaklarını tıkayarak.
Devlet hem içeride hem dışarıda suçlu suçsuz tüm vatandaşlarının yaşam ve sağlık hakkını korumak zorundadır. Cezaevlerinde virüsün yayılmasının önlemek için infaz yasasını esneten devletin kimine esnetip kimine esnetmemesi bir çifte standart durumu oluşturur ki, bu hem anayasanın eşitlik ilkesiyle bağdaşmaz hem de vicdana sığmaz.
Hukuk devleti ve adalet duygusu
Hukuk devleti hukukla davranır, keyfiyete göre davranamaz. Aksi durumda hukukun üstünlüğü sözünün içini boşaltır. Öyle işime geldiği gibi davranırım tavrı hukuk devletinin tavrı olamaz. Dün dündür, bugün bugündür, yarına Allah Kerim mantığının siyaseten belli bir karşılığı olsa da hukukta böylesi tutumlara yer yoktur. Hukukta esneklik alanı illa ki olur, olmak da zorunda ama hukukta çelişkiye, gevşekliğe yer olmaz. Hukukun ilkeleri, kuralları, içtihatları vardır. Siyasetçi kafası ile hukuk işleri yürümez. Siyasetçinin görüşü, çıkarı herkesi bağlamaz ama hukukun ilkeleri herkesi bağlar. Aksi durumda kim siyaseten güçlenirse hukuku kendi çıkarlarına göre eğip bükmeye başlar ve ortada hukuk mukuk diye bir şey kalmaz. Siyaset taraftarlık, hukuk tarafsızlık peşindedir. Kimsenin kendi çıkarı için hukukun tarafsızlığına gölge düşürmeye hakkı olamaz. Hukuk herkese lazım, tıpkı sağlık gibi.
Hukuk ve bütünsel yarar ilişkisi
Bütün dünyanın sağlığı konuştuğu bir yerde virüse karşı seferberlik sözünün ruhuna uygun davranmak en iyisidir. Virüs bulaşırken ayrım yapmıyorsa, hukuk da affederken ayrım yapmamalıdır. Hukuk adım atarken sonuçlarının kime yarayacağına bakmaz. Ahmet’in cezasını indireyim Mehmet’in cezasını arttırayım diye adalet sağlanamaz. Şu korona günlerinde cezalarda bir esnekliğe gidiliyorsa bunu ayrımsız uygulamak hukukun gereğidir. Hele ki, virüsün yayılmasını önlemek için gündemleştirilen bir infaz indiriminde dahi hukuk işletilmeyecekse ne zaman işletilecek?
AYM süreci
Ne kadar söz söylendiyse, kim ne eleştiri yaptıysa hepsine rağmen olan oldu, biten bitti ve hukuka uysun uymasın söz konusu infaz yasası var olan haliyle uygulanmaya kondu. Peki, ya sonrası; haktan yararlanmayanların Anaysa Mahkemesi’ne eşitlik ilkesi üzerinden yapacakları itirazlar ne olacak? AYM kendi maddesini (10. Madde) görmezden mi gelecek? Söz konusu uygulamaya uluslararası hukuk ne diyecek?
Yanlıştan inat israftır
Mesele sadece meclis aritmetiğine göre, gücüm var istediğimi yaparım, rahatlığıyla konduğunda sonrası için yeni sorun alanları ortaya çıkacak. Baştan yapılan yanlış sonradan düzelmeyecek. Yanlışın düzelmesi için yeniden başa dönülmek zorunda kalınacak ki, bu da her anlamda büyük bir israf. İnsanımızın enerjisini boş yere heba etmenin bir anlamı yok. Hele ki, korona günlerinde bunun hiç mi hiç anlamı yok.
Ama yok, inadım inat, yaptım oldu. Kimsenin de aklına, fikrine ihtiyacımız yok deniyorsa o zaman aynı gemideyiz muhabbetine de gerek yok. Kimsenin değil, herkesin yararına olan için bir araya gelebildiğimizde ancak aynı gemideyiz sözünün bir inandırıcılığı olur. Yoksa niye aynı gemideyiz ki?