İdlib meselesinde tansiyon bir türlü düşmüyor. Baharda sular durulmak yerine daha da bulanma eğiliminde ve bunun kime yarayacağını ise zaman gösterecek
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Almanya’da Güvenlik Konferansı’nda İdlib’deki son duruma ilişkin konuşurken, Suriye rejiminin zaferinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Lavrov, İdlib’de Suriye rejim güçlerinin durumunu değerlendirirken, “Terörle mücadelede zafer kaçınılmaz.” dedi.
Yine, Lavrov, Moskova ve Ankara arasında iyi ilişkiler olduğunu ama bir görüş ayrılığının da yaşandığını ve ‘bütün konularda tam bir görüş birliği’nin de imkansız olduğunu söyledi.
Lavrov’un bu konuşmaları yaptığı sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan da, İstanbul AK Parti Başkanlığında İdlib meselesini değerlendirirken, “Rejim diye karşımıza çıkartılan yapı halkıyla kavgalı, suni olarak hayata tutunan siyasi bir oluşumdur… Bir süre sonra rejim tümüyle bir celsede inşallah cesede dönüşecektir.” ifadesini kullanıyordu.
Davetsiz misafir değiliz
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi mutabakatı üzerinden ‘davetsiz misafir değiliz’ ve ‘İdlib’de bir güvenli bölge oluşturuyoruz’, sözlerine karşı Lavrov’un, ‘Terörle mücadelede zafer kaçınılmaz’ sözü Türkiye ile Rusya arasındaki görüş ayrılığını net bir biçimde ortaya koyuyor. Moskava’nın ‘terörist’ dediğine Ankara ‘muhalif’ diyor. Anakara’nın ‘siyasi ceset’ dediğine Moskava ‘ülkenin asıl sahibi’ diyor ve de ekliyor; ‘terörle mücadelede zafer kaçınılmaz’ diye.
Yani işler öyle yüzeyde bir görüş ayrılığına işaret etmiyor. Taban tabana zıtlık barındıran bir çelişki var ortada. Rusya ve Türkiye her ne kadar ikili ilişkilerin iyi olduğuna vurgu yapsa da İdlib’de ta taban tabana zıt olan bu iki politik yaklaşım, henüz adı tam konmasa da bir kriz halidir ve gün geçtikçe de derinleşmektedir.
Erdoğan Putin görüşmesi
İdlib meselesinde Rusya da Türkiye de kendi bulunduğu pozisyonda kararlılık ifadesi açıklamalarda bulunuyor ve her bir açıklama durumu çözmek yerine daha da ağırlaştırıyor. Erdoğan Putinle görüştüğünde sorun yok derken, Rusya’nın Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi, açıklamalarında MSB’yi ‘sorumsuzlukla’ suçluyor. Söz konusu bu açıklamalara Erdoğan ise, ‘Demek ki tepe başka, alt başka’ şeklinde değerlendiriyor.
Aslında Rusya ne tepede ne de altta farklı bir anlayış içinde değil. Putin’in Esad rejimine ya da İdlib’teki muhalif gruplara bakışıyla Rusya’nın Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi’nin bakışının ayrı olduğunu söylemenin bir anlamı yok.
İdlib krizi ne olacak?
Peki, durum buysa ve Erdoğan da İdlib’de Şubat sonunu işaret ediyorsa, baharda İdlib krizi nereye evrilecek ve bu durum Türkiye Rusya arasındaki ‘iyi ilişkileri’ nasıl etkileyecek? Bu soruya şuan görünen tablo üzerinden olumlu bir yanıt vermek pek mümkün gözükmediğine göre, Şubat’tan sonra İdlib krizinin daha da derinleşeceği ortada.
Hal böyleyken, ne Türkiye için ne Rusya için ne de destekledikleri güçler için Mart’ta İdlib’deki atmosfer bugünkü gibi olmayacak. Tabii bu tabloya ABD’nin kendi cephesinden ve kendi çıkarları gereği müdahaleleri ve İdlib çatlağını daha da büyütme hamleleri de eklenecek ve durum hiç de iç açıcı olmayacak.
Yeni hamlelerle kriz derinleşebilir
Sonrası mı, sonrasında olacaklar herkesin gücü ve manevra kabiliyeti ile belirlenecek. İdlib sahası yeni bir göç dalgasını harekete geçirdi ve bu büyük bir sorun. Suriye rejimi Rusya’nın hamiliğinde daha da pervasız davranacak ve bu da yeni gerginliklerle kırılmalara yol açma potansiyelini güçlendirecektir. Bütün bunlara Türkiye de sessiz kalmayacak ve karşılıklı yeni hamleler yeni yeni sorunları su yüzüne çıkaracaktır.
Yani, İdlib meselesi baharda durulmak yerine, yeni sıkıntılara yol açma yönünde ilerleyişini kaçınılmaz bir şekilde sürdürecektir. Bu noktada kararlılık ile inatlaşma arasındaki farkın iyi gözetilmesi ve doğru bir taktik yaklaşım geliştirilmesi olmazsa olmazdır.