Her zaman işine geldiği gibi konuşmakta üstüne yoktu. Neyin yalan neyin gerçek olduğunun bir önemi yoktu. Önemli olan konuştuklarıyla zeytinyağı gibi üste çıkıyor mu, ona bakardı.
Eğrisi doğrusu nedir, kim haklı kim haksız onun kitabında bunlara yer yoktu. Söylenenler ona fayda sağlıyor, karşısındakini zarara uğratıyorsa onun için önemli olan oydu.
Bir gün doğru dediğine ertesi gün eğri diyebilirdi. Ak dediğinin kara çıkması umurunda değildi. Her şey onun çıkarları etrafında bir anlam kazanıyor, adalet duygusu, vicdanı bir milim sızlamıyordu. Bireysel faydası için atmayacağı takla yoktu. Dilinin kemiği gibi onun da omurgası da yoktu. Oportünizm onun göbek adıydı ve kendi çıkarına etrafı fır dönerdi.
Yalan söylemek onun için sıradanlaşmış, yüzünün astarı kalmamıştı. Utanma duygusu nedir bilmezdi. Yeter ki, laf cambazı ağzından etrafa saçılanlar işine yaramış olsun. Tek derdi üstün gelmekti. Ne olursa olsun o kazanmalıydı. Hak yemesi, gönül kırması umurunda değildi.
Terazisi hep kendine tartar, altta kaldığında oyun bozar, bir tutam otu için dünyayı yakardı. Başkasının hakkı, hukuku zerre umurunda olmazdı. Nalıncı keseri gibi hep kendine yontar, etrafta tırtıklamaya bayılırdı.
Büyük laflar etmeyi, palavra sıkmayı marifet sanır, böbürlendikçe böbürlenirdi. Pohpohlanmak müthiş hoşuna giderdi. Dinlemekten çok konuşur, attıkça kendinden geçerdi. Palavraya maaş bağlasalar gece gündüz mesaiye kalırdı.
Bilmediği yoktu, her şeye maydanoz olmadan duramazdı. Kendine yetmeyen aklıyla etrafa bilgiçlik taslar, kimseye güvenmez, her şeyden nem kapardı. Anında köpürür, köprüleri yıkar atardı. Bütün ilişkileri kısa vadeli, her şeyi hesaplıydı. Kiminle dost kiminle düşman olduğu belli olmazdı. Bir gün dost dediğine ertesi gün tekmeyi vurabilir, düşman dediğiyle kol kola takılabilirdi. Zor beğenir, kolay harcardı. Vefasızlıkta üzerine yoktu. Onun için her şey anlıktı. Kadir kıymet nedir bilmezdi.
Alavere dalaverede üstüne yoktu. Anında 40 yalan sıralar, zerre yüzü kızarmazdı. Yılan gibi kıvraktı, her delikten akar gider, parlayan her şeyin peşinden koşardı. Onun için her şey bir basamaktı. Yükselmek için herkesi çiğner geçerdi. Hırsından kudurur, hasetinden çatlar, çıkarsız kılını kıpırdatmazdı.
Geçimsiz olduğunu bir türlü kabul etmek istemiyordu. Hatayı bir türlü kendinde aramıyor, hep başkasını suçluyordu. Yapayalnız kaldığı bir gün durup düşündü. Kapısını çalacağı bir kimsesi kalmamıştı etrafında. Ne yapacağını bilemeden karar kara düşünüyor, bir çıkış arıyordu. Yeni bir yer, yeni insanlar, yeni bir ortam bulmalıydı. Ama bu da ona umut vermedi, çünkü gittiği nere olursa olsun aynı şekilde gittiğinde sonu yine aynı olacaktı.
Değişmek zorundaydı ama nasıl? Huylu huyundan vaz geçer miydi? Değişmeden değiştirmek mümkün müydü? Zor sorulardı bunlar onun için.
Boş gözlerle daldığı hayal aleminde bir çıkış ararken, zemheri ayazında titreyen bedenini sıkıca sarmaladığı battaniyesine gömerek derin bir uykuya teslim oldu….