Bilinç, Aydınlık Gibi Algılanan Bir Karanlıktır
İnsanın diğer canlılara göre en önemli özelliği olarak nitelendirilen bilinç kavramı, gizemini korumaya devam ediyor: Görünen, gördüğümüz şey, beyazın sırrının görünüşe taşınmış biçimidir: Düşünce ya da düşüncenin toplamı olarak algılayabileceğimiz bilinç, görünmez; görünmeyen, siyahın (karanın) açığa çıkamamış, yani görünüşe taşınamamış sırrı ya da olanağıdır. Öyleyse düşünce-bilinç karanlıktır, siyahın (karanın) sırrı olarak gizil bir olanaktır. Düşüncenin-bilincin sonucu ise bu gizil olanağın çözülmesi ve beyazın, sırrına dökülmesidir; görünen dünyanın görünme nedeni durumuna taşınmasıdır.
Karanlığa taşındığında bilinç, bedenden-varlıklardan özgürleşir: Demek ki siyaha taşınma, bedenden-varlıklardan özgürleşmenin ödülüdür. Bu nedenle bilimsel düşünceler, karanlık algısı uyandırıyorsa eğer hem eğitici hem de ilham vericidir: Çünkü karanlık dişildir ve doğuran odur; doğum sürecinde, zihin, karanlık düşüncede yoğunlaşır.
İçkinci kültürlerin evrensel ilkesi olan gerçeği örten gerçektir algısına taşındığımızda, görünmeyeni örten şey görünendir: Bu nedenle görünmeyene (siyah-kara) ilişkin bir soru sorulduğunda onu, görünenle (beyaz); görünene (beyaz) ilişkin bir soru sorulduğunda onu görünmeyenle (siyah-kara) açıklarız.
Bilincin sonucu değil, bilincin kendisi, aydınlık gibi algılanan bir karanlıktır; demek ki bilincin sırrı, bir kara cisim olmasından kaynaklanmaktadır; öyleyse her şeyi soğurur. Bilinç, yöneldiği şeyin bilincidir; bu nedenle aydınlattığı şeylerden ayrı durabilir, araya bir mesafe koyabilir ancak kendisi aydınlanmaz.
Bilinç, siyah renkle belirgin bir olanak ise eğer, olasılıkları soğurur; soğurdukça ısınır ve doğurur: Öyleyse bizler, onun düşünce sonuçlarıyız.
Esat Korkmaz