Nesnesiz inanç havuzuna yelken açmak
Yasaklı kültürler, bilme kültürü değil, değiştirme kültürüdür: Değiştirme kültürleri, erkânlarla-eylemlerle içselleştirilip taşınır. Köktendinci zeminde aklın yasası ile inancın yasası bir karşıtlık içindedir. Doğal olarak inancın özgüllüğü ile aklın evrenselliği uzlaşmaz bir çelişki oluşturur. Açılımın mantığı gereği inancı akılla özdeş kılmaya çalışmak, inancı sulandırmak, inancın özelini ortadan kaldırmak anlamına gelir.
İçkin felsefede, aklın yasası ile inancın yasası bir çelişki içinde bulunmaz. İnançtan akla atlamak, inançla aklı özdeşleştirmek anlamına gelmez; inancı aklın sonucuna bağlamak, inanca, aklın nesnel sınırlarını aşamayacağını anımsatmak anlamına gelir. Tam da bu nedenle içkinlikte inanç, kendine özgüdür ama bağımsız değildir: İslamiyet’ten, Hıristiyanlıktan, Yahudilikten bağımsızdır ancak ötesinde bağımsız değildir; Doğa’ya bağlıdır. Yani inanç, kendi nesnesini öne alır: Onun için sık sık çağrı çıkarır; -İnanç nesnelidir! diye. Nesneli olduğu için de nesnesiyle ilişkiye geçerek, kendini bilgi donuna dökmek için durmadan çaba harcar.
Yine köktendinci zeminde din, sonsuzluk ve tarihsizlik bilincidir: İnancın sonsuz özü ile bedenin(varlığın) sonlu özü arasındaki çelişki yaşanmaya başladığında, özün engelleri bilincin engelleri durumuna gelir. Böylesi durumda inanca tam teslimiyet, bedenini ve dünyayı terk etmek anlamına gelir. Sonuç: Günümüzde yaşanmakta olan Alevilikte olduğu gibi, nesnesiz bir inanç havuzuna yelken açılır.
İçkin (bâtın) algı ölçü alındığında örgütlü inanç, çevrim bilincinin törenle yaşama taşınmasıdır. Çevrim bilincinde sonlu bir şey yoktur; önsüzden sonsuza uzanan bir değişim-dönüşüm vardır. Bu değişimin-dönüşümün nedeni hareket, bize yansıması zamandır. İnsan değişen-dönüşen bu bütünün bir parçasıdır; parça, bütünün bilincine sahiptir: Bu nedenle bir engelle karşılaşmaksızın sonsuzluk bilincini taşıyabilir.