Şeriatçı inanç uygulamasında din, insanın insansal güçlerini, insanın doğasından kovar. Doğamızdan kovulan malzemeyi bağımsız özler durumuna taşır ve varlık-ötesinde oturan bir tanrıya bağlar: Artık içimiz, bizi zincire vurmuş demektir.
İçkin inanç uygulamasında ise Tanrı, varlık-ötesinde değil varlığın içinde oturduğundan, insanın insansal güçleri, insanın doğasından uzaklaşmaz: Tam tersine, doğasından uzaklaşan güçler varsa onları da doğasına çağırır. İnsan, dışarı çağırdığı içine dış muamelesi yapmaz, içi tarafından zincire vurulamaz.
Örneğin, bedenimize ilişkin bilgi bedenimizden, eylemimize ilişkin bilgi eylemimizden önce var olamaz: Demek ki bedenimiz ya da eylemimiz, kendisine ilişkin bilgiden daha yetkindir.
Öyleyse bilincimizin, dünyayı-evreni konumlandıran bir bilinç olduğunu kanıtlamak için bilgiden, bedenimize-eylemimize atlamak koşuldur: Bir yönüyle akıldan firar etmek ya da bilgiden kaçmak dediğimiz şey işte budur. Kendisine ilişkin bilgi tarafından zincire vurulmayan, bedenimizi kuran bedene-eyleme ancak bu yolla ulaşılabilir. Ulaştığımız şey, yaşamın(bedenin) aklı ve yaşamın kendisidir(beden).
Açık değil mi?
Bedenimiz ya da eylemimiz, kendisine ilişkin bilgiyle bir tutulamaz: Tutulursa eğer, beden ya da eylem silinir; geriye sadece bilinç kalır. Bu bilinç, beden ya da eylem tarafından terbiye edilemez; bilinç bedene-eyleme, beden ya da eylem bilince ulaşamaz. Beden ya da eylem, kendi var olma nedeninden kopmuş olur. Artık bilincimiz, dünyayı-evreni konumlandıran bilinç değildir.
Bilincimiz ya da eylemimiz, kendisine ilişkin bilgiden daha yetkindir, dediğimizde bu yetkinliğin, bedenimizin ya da eylemimizin hiçliğinde kayıtlı olduğunu anlatmak isteriz. Kayıtları çözdüğümüzde, hiçliğimizden yetkinlik devşiririz. Bunu başaramazsak hiçliğimiz, bedenimize ya da eylemimize musallat olur.
Sonuç olarak bedenimiz ya da eylemimiz, kendi hiçliğini talep eder. Bu talebe ilgisiz kalmak, doğamıza ya da doğamızın davranışına ihanet etmek anlamına gelir.
Bedenimiz ya da eylemimiz, hiçliğimizdeki dışsallaşma devinimi içinde belirir; beden ya da eylem olarak düzenlenir. Bu durum, insan gerçekliğinin hiçlikten doğumudur: Varlık olmak, hiçliği kovmak anlamına gelir; kovarak, hiçliğin dünyaya gelmesine aracılık eder beden ya da eylem(insan). Hiçliğimiz varlık doğurduğuna göre kendisi de varlıktır, yani nesnel bir şeydir artık.