Ne mekân bilir Hak ile Hak olmak,
Ne zaman tanır semah dönen canlar…
Turnalar misali, aşkın rüzgarında kanat çarparız Hakikat’e.
Alevi yolunun özü, ritüellerin biçiminde değil, mananın derinliğinde saklıdır.
Semah, bir gösteri değildir; aşkın, birliğin ve Hakk’a ermenin nişanesidir.
Her dönüşte evren yeniden doğar, her kanat çırpışında Hakikatin sesi yankılanır.
O yüzden semah ne zamana ne de mekâna sığar.
Semah, Hakk’ın mekânıdır; Hakk’ın kalbinde döner.
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) İnanç Kurulu’nun 2 Kasım 2025 tarihli “Semah İcrası Hakkında Hatırlatma” başlıklı yazısı, Alevi inancının özüne dair kadim bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi.
Söz konusu açıklamada, semahın yalnızca Cem erkanı içinde icra edilmesi gerektiği, folklorik veya kültürel gösteri şeklinde sergilenmesinin “inancın özüne aykırı” olduğu belirtiliyor.
Oysa semahın özü ne biçimle ne mekanla sınırlanabilir.
Semah, bir sahneye değil, kalbe doğar.
O kalp ki Hak ile doludur; orada ne seyir vardır, ne gösteri.
Semah, Hakk’a varmanın değil, Hakk’ta yok olmanın halidir.
Bu hakikati kavramak, semahı dar kalıplardan kurtarıp onun evrensel dilini duymakla mümkündür.
Çünkü semah, insanın Hakk’a dönüşüdür; evrenin nefesiyle, toprağın kalbiyle birlikte atar.
Onu sadece “Cem mekanı”na hapsetmek, aşkı duvarlarla çevirmeye benzer.
Tam da bu tartışmaların arasında, Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) tarihi bir adım attı.
Anadolu’nun kalbinden Avrupa’ya taşınan yol, St. Pölten’de “Kadıncık Ana Anıtı” ile yeni bir sembol kazandı.
Bu anıt, yalnızca bir kadının değil, Alevi yolunda kadının özne oluşunun, eşitliğin ve hakikatin cisimleşmiş halidir.
Kadıncık Ana, yolun kadın erenidir.
O, Hakk’ta erimiş bir canın, cinsiyetsiz bir hakikat yolcusunun adıdır.
Bu yüzden “eş değil, eşit”tir.
O, aşkın adıdır; ve aşkın cinsiyeti olmaz.
O, yola can katanların, yol uğruna varından vazgeçenlerin sembolüdür.
Bugün St. Pölten’de açılan Kadıncık Ana Anıtı’nda kadın canların semah dönmesi, Alevi tarihinde bir ilktir.
Bu dönüş, bir meydan okumadır:
Yüzyıllardır kadını gölgeye iten, onu “posta oturamaz” diyen zihniyetlere verilmiş en sade, en güçlü yanıttır.
Bu semah, kadınla erkeğin değil, “can”ın birliğini döner.
Ne yazık ki Alevi inancını “İslam’ın bir yorumu” olarak daraltmaya çalışan anlayış, semah gibi kutsal değerleri de kendi teolojik çerçevesine hapsetmek istemektedir.
Oysa Alevilik; ne şeriatın gölgesinde, ne de mezhep kalıplarında var olmuştur.
Alevilik, kendi nuruyla yanar, kendi diliyle dua eder, kendi erkanıyla yürür.
“Kadın posta oturamaz” diyen bir zihniyetin hala bazı inanç kurumlarının başında bulunması, sadece bir fikir ayrılığı değil; Alevi inancının özüne yabancılaşmadır.
Bu anlayış, kadim öğretinin “eline, beline, diline sahip ol” ilkesini bile dar bir ahlak anlayışına indirgemekte, yolun derin maneviyatını unutturmaktadır.
Alevilik, hiçbir dine eklemlenmiş değildir;
O, doğrudan Hakikat’in kendisidir.
Pir Sultan’ın “Şeriatın evinden usandım” deyişinde saklıdır bu hakikat.
Hakk’a ulaşmanın yolu, şekilden değil özden geçer.
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu, inançta sadece sözle değil, eylemle de öncülük ediyor.
St. Pölten’deki Kadıncık Ana Anıtı açılışı boyunca üç gün süren etkinliklerde yaklaşık beş bin can bir araya geldi.
Helme hal olundu, bir olundu, semahla aşk ve Hak yeniden can buldu.
Bu büyük buluşma, Aleviliğin Avrupa’da kök saldığının, kadınların yolda eşit özne olarak yer aldığının, ve yolun her türlü siyasi ve patriyarkal baskıya rağmen dimdik ayakta olduğunun en açık göstergesidir.
Kadıncık Ana tıpkı evren gibi, tıpkı semah gibi dönüyor artık Avusturya’da.
Ve bu dönüş, sadece bir ritüel değil; bir varoluş manifestosudur.
Avusturya’da icra yoluyla satılmak istenen Cemevi, Alevilerin 13 yıllık emeğiyle inşa ettiği Pir Sultan direnciyle birlikte bir direnişin sembolüne dönüştü.
Bu sadece mülkiyetin değil, inancın savunusudur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de tescil ettiği bu mücadele, Alevi toplumunun “Hak yolunda dimdik durma” kararlılığının somut ifadesidir.
Cemevlerimiz satılamaz, yolumuz pazarlanamaz, aşkımız eksilmez.
Çünkü bu yol, varlığını malda değil, Hakikat’te bulur.
Bugün bir kez daha diyoruz ki; semah bir sahne değil, bir sırdır.
Onu izlemek değil, onunla Hak’ta dönmek gerekir.
Semah, bedeni döndürmek değil, benliği eritmek sanatıdır.
O yüzden biz semahı “seyreden” değil, “semahla bir olanlardanız.”
Kadıncık Ana’nın aşkına, Hakk’ın nuruna ve yolun hakikatine gönül veren tüm canlara aşk olsun.
Eleştirenler izlemeye, biz dönmeye devam edeceğiz.
Çünkü bizim semahımız, aşkın ve direnişin semahıdır.
Ve o semah, hiçbir karanlığa boyun eğmez.
Aşk ile…

















































































