Rahatsızız, çözülmüş-dağılmış bir geçmişi, bilinmeyenle kuşatılmış şimdiye güncelliyoruz ve kestirilemeyen sonuçlarıyla bize koşmakta olan geleceği seyrediyoruz ama yalnızca seyrediyoruz.
Bilim dalları gelişti, ütopya tektanrıcı dinlerin tasallutundan kurtuldu, bizim rüyamız olmaktan da özgürleşti ve bu-dünya beklentisine dönüştü, yani teknolojinin vaadini gerçekleştirmeye soyundu; ütopya silindi, ütopyanın yeryüzündeki karşılığı Ortaklar Komünü (metopya) artık düşünülmez oldu.
Süreçte beklenti, daha bize ulaşamadan egemenlerce ele geçirildi; ütopyayla akraba olan umut, umutsuzluk olarak yaşama taşınmaya başladı; açıkçası aklımız alete dönüştü ve umudumuza el koydu; umudumuz kavga etmeyi unuttu, umutsuzluğumuz bâkire kaldı.

Kendimizi Tanımlamak İçin Dost Değil, Düşman Arıyoruz
Bu yaşanmışlık koşullarında, tüketim hırsı, tüm itirazları tüketti, itiraz arıyoruz ama bulamıyoruz; geçmiş öğretmen olmaktan, gelecek bizim olmaktan çıktı: Kişilik-kimlik yitimine uğrayan insanlar, artık kendilerini tanımlamak için dost değil, düşman arıyorlar.
İçkinci/hiççi kültür yabancılaşmasının maya tutmaya başladığı günümüz koşullarında, hemen herkesin tapındığı anonim saçmalıklarla baş edemiyoruz: Bir çıkış bulabilmek için kıvranıyoruz.
Adına yaşam dediğimiz sürüklenmede görünürde yan yanayız, belki her zamankinden daha yakınız birbirimize. Ya içimize, dersek, işte o tartışılır: Tartışalım öyleyse; öncelikle insan, yapısındaki karşıtların ayrımına varması gerekir; ayrımına varamıyorsa eğer, içine de uzaktır. Varması durumunda ise ağlayan, gülen, koşan, yeri geldiğinde insan gibi konuşan ya da durup dururken saçmalayan bir bomba olduğunun ayrımına varıverir.
Sorun bu bombayı kimin imha edeceğidir: Kendisi mi yoksa dışarıdan birileri mi? Doğru olan bu bombayı kişinin kendisinin imha etmesi: Ancak kişi, kendisini imha edecek bilgiye sahip değilse, trajik bir sonuç üretebilir, imha edeceğim diye orasını-burasını karıştırırken birden patlayıveriyor.
Sistem kafalarımıza bir ezber yerleştirmiş durumda: Herkesin kendini imha etmesi için. Bilinçlere yönelik bu yapı bozumu, belletilmiş toplumsal yaşam tarafından, her birimizin ele geçirilmesi sonucunu üretiyor.
Öyleyse geleceğin askıya alınmasına tavır koymak ve ütopyayı/umudu özgürleştirmek için çaba harcamak durumundayız; çünkü gelecek askıya alınır alınmaz, zaman ve diyalektik durur da ondan…
Doğa, insanlarla konuşmak için sözünü rüzgâra verirmiş biz de anlatmak istediklerimi sözcüklerimize yükleyelim ve bu amaç için, yolculuğa çıkalım; arkamızdan el sallayanlarımız olmasa da… (*)
(*) Korkmaz, Esat; Sezgi/ Üçüncü Tür Bilgi; Demos Yayınları, İstanbul- 2020, s, 9-10 (Önsözden oluşturuldu)
Esat Korkmaz