Sanatın kökeni, içkinliğin, yani kuantum dünyasının içindeki gerçektir: Gerçeği örten gerçektir, algısının izinde içkinliğe baktığımızda siyah (kara) tarafından örtülmüş, gizlenmiş, sırlanmış olduğunu görürüz; öyleyse sanatın kökeni, siyahın içindeki gerçekliktir.
Siyah sanatın anne-sidir, siyah, sanatçı tarafından döllenir, gebe kalır ve sanatın doğumu gerçekleşir.
Demek ki siyah döllenmeden, doğum gerçekleşmeden sanat görünüşe taşınamaz; siyahın içinde görünmez bir olasılık olarak kalır. Siyahtan doğan sanat, büyüden arındırılmış bir sanatı yaşama salarak, yaşanmakta olan gündelik gerçeği terbiye ederek günceller, yaşamın çeliş-kilerini çözer, yaşamı, ölümle eleştirir.
Buna zorunlu muyuz? Evet, zorunluyuz; çünkü görsel medya, başka gündeme taşıdığı başka bir yaşamla, kendi gündelik yaşamlarımızdan bizleri kovuyor. Tekrar yaşama taşınabilmek, kovan sisteme başkaldırabilmek için, karanlıktan sanat olarak doğmak koşul; koşulu yerine getirdiği-mizde yaşam hem içte hem de dışta yapılanır.
Esat Korkmaz