Düzlem edebiyat olduğunda, gerçeklik ve gerçekçilik boyutlanır ve derinleşir. Kaldı ki onlarca akım ve o akımların farklı yaklaşımları da gerçeklikle şu veya bu ölçüde bağıntılıdır. Gerçekliği tahrif etmek için eline kalem alan kişi bile gerçeklikten tümden kopuk değildir. Şimdi yazının konusu edebiyat akımları olmadığı için sanat ve hayat bağlamında konuya bir bakmış olalım.
“Ve ben başka başka kadınların yüzünü, saçlarını, ellerini, bacaklarını, ayaklarının filme alıyor; fakat tek bir kadın gibi bunları kurguluyordum ve kurgu sayesinde, gerçekte var olmayan, fakat sinemada gerçekten var olan bir kadını yaratabiliyordum.” Lev V. Kuleşov (Anılar) Kurguyla ilgili (sinema)
Başka bir sanatçı, “Sinema- Göz” akımının kuramcısı ve uygulayıcısı Sovyet sinema yönetmeni Dziga Vertov da benzer bir şey söylüyordu.
Karl Marx: “Sanattan zevk almak isteyen insanın, sanat kültürüne sahip biri olması gerekir.”
“…Her üretim gibi sanatsal üretim de yalnız her özne için bir nesne yaratmış olmakla kalmaz; ama aynı zamanda her nesne için de bir özne yaratmış olur; yani aynı zamanda hem “değer”i hem de gereksinimi yaratır. Hem sanatsal yaratma yöntemini hem de halkın beğenisinin oluşmasını getirir.”
Lenin: “İnsan bilinci nesnel dünyayı sadece yansıtmakla kalmaz; ama aynı zamanda yaratır da.
Edebiyat için de aynı yöntem geçerli oluyor. Belki de beynin bireşim yöntemidir de bu tavır. “Nasıl ki ressamın bir tek kiliseyi resmedebilmek için birçok kilise görmesi gerekirse, yazarın da hacim ve yoğunluk kazanmak, genelliğe ve edebi gerçekliğe ulaşmak amacıyla bir tek duyguyu tasvir edebilmek için birçok insana ihtiyaç vardır. Sanat uzun, hayat kısadır; buna karşılık ilham kısaysa, tasvir edilmesi gereken duyguların da pek de uzun olmadığını söyleyebiliriz.” Marcel Proust – Kayıp Zamanın İzinde / YAKALANAN ZAMAN (YKY)
Sanatın nasıl kendince bir mantığı varsa, şiirin de öyledir. Bu, düz mantıktan daha geniş daha esnek ve daha kıvrak bir mantıktır! Şair, hayatı körü körüne izlemediği halde şiirsel mantık yine de hayattan kaynaklanır. Bundan ötürüdür ki bazen varmak istediğimiz yerden çok farklı bir yerde görürüz kendimizi. Beklemediğimiz bir yerde olmak şaşırtıcıdır! Dünya ve hayat bağlayıcıdır; ama sanat da yaratıcı ve özgürdür!
Estetiğe gelince: Evet, işin görsel boyutu asla göz ardı edilemez. Estetik, salt görsellik değildir! Üstelik estetize etmeyi sterilize etme anlayışı var. Çünkü kapitalizm “estetize” edilse de yine kapitalizmdir. Bencillik ve ikiyüzlülüktür. Çapayev filminde Nazi beyaz piyade askerleri, Kızıl birliklerin mevzileri üstüne yürümekteler. Ölümle sonlanacak askeri yürüyüşün, kendinde estetiksel olarak uyandırdığı hayranlıkla tam dramatik anda Kızıl Muhafızlardan biri haykırır: “Ne güzel yürüyorlar!” Bazı estetik görüntüler, içinde kahredici yanlışları da barındırabiliyor demek ki!
Bir Amerikan filminde de başka bir sahne vardı. Kızılderililer, Amerikalıların ölümcül şartlarını kabul etmiş ve şartlarına uyarak acı ve utanç içinde memleketlerinden göç ediyorlar. İki Kızılderili atlı savaşçı genç, binlerce silahlı Amerika ordusuna atlarıyla dörtnala, doludizgin çığlıklar atarak saldırıyor ve orada öldürülüyorlardı. Filmi izlediğimden bu yana yıllar geçti! Bu sahne asla kafamdan çıkmıyor! Bu sahne dramatik örgüsüyle Çapayev filmini andırıyorsa da düzlemiyle asla benzeşmiyor. Naziler, ölümcül zorbalıklarıyla bir başka ülkeyi işgale giderken, iki Kızılderili genç, ülkeleri ve onurları için ölüme bile isteye gidiyorlardı. Ben eski kuşağım ve yüreğim, o iki genç Kızılderili savaşçıdan yana!
ÖLÜME SERENAT
Yaşadığımız kıyametin yanında
Sığ kalır kopardığınız tantana
***
Evet, öldürebilirsiniz beni!
Evet, isterseniz!
Görüyor, ama korkmuyorum
Uzun yaşayacağım sülalenizden
Bunu, şiirlerimden biliyorum
***
Hayatım nasıl sonlandırılır?
Yüreğim kanatlıyken böyle
Hiçbir yere sığmaz
Uçadurur göğünüzde de
***
Ölüm beni benden alacak
Yaşadıklarımı, ama asla
Siz, neden yazdığımı sanıyorsunuz?
***
Yazdıklarımla ruhum canlanacak
Ölüm, düşlerimi alamayacak benden
Kâğıda döktüklerim, unutulmayacak
***
Son şiirimdir bu belki de
Olsun
Hep böyle izim kalır yüreklerde
AYDIN ALP / ÇİFT KANATLI ÖZGÜRLÜK (J&J Ekim 2024)
İnsan için ve insanlıktan yana her şey gönlünüzce güzel olsun diyorum. Sevgiler ve saygılarımla…
Eline emeğine yüregine sağlık
Bêjdar Ro Amed, sevgili yazarım; dayanışan yüreğinize sağlık diyorum. Var olun.
Merhaba. Gayet güzel ve açıklayıcı bir yazı. Emeğine sağlık Aydın Hocam! Sanat ve bilim yaratıcılık, herkesin göremediğini görme ve estetik üzerine kuruludur. Bilimde az sözle çok şey ifade edilirse güzellik yakalanır, sanatta da bu amaçlanır. Kuru gürültüye ve boş sözlere ihtiyaç yoktur. Amaca varılmışsa sanatçı ve bilim insanı, izleyiciler ve dünya aydınlanır gibi olur. Uzun erimli değişim başlar…Bunu yakalayamayanlar hep karanlıkta kalır, sürünür….
İrfan Acikgoz, sevgili hocam; bin yaşayın. éBen bir şair olarak sonsuz bir uzay boşluğunda; fani olarak formatlanmaya da, uluslar, halklar, coğrafyalar arasındaki eşitsizliğe de
lanet ediyorum! Kendimi bildim bileli bilimi, felsefeyi, sanatı ve özgürlüğü savundum. Hayatım boyunca da insanlığın özlemlerini; insanlaşamamış bütün güçlere karşı da savunacağım. Ben başka şekilde
yaşayamam! Bu duyarlılığım olmasaydı tek bir mısra, cümle bile yazamazdım! Rahatına düşkün olanlar, yumuşak döşeklerine gömülsünler!
Başkalarının acılarını yüreğinde hissetmeyenler, evrimleşememiş mahlûklardır! Lanet olsun onlara! Sanat, insanlığın özlemleriyle boy verir!
Durmaksızın bir arayıştır ve asla pes etmemektir!” MEMLEKETİMİZ YAS EVİMİZ (DENEMELER-2)
Hani eskiler vardır hiç eskimeyen.Hep eski ama hep yeni kalan.
Hissetmek ,duymak ve haykırmak gerçek sanata ve sanatçıya õzgūdür.
Kanatlı yüreğii kızılderili gençlerden yana olan Aydın Hocam,kaleminize sağlik.
Çok yaşayın