“Arifler Mal İçin Etmez Teftişi
Cümlenin Muradın Veren Bir Kişi
Bir Gerçege Taktıranlar Kirişi
Degme Tokmak İle Kırılmaz İmiş” Sıtkı Baba.
Bahçesini Serçeşmeden Suvaran…
Bilgi ışıktır, aydın insanın görevi çevresini, toplumunu aydınlatmaktır, geliştirmektir, her türlü kötülüğe karşı toplumunu uyarmak ve korumaktır.
Yaşadığımız bu zaman diliminde doğruları dile getirmek vicdani bir sorumluluk gerektirir. Bireysel Menfaatleri ve çıkarları için birçok insan hakikatleri dile getirmez, gerçeği bildiği halde sesiz kalır, yanlışın, yalanın yanında durmaktan sakınca görmez, bu tiplerin gözleri kör, vicdanı kararmıştır. Alevi vicdanı olanın her ne pahasına olursa olsun hakikati dile getirmesi gerek, bu yola, öğretiye, yolun Pirlerine verilen ikrarın bir gereğidir.
Alevi toplumuna yönelik baskı ve asimilasyon derinleşiyor. AKP’nin tekçi zihniyetine karşı mücadele etmek ne kadar doğru bir tutumsa, ekonomik sıkıntılardan dolayı alevi kurumlarını, örgütlü yapısını devletin farklı birimleri, belediyeleri ile ilişkilendirip, Alevi toplumunu başka bir tehlikeye sürüklemek, Alevileri birilerinin arka bahçesine yedeklemekte o kadar yanlış bir tutumdur.
“Devletin Alevisi olmayacağız” söyleminin altını doldurmazsak ileride yaşanacak olası olumsuzlukların faturasını alevi toplumu olarak çok ağır ödemek zorunda kalacağız.
Aleviler kendi sorunlarını çözmek için elbette ki devletin resmi organları, yetkili kurumları, yerel yönetimleri ile görüşüp taleplerini iletebilir, müzakere edebilirler.
“Devletin Alevisi olmayacağız” derken devleti temsil eden tüm kurumların, yerel yönetimlerinde devletin birer organı, kurumu olduğunu unutmamak gerek.
Alevi toplumuna yönelik asimilasyon politikalarını engellemenin tek yolu her alanda örgütlenmek ile mümkündür.
Sağlam, sarsılmaz, Örgütlü bir yapı oluşturmak için dirençli, öngörülü, sorunlara çözüm üretebilen, bilgili, birikimli, donanımlı kadro ve yöneticiye ihtiyaç var.
Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz yoksulları daha da yoksullaştırmıştır. Alevi toplumu da bu yoksulluktan en çok etkilenen kesimi oluşturmaktadır.
Asimilasyon ve yozlaşmanın derinleşmesinin temel nedenlerinden biri yoksulluktur. Elbette ki yoksulluğun, fakirliğin sorumlusu biz değiliz, yoksulluğa kesin bir çözüm getirmenin imkanlarına da sahip değiliz.
Türkiye’ de bazı Alevi dedeleri içinde bulundukları ekonomik sorunlardan dolayı devletin kurduğu kurumlara gitmekte bir sakınca görmemektedirler, Alevi kurumları Belediyelerin imkanlarından yararlanmak için belediyenin kapılarını aşındırmak zorunda kalıyor.
Yolunu, ikrarını çıkar ve menfaat için yolda bırakanlar bizden değildir. Bizim yolumuz Pir Sultanların, Kalender Çelebilerin, Halac’ ların, Nesimi’lerin, hak ve hakikat için bu yolda serini vermiş, başını eğmemiş ismini anmadığımız pirlerimizin yoludur.
Kişi önce kendisini sorgulayarak başlamalı işe, durduğu yeri, yönünü bilmeli ki, dönenleri sorgulama hakkına sahip olsun.
Avrupa’da her türlü sosyal, ekonomik haklara sahip olan insanların kendi çıkar ve menfaatleri için her bir yana dönerken, hakikaten uzaklaşırken, yoksulluktan, fakirlikten dolayı çaresiz düşmüş, düşürülmüş insanlara bunlar hınzır paşaların sofralarında oturmuş ikrarından vaz geçmiş döneklerdir demeleri ne kadar ahlakidir, ne kadar vicdanidir. Avrupa’da rahatlığın içinde yaşayan, kendi çıkarları için renkten renge girenlerin, yoksullar üzerinden bu kadar keskin konuşmalarının bir karşılığı yoktur.
Hakikati söylemek gerekse, öncelikle her bir insan kendi aynasına bakmalıdır.
“Sıtkı Der Yar Olma Kavl-i Yalana
Sakın Ekmeğini Verir Talana
Bunda Al- Evlada Muhip Olana
O Divanda Sual Sorulmaz İmiş”