Hakikat Yol’u (Alevi) inancının (öğretisinin) felsefi temelleri varlığın birliği ilkesi üzerine kuruludur. Varlığın birliği, evrendeki bütün varlıkların aynı cevherden (ışıktan-nurdan) olma (Çar (4) anasır (ateş-hava-su-toprak) bütünlüğün yani birliğin ifadesidir. Bu nedenle Hakk’ın farklı görünüşlerinden başka bir şey değildir. Bir elma ağacında, bir kaya parçasında ve bir ulu çınarda o vardır. Hakikat anlayışındaki Hakk kavramı, semavi dinlerdeki Allah (Tanrı) kavramıyla bir değildir. Hakikat Yol’u (Alevi) öğretisi cümle mekânı ve zamanı bir birlik içerisinde görür! Hakk ve hakikat âşığı İsmail AYDIN (Âşık Daimi) “Kâinatın aynasıyım” adlı deyişinde şunları söyler;
“Kâinatın aynasıyım
Mademki ben bir insanım
Hakk’ın varlık deryasıyım
Mademki ben bir insanım
İnsan Hakk’ta Hakk insanda
Arıyorsan bak insanda
Hiç eksiklik yok insanda
Mademki ben bir insanım
İlim bende kelam bende
Nice nice âlem bende
Yazar levhi kalem bende
Mademki ben bir insanım
Enel Hakk’ım ismim ile
Hakk’a erdim cismim ile
Benziyorum resmim ile
Mademki ben bir insanım.”
İnsanın Hakk’ta, Hakk’ın ise insanda olma durumunu, Hallac-ı Mansur ile özdeşleşmiş olan “En-El Hak” tanımlaması vahdet-i Mevcut (varlığın birliği) felsefesidir. Âşık Daimi’nin yukarıdaki deyişte söyledikleri, Vahdeti Mevcut’u anlatıyor! Mansur; “Ben Hakk’ım, Hakk bendedir”, Hasan Sabbah; “İnsan Hakk’ın bir parçasıdır”, Pir Hünkâr Bektaş Veli; “Ne ararsan kendinde ara”, Feridüddin-i Attâr ise; “İnsan Hakk ile özdeştir” diyerek hakikati dile girmişlerdir. Bütün bu tanımlar salt bir görüş ve duruşu ifade etmiyor, günümüz biliminin öne sürdüğü gerçekliği de ifade ediyor. Kuantum fiziği “Vahdeti Mevcud’un” bilimsel olarak kanıtlanmış halidir. Hakk ve hakikat âşığı, Âşık (Ozan) Gencî, “Çar anasır (4) bâbından nikâb büründüm” adlı deyişinde şunları söyler;
“Çar (4) anasır bâbından nikâb büründüm
Bir noktadan hâsıl oldum arındım
Can gözüyle görenlere göründüm
Ne seyranım ben seyrandan içeri
Gencî hakikat’im şah-ı nurdayım
Ne yerdeyim ne gökteyim neredeyim
Mekân tutmaz ispat olmaz sırdayım
La mekânım la mekândan içeri.”
Gencî; “Çar anasır bâbından nikâb büründüm” derken: 4 element ile (ateş, hava, su, toprak) ile oluştum ve “bir noktadan hâsıl oldum arındım” diyor. Hâsıl olmak; “meydana gelmek, varlık kazanmak, gerçekleşmek” demektir! Başka bir deyişle nitelik kazanmak demektir. Burada Genci, Bir noktadan hâsıl oldum derken, bir noktadan meydana geldiğini, bir noktadan varlık kazandığını, bir noktadan nitelik kazandığını söylemektedir… Bu nokta her şeyin başladığı yerdir. Sadece insanların değil, dünyanın, bütün canlıların ve içinde yaşadığımız evrenin başlangıç noktasıdır bu nokta!
Hakikat Yol’u (Alevi) düşünce tarzı ve mantığı işte bu başlangıca nokta-i vahit demiştir. Nokta-i vahit ile var olan varlığın mekânı Nur’dur, sıfatı (Cemal’i) ise güzelliktir! Ne bu mekân ne de bu güzellik gözün gördüğü ile görünmez! Bunun için mana gözünün açılması gerekir, gözü açacak olan anahtar ise aşktır… Hakk ve hakikat âşığı, Seyid Nesimi; “Ger aslım sorarsan ben bir niyazım/ Sabır ilmi derler yerden gelirim/ Ve katre idim şimdi han oldum/ Arştaki kandilden nurdan gelirim” diyerek, kendisinin henüz bedenlenmemiş iken, daha doğmamış iken, değil ete kemiğe belirli bir bilince dahi sahip değil iken var olduğunu söylemektedir. Keza bu var oluş tamamıyla bir devriye (devr-i daim) yolculuğudur.
Vahdeti mevcut felsefesine (ilkesine) göre Hakk, evren doğa ve insan birdir. Virani, bir nefesinde boşuna “Gafil olma cümle cihan bir vücut” dememiş… Pir Sultan Abdal boşu boşuna “Ben Hakk’ım Hakk’tan gelirim/ Ben halkımı Hakk bilirim” dememiş. Pir Hünkâr Bektaş Veli boşu boşuna “Âlem Âdem içinde/ Âdem âlem içindedir” dememiş… Yine Âşık Daimi de boşu boşuna “Damlanın içinde evreni buldum/ Yine benden bana getirdi beni” dememiş… Ve daha yüzlerce buna benzeyen nefesler ve deyişler vardır. Alevilik uçsuz bucaksız engin bir sevgi deryasıdır, bu deryayı oluşturan damlalar birbirinin öz kardeşidir, aralarında tevhit (birlik) vardır. Sevgiyle. Aşk ile.
DEVAM EDECEK….
Mehmet KABADAYI.
İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com