“Niçin okuyoruz, dünya ve yaşam ufkumuzu genişletmek, doğayı, insanları iyi tanımak akla ve erdeme uygun yaşamak için değil mi?” -MONTAİGNE-
Osmanlı yönetimi 3-4 asır boyunca Kızılbaş’lar hakkında fetvalar ve hükümler çıkartıyor, fermanlar yayınlıyor. Çıkartılan bu fetvalar ve hükümler ve yayınlanan fermanlar ile Kızılbaş’lar üzerinde zulümler estirilip, kıyımlar yapılıyor. Yavuz-Selim’in kırk bin Kızılbaş’ı katlediyor. Kızılbaş’lar, Kıbrıs, Girit, Modon vb. adalara sürgün ediliyor. I. Ahmet’in Sadrazam’ı Kuyucu Murat Paşa’nın otuz bin Kızılbaş’ı ‘ateş kuyularında’ katlediyor. II. Mahmut, 123 Cemazziülaher 1247 (1827) tarihli bir Ferman’la Alevi-Bektaşi Dergâhlarını (Tekkelerini) bir kısmını yıktırıyor, “eşya, emlak ve gelirlerine el konulmasını” emrediyor. Hace Bektaş Dergâhı Postnişini Mehmet Hamdullah Çelebi’yi de Şeyhül-İslam Muhammed Tahir’in fetvasına dayanarak Amasya’ya sürgün ediliyor. Dergâha da iki Nakşi Şeyh’i de kayyum olarak atanıyor. Bu Şeyhlerden biri Yusuf Ziyaeddin bir diğeri de Müderris Mehmet Nuri’dir. 1834 yılında da Dergâh Avlusunun doğu köşesine de bir Cami inşa ediliyor, o Cami bugünde orada varlığını devam ettiriyor. Dergâha atanan iki Nakşi Şeyhi yaklaşık 40 yıl kadar Dergâhta kalıyorlar. Bütün bu kıyımlar, sürgünler ve tahribatlar Kızılbaş’ların hafızasında derin yaraların açılmasına neden oldu. Baskı ve zulümden kaynaklı olarak hafızalarında derin yaralar açılan Kızılbaşlar, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde Kurucu iradenin yanında yer alırlar.
30 Nisan Tarihinde Başlayan ve Cumhuriyet’in İlan Edildiği (29 Ekim 1923) Sürece Kadar ki Zaman Dilimindeki Gelişmelerim Kısaca Özeti:
Dönem Padişah VI. Mehmet (Vahdettin) dönemidir. Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Müfettişliğine atanır. Atmayla ilgili yönetmelik Meclis-i Vükela tarafından 6 Mayıs 1919 tarihinde onaylanır. Padişah Vahdettin’in Fahri Yaverliğini de yapan M. Kemal Paşa, 30 Nisan 1919 tarihinde 9. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya tayin edilir. M. Kemal Paşa, Samsun’a hareketinden bir süre önce Yıldız Sarayı’nda küçük bir salonda, Padişah Vahdettin ile ‘neredeyse diz dize bir yakınlık içinde’ bir görüşme gerçekleştirir. Gerçekleşen bu görüşmeyi Falih Rıfkı ATAY, “Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin” isimli kitabında ayrıntılı bir şekilde yazıyor. M. Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919 tarihinde yanında üst düzey subaylarında olduğu 34 arkadaşıyla birlikte Bandırma Vapur’uyla İstanbul’dan Samsun’a hareket ederler, 19 Mayıs’ta da Samsun’a varırlar. M. Kemal Paşa, Samsun’a geldikten birkaç gün sonra Topal Osman ile görüşüp tanışır. Mustafa Kemal’in Topal Osman’la tanışması 29 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’un Havza ilçesinde gerçekleşir. Tanışma isteği M. Kemal Paşa’dan gelir. Topal Osman bu tanışma isteğine cevap verir. Yakın arkadaşlarıyla birlikte Havza’da M. Kemal Paşa’yı ziyaret eder. İkisi arasında gizli ve uzun bir görüşme olur. Yapılan bu görüşme de ileriye dönük birlikte neler yapılacağına dair fikir alış verişi yapılır.
Bu sırada Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat kendisi Amasya Tamimi’ni (Genelge’sini-bildirisini) hazırlar ve Yaveri Cevat Abbas Bey’e yazdırır. Bildirinin (Amasya Genelgesi’nin) temel esaslar arasında Doğu İlleri Adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir Kongre toplanacağı, Erzurum’da yapılacak olan Kongrenin ardında da Kongre Sivas’ta bir Kongrenin toplanacağı belirtilir. Hazırlanan bildiri, Erzurum’da 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir’e ve Cemal Mersinli Paşalar’a sunulur. Onların onayının alınmasından sonra, M. Kemal Paşa, kendisinin hazırladığı Amasya Tamimi’ni, 9. Ordu Müfettişi sıfatı ile imzalar. İmzalanan bildiri, 22 Haziran 1919 tarihinde ülkenin en batısındakinden en doğusundakine kadar tüm mülki amir ve askeri komutanlara telgrafla Abdurrahman Rahmi Efendi tarafından ulaştırılır.
Bölgesel çalışan Vilayet-i Şarkiyye Osmaniyye Milliye Cemiyeti ile Trabzon Müdafa-i Hukuku Milliye Cemiyetinin ortak çalışmalarıyla Erzurum Kongresinin toplanması kararlaştırılır. 23 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum Kongresi toplanır. Kongreye başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere çoğunluğu işgal altındaki 5 doğu ili Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van’dan gelen 62 delege katılır. Kongre’yi Geçici başkan sıfatıyla Erzurum delegelerinden Hoca Raif Efendi açar. Yoklamanın ardından yapılan oylamada, oy birliyle Gazi Mustafa Kemal Paşa Kongre’nin başkanlığına getirilir. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında yapılan Kongre, 7 Ağustos 1919 tarihine kadar devam eder. 14 gün süren Kongre’nin sonucunda M. Kemal Paşa başkanlığında, dokuz kişiden oluşan bir “temsil heyeti” seçilir. Seçilen bu “temsil heyeti” çalışmalarına başlar.
Gazi M. Kemal, Erzurum Kongresi’nden sonra, yurdun her tarafından gelen temsilcilerin katılımıyla 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas Kongresi toplar. 4 Eylül’de başlayan kongre, 11 Eylül’de sona erer. Bu kongrede de “temsil heyeti” seçilir. Başkanlığına da Gazi M. Kemal getirilir. Erzurum Kongresi’nden alınan karar gereği bundan böyle. Gazi M. Kemal “Asker” değildir. Gazi M. Kemal, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra, kongrenin yürütme organı durumunda olan temsil heyetiyle birlikte bir karar alır. Alınan karar şudur: Ankara’ya geçerken, Hacı Bektaş’a uğrayıp, Hace Bektaş Dergâhı Postnişini Cemâlettin Çelebi Efendi ile görüşülecektir. Alınan karar doğrultusunda Gazi M. Kemal, 22 Aralık 1919 tarihinde yanındaki heyetle birlikte Hacı Bektaş’a uğrar.
Gazi M. Kemal Paşa’nın 22 Aralık 1919 tarihinde yanındaki heyetle birlikte Hacı Bektaş’a uğradığı ve de Postnişin Cemâlettin Çelebi Efendi ile görüştüğü birçok kaynakta yer almaktadır. Mazhar Müfit Kansu anılarında, Gazi M. Kemal Paşa’nın Hacı Bektaş’a gediş nedenini şöyle aktarıyor: “Burası mühim bir merkezdi. Bütün Anadolu’daki üç, dört milyondan daha ziyade miktar da Alevi bulunmaktadır. Çelebi, Hacı Bektaş karyesinde oturmakta idi. O zaman Çelebi Cemâlettin Efendi’nin ve Dede Baba Postu Vekili Niyazi Salih Baba idi! Milyonlara varan Alevi-Bektaşiler, gerçi bitaraf bir vaziyette görülüyorsa da bunlar, Çelebi’nin, Dede Baba Vekili’nin emir ve iradesine tabi olduklarından bu zat ile görüşmek, onları tarafımıza çekmek için gerekliydi…”(…) Bu görüşme sonucunda “Alevilerin”, Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında maddi ve manevi tüm güçleriyle Gazi M. Kemal Paşa ve arkadaşlarına destek verdikleri de inkâr edilemez bir gerçektir.
Hace Bektaş Dergâhı Postnişini Cemâlettin Çelebi Efendi ile görüşüp, Postnişinin desteğini alan Gazi M. Kemal; 27 Aralık 1919 tarihinde temsil heyeti üyeleriyle birlikte Ankara’ya gelir ve çalışmalarına başlar. Bundan böyle Ankara Kurtuluş Savaşı’nın merkezidir. 16 Mart 1920 tarihinde Osmanlı Devletinin Başkenti İstanbul, İtilâf Devletleri tarafından işgal edilir. İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa ve İtalya), Sevr Antlaşması için Osmanlı Devleti’ni 22 Nisan 1920 tarihinde, toplantıya davet ederler. Antlaşma şartları, İstanbul’da Padişah’ın Başkanlığında toplanan “Saltanat Şurası”nda görüşülür ve alınan karar gereği, Sevr Antlaşmasını imzalamak için İstanbul hükümetine bağlı bir heyet, Paris’e gider.
Gazi M. Kemal’de 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (Birinci Meclis) açar. Birinci Meclis (TBMM) kurucu meclistir. Yurdun hemen her yerinde yeni seçilen milletvekilleri Ankara’ya gelirler. Gazi M. Kemal, Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükûmet Başkanlığına seçilir. Gazi M. Kemal’in Başkanlığındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet’in kuruluşuna giden süreçte çeşitli yasaları kabul ederek uygulamaya başlar. Bu tarihe kadar İstanbul ve Ankara olmak üzere iki hükümet idaresi yani “iki başlı bir yönetim” vardır. 10 Ağustos 1920 tarihinde İtilâf Devletleri ile Osmanlı Hükûmeti arasında Sevr Antlaşması imzalanır. Bilindiği gibi Gazi M. kemal ve arkadaşları Sevr Atlaşmasını kabul etmezler.
Sevr Antlaşması imzalandığı o süreçte Birinci Meclis (TBMM) tarafından Teşkilâtı Esasiye Kanunu çıkartılır. 20 Ocak 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi tarafından 85 Sayılı Yasa kapsamında kabul edilip, onaylanır. Onaylanan bu Teşkilâtı Esasiye Kanunu; 23 madde ve 1 ayrık maddeden oluşan kısa ve “çerçeve Anayasa” niteliğinde bir belgedir. 1921 Anayasa’sı, 1908’de yeniden yürürlüğe girmiş olan Kânûn-ı Esâsî’yi geçersiz kılmamış, ancak 85 Sayılı Kanun, “yeni yasa, eski yasayı iptal eder” ilkesine göre, iki Anayasa’nın farklı görüşleri temsil etmesi durumunda Teşkilat-ı Esasiye Kanunu hükümlerinin üstünlüğünü savunur. Teşkilat-ı Esasiye’nin taslağı olarak kabul edilen Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından ilan edilen Halkçılık Programı, 13 Eylül 1920 tarihinde TBMM’de okunur. Dönemin koşulları içinde 1921 Anayasa’sı, birden çok görüş tarafından “demokratik bir Anayasa” olarak kabul edilir.
Yaşanılan bu süreçte ilk politik, halk muhalefetinin ortaya konulduğu bölge Koçgiri’dir diyebiliriz. O dönem Koçgiri’lilerin kendi kendilerini yönetme iradesi de dâhil, meşru ve haklı talepleri vardır. Ankara merkezli hükümet, üniter-tekçi bir ulus devlet kurma arayışlarına paralel olarak, Koçgiri’liler üzerinde baskıyı artırmaya yönelir. Koçgiri’lilerin meşru ve haklı taleplerini müzakere etmek yerine; bölgeye askeri hareketler düzenlenmeyi planlar ve 1920 yılında itibaren bölgeye mühimmat yığınağı yapmaya başlar. Yapılan hazırlıklar sonucunda Gazi Mustafa Kemal’in başkanlığındaki Ankara Hükümeti Merkez Ordusu, kumandanı olarak Sakallı Nurettin Paşa’yı ve çete reisi Topal Osman’ı görevlendirir. Ve 6 Mart 1921 tarihinde Koçgiri üzerine ‘tedip ve tenkil’ operasyonları başlatılır. Ankara hükümetinin verdiği sınırsız yetkilerle, Sakallı Nurettin Paşa ve Topal Osman’ın komuta ettiği ‘tedip ve tenkil’ operasyonları sonucunda yüzlerce Koçgirili katledilir. Çok sayıda köy yakılır, yıkılır ve malları-mülkleri yağmalanır ve 21 Haziran 1921 tarihinde ‘tedip ve tenkil’ operasyonları sonlandırılır.
Bu süreçte yoğun gelişmeler yaşanır. Ankara Hükümeti (TBMM) ile İtilaf Devletleri arasında Lozan Barış Konferansı’nın toplanması kararlaştırılır. İtilaf Devletleri, Lozan Barış Konferansı’na hem Ankara Hükümeti’ni hem de Osmanlı (İstanbul) Hükümeti’ni davet eder. İstanbul Hükümeti de bu konferansa katılmak isteyince Ankara Hükümeti bu durumu kabul etmez. İtilaf Devletleri’nin Lozan Barış Konferansı’na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcilerini de çağırmaları üstüne, Gazi M. Kemal, 1 Kasım 1922 tarihinde toplanan TBMM’de bir konuşma yapar ve bu konuşma da Saltanat’ın kaldırılmasını gerektiğini söyler. Ve aynı gün Çıkarılan 308 numaralı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Hukuku Hâkimiyet ve Hükümraninin Mümessili Hakikisi Olduğuna Dair” kararı ile saltanatla hilafet birbirinden ayrılıp saltanat kaldırılır. Böylece İstanbul hükümetinin hukuki varlığına da son verilmiş olunur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Saltanat makamının kaldırılmasıyla Padişahlık sıfatı kalkan Mehmet VI (Vahdettin), Saltanatsız bir hilafet makamını kabul etmeyeceğini söyler. Bu süreçte gelişen birtakım olaylarla birlikte hürriyet ve yaşamının tehlikede olduğunu düşünerek 17 Kasım 1922 tarihinde İngiliz Komutanlığına başvurarak, İngiliz Malaya Zırhlısı ile İstanbul’dan ayrılır. Bu gelişmeyle de Hilafet makamı boşalmış olur. Hilafet makamının boşalması üzerine Ankara Hükümeti, Abdülmecit Efendi’den bazı konularda teminat alır. Halife seçimi konusunda TBMM’de bazı tartışmalar olur ve karşılıklı görüşmeler yapılıp mesele bir karara bağlanır. 18 Kasım 1922 tarihinde Abdülmecit Efendi halife olarak seçilir. Bu karar Ankara Hükümeti temsilcisi Rafet Paşa tarafından İstanbul’da bulunan Abdülmecit Efendi’ye bildirilir. 24 Kasım 1922 tarihine denk gelen Cuma günü İstanbul’da bir biat merasimi yapılır. Biat merasimine TBMM tarafından Meclisten seçilmiş on dokuz kişilik bir heyet katılır. Tören sırasında TBMM’nin intihap mazbatası Abdülmecit Efendi’ye teslim edilir. Abdülmecit Efendi, Osmanlı Halifeliğine resmen son veren 431 Sayılı Kanun’un kabul edildiği 3 Mart 1924 tarihine kadar “halife” unvanını taşır.
Bilindiği gibi daha önceden Ankara Hükümeti (TBMM) ile İtilaf Devletleri arasında Lozan Barış Konferansı’nın toplanması kararlaştırılmıştı. Bu toplantıya katılacak Türk Heyeti, TBMM’nin üyeleri arasından seçilir. Türk Heyeti’nin Başkanlığına da Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda gösterdiği başarıdan dolayı İsmet Paşa (İNÖNÜ) getirilir. Lozan Barış Konferansı 20 Kasım 1922 tarihinde İsviçre’nin Lausanne (Lozan) kentinde toplanır. Lozan Barış Konferansı’nda başta Osmanlı Borçları, boğazlar ve Musul sorunu olmak üzere birçok konu görüşülür. Konuşulan kimi konular üzerinde anlaşma sağlanamaz ve 4 Şubat 1923 tarihinde görüşmeler kesintiye uğrar. Yapılan diplomatik görüşmeler sonucunda kesintiye uğrayan konferans, 23 Nisan 1923 tarihinde tekrar toplanır ve görüşmeler devam eder. 24 Temmuz 1923 tasrihinde de Lozan Antlaşması imzalanır. Lozan Antlaşması 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girer. Bu antlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Sevr Antlaşması da yürürlükten kalkar.
Lozan Antlaşması’nın ardından TBMM’de en çok tartışılan konuların başında yeni kurulacak olan devletin niteliğinin ne olacağıyla sorunuyla ilgilidir. Gazi M. Kemal, devlet başkanı sıfatıyla 28 Ekim 1923 akşamı Çankaya’da İsmet İNÖNÜ ve kimi arkadaşlarını toplantıya çağırır ve bu toplantıda “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” der. Toplantının devamında İsmet İNÖNÜ’yle, devletin niteliğinin Cumhuriyet olduğunu saptayan bir yasa tasarısı hazırlar. Hazırlana tasarı kısaca şöyledir: “Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır. Türkiye Devletinin hükûmet şekli Cumhuriyet’tir.” Ertesi gün yani 29 Ekim 1923, Pazartesi günü Gazi Mustafa Kemal, milletvekilleri ile görüşür, Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı grubun bilgisine sunar. Grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.00’de TBMM Genel kurul toplantısı başlar ve “Cumhuriyet” önergesi genel kurulun (TBMM’nin) onayına sunulur. Meclis önergeyi saat 20.30’da oybirliğiyle kabul eder. Böylece, Türkiye devletinin yönetim biçimi “Cumhuriyet”, adı ise “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” olarak belirlenir ve milletvekillerinin alkışları ve “Yaşasın Cumhuriyet” nidaları ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edilir. Cumhuriyet’in ilan kararından sonra da kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı seçimine geçilir. Meclis, Gazi M. Kemal’i Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı olarak oybirliğiyle seçer. Bu karar ise halka ilk kez 30 Ekim 1923 tarihli Anadolu’da Yeni Gün gazetesinde “Büyük Millet Meclisi Şekl-i Hükümetimizi Tespit Eden Teşkilat-ı Esasiye Tadilatını Kabul ve Türkiye Cumhuriyetini İlan Eylemiştir” manşetiyle duyurulur.
Cumhuriyet’in İlan Edildiği 29 Ekim 1923 Tarihinden Sonraki Gelişmelerim Kısaca Özeti:
Aynı tarihte İsmet İnönü tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hükümeti kurulur. Bu tarihten itibaren Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in liderliğindeki ve İsmet İnönü’nün hükümet başkanlığındaki Cumhuriyet idaresi, belirlenen sınırları içinde (“Türk- Sünni-Hanefi-İslam”) bir ulusal kimlik ekseninde kendini kurumsallaştırmaya yönelir. Bu eksende etnik ve inançsal alanda büyük bir çeşitlilik gösteren Türkiye’nin toplumsal yapısı, “tek ulus, tek inanç, tek millet ve tek din” denilerek “Türk üst kimliği” adı altında, Tüm kimliklerin “Türk-Sünni-Hanefi-İslam” bir potada eritilme sürecine gidilir. 3 Mart 1924 tarihinde “eğitimde birliği sağlamak gerekçesiyle” Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılır. Aynı gün kabul edilen yasayla Halifelik ve Şeriye Bakanlığı kaldırılır. Şeriye Bakanlığı’nın yerine tek tipleştirmeye uygun bir şekilde Gazi Mustafa Kemal’in emriyle 429 Sayılı Kanunla Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak kurulur. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi, kuruluş kanunu olan 429 Sayılı Kanun’da; “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilir.
Açıkçası bu kanundaki görev tanımı ifadesiyle Şeyhülislam’ın dininden “Diyanet’in dinine” geçilir ve kurucu irade tarafından Diyanet’e, toplumun dinsel alanda tek tipleştirilmesi görevi verilir. Devletin bir kurumu olan Diyanet, kendisine verilen görev gereği ta başından beri tek tipleştirme aygıtı olarak çalışmaya başlar. O günden bu güne Diyanet kuruluş misyonu (görevi) gereği, Cami, namaz, ramazan orucu, sahur ve iftar gibi tüm “İslam’i” ritüelleri, Türkiye’nin dinsel gerekleri olarak yaygınlaştırdı. Oysaki bütün bunlar “Alevi inanç (öğretisinde)” sisteminde olmayan şeylerdi. Yine Diyanet kanunu çerçevesi içerisinde 442 Sayılı Köy Kanunu çıkartılır ve 7 Nisan 1924 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer. 442 Sayılı Köy Kanunu Madde: 2’de Köyü tanımlarken ilk sırada Cami sayılır. Köy Kanunu Madde: 2 – “Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil ederler.” Bu tarihten itibaren de bu kanun Maddesi’ne dayanılarak “Alevi” Köylerine Cami yapılır. Ne yazık ki, “Alevi Köylerine Cami” yapılma sorunu günümüzde de güncelliğini korumaktadır.
Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı ve Halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte, 1921 Anayasa’sının, “yeni Türkiye’nin” ihtiyaçlarına cevap veremeyeceği gerekçesiyle “dönemin aydınları” yeni Anayasa ile ilgili görüş ve düşüncelerini dile getirirler. Yeni Anayasa çalışması için II. Meclis tarafından bir Anayasa Komisyonu kurulur. Komisyon Başkanlığına Muğla Mebusu Yunus Nadi, Raportör’lüğe de Çanakkale Mebusu Celal Nuri (İleri) getirilir. Komisyonun geri kalan üyeleri de “Gazi Mustafa Kemal’e bağlı” isimlerden oluşur. Yeni Anayasa (1924 Anayasası) ile ilgili tartışmalar yoğun bir şekilde yapılır. Devamında Komisyon tarafından hazırlanan 1924 Anayasası Meclis’e sunulur. Meclise sunulan 1924 Anayasa’sı; 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilip, 25 Mayıs 1924 tarihinde yürürlüğe girer. 1924 Anayasası “Madde 1’de “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” Madde 2’de “Türkiye Devletinin dini İslam’dır, resmî dili Türkçe’dir, makarrı (yönetim merkezi-başkenti) Ankara şehridir” denilir. 1924 Anayasa’sının kabul edilmesiyle birlikte, 1921 tarihli Teşkîlât-ı Esâsiye Kanunu (1921 Anayasa’sı) yürürlükten kalkar.
Peş peşe çıkartılan kanunlar ve yapılan Anayasanın kabulüyle birlikte, 8 Eylül 1925 tarihinde Islahat Encümeni adıyla bir kurul oluşturulur. Bu kurulun Başkanlığını da Dönemin Başbakanı (3 Mart 1925- 1 Kasım 1937- 12 yıl, 243 gün) İsmet İNÖNÜ yapar. Bu kurulda bulunan üyeler tarafından Şark Islahat Raporu (Şark Islahat Planını için tavsiyeleri içeren rapor) hazırlar. Adliye Vekili Mahmut Esat BOZKURT ve Üçüncü Ordu Kumandanı Kazım ORBAY’dan oluşan Şark Islahat Kurulu’nun hazırladığı “Şark Islahat Planı Hazırlanmasına” dair “çok gizli” damgalı Kararname; Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in imzasıyla Bakanlar Kurulu’na sunulur. Toplamda 17 Madde’den oluşan Şark Islahat Planı; 24 Eylül 1925 tarihinde de Türkiye Büyük Millet Meclisin de kabul edilerek yürürlüğe girer. Dönemin Başbakanı İsmet İNÖNÜ, 27 Nisan 1925 tarihli Vakit Gazetesinde yayımlanan röportajında; “Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları behemehâl Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı (unsurları) kesip atacağız. Vatana hizmet edecekler de arayacağımız evsaf (nitelikler) her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır” diyerek, bu kanunun amacını da kısaca bu şekilde açıklamış olur. Şark Islahat Planı uyarınca da 1927 yılında Umumi Müfettişlikler kurulur. Kurulan bu Umumi Müfettişlikler fiilen 1948 yılında, hukuken de 1952 yılında sona erer.
Gerçek manada, Demokratik Laik bir Cumhuriyet’ten yana olan “Alevilerin koşulsuz desteğiyle” kurulan “Cumhuriyet rejimi” kurulduktan kısa bir süre sonra dönemin devlet idarecileri ilk iş olarak “Aleviler” üzerinde baskılarını yoğunlaştırır. 30 Kasım 1925 tarihinde çıkarılan Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına dair 677 Sayılı Kanun çıkartılır. Başta Alevi-Bektaşilerce çok önemsenen Hace Bektaş Dergâhı olmak üzere tüm Alevi-Bektaşi Dergâhları (gericilik yuvaları suçlamasıyla) bu kapsam içine alınarak yasaklanıp kapatılır. Bu yasaklamalara ilaveten Alevi-Bektaşi Yol önderleri, Dede, Baba ve Çelebi gibi unvanlar, üfürükçülükle ve falcılıkla eşdeğer görülüp yasaklanır. Adeta II. Mahmut’un 1826’da yaptıkları tekrarlanır. Bu yapılanlar adaletsizlikler de “ilerleme-çağdaşlaşma” girişimi ve ‘laikliğin’ gereği olarak topluma sunulur.
1925’lerden başlayarak; “Alevilere” yönelik asimilasyon ve manipülasyon (güdümleme) politikaları son derece planlı ve programlı bir şekilde devreye konulur. Cemler basılır, insanlar tutuklanır. 1930’lu yıllarda devlet yönetiminde bulunan kimi yöneticiler, açık bir şekilde ırkçı ve faşizan söylemler de bulunurlar. Dönemin Başbakanı İsmet İNÖNÜ bir demecinde şunları söylüyor: “Bu ülkede sadece Türk Ulusul ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.” Yine dönemin Adalet Bakanı (1924–1930) Mahmut Esat BOZKURT, 1930 yılında yaptığı bir konuşma da şöyle diyor: “Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir hakları vardır: hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler…” İnsan haklarına aykırı bu yaklaşım, devletin ta başta öngördüğü bir şekilde “tekçilik” kalıbı içine girmeyen herkesi, kendi tarihsel (kadim) yurdunda yabancı hale gelmesini beraberinde getirdi. Yıllarca yaşanan birçok sıkıntının ve gözyaşının temelini (kaynağını) bu anlayış oluşturdu. Günümüzde yaşadığımız sorunların en başında yer alan Zorunlu din dersleri ve de asimilasyon ve dönüştürme amaçlı ortaya konulan politikalar dâhil birden çok sıkıntının ana kaynağını bu tekçi-inkârcı anlayıştan kaynaklanıyor.
Öyle söylenenin ve düşünülenin aksine Cumhuriyet’in ilk yüz yılında, “Aleviler” açısında özgürlük alanlarında ve eşitlik yurttaşlık konularında köklü bir değişiklik yaşanmadı! Osmanlı’da “katli vacip” denilerek haklarında fetvalar ve hükümler çıkartılıp, fermanlar yayınlanan, bilimi, ışığı ve sevgiyi kendilerine şiar edinen, her türlü tercih ve farklılığın insanın doğuştan gelen ve anasının ak sütü gibi hakkı olduğunu kabul eden “Aleviler”, Osmanlı döneminde olduğu gibi 100 yıllık Cumhuriyet döneminde de inkâr, baskı, sürgün, asimilasyon ve manipülasyon (hileyle yönlendirme) politikalarıyla karşı karşıya kaldılar. Dışlandılar, ötekileştirildiler ve katliamlarla karşı karşıya kaldılar. Dersim’de (1937-1938 yıllarında) uçaklarla bombalanarak, kurşuna dizilerek ve mağaralarda zehirli gazlarla zehirlenerek katledildiler. Toplum önderleri, hukuksuzca (Elazığ’da) yargılanarak idam edildiler. On binin üzerinde insan (can), çocuk- kadın-yaşlı denmeden yerlerinden-yurtlarından edilerek sürgüne yollandılar. 6 Ağustos 1938’de Zine Gediği (Dersim, Erzin-can arası) denilen bölgede kurşuna dizilerek katledildiler. İlerleyen yıllarda, 2 Haziran 1966’da Muğla–Ortaca’da, 11 Haziran 1967’de Maraş-Elbistan’da, 1968’de Malatya-Hekimhan’da, 1 Mart 1971’de Hatay-Kırıkhan’da saldırıya uğradılar. 17-20 Nisan 1978’de Malatya’da, 4 Eylül 1978’de Sivas’ta, 19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta, 28 Mayıs-10 Temmuz 1980’de Çorum’da, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta, (1990’lı yıllar faili meçhullerin sıkça yaşandığı yıllardır) 12 Mart 1995’te İstanbul-Gazi Mahallesi’nde ve 14-15 Mart 1995’te İstanbul-Ümraniye’de katledildiler. Bütün bu katliam-sürgün ve baskılar “Alevi toplumunun” hafızasında ciddi ve derin tahribatlar yaratı.
Yukarıda da görüldüğü gibi Cumhuriyet döneminin devlet idarecileri 1924’ler de başlayarak “tek din ve tek millet” anlayışının dışında kalan bütün kimliklere ve inançlara yönelik toplumsal mühendislik projesinin bütün verilerini son derece planlı, programlı bir şekilde ortaya koyup uyguladılar. Açıkçası ortaya konup, uygulanan bu politikalar neticesinde “Alevi’lerin” büyük bir çoğunluğu kimliksel olarak yok oluşu (öğretiyle bağın kopmasını), Cumhuriyet döneminde derinlikli bir şekilde yaşadılar. Bu derinlikli yaşama neticesinde yine “Alevi’ler”in büyük bir çoğunluğu, yaşanılan bütün bu baskı ve katliamlardan dolayı daha düne (son 20 yıl) kadar bulundukları (oturdukları apartmanda ve iş yerlerinde) ortamlarda kendilerini gizlemek zorunda kaldılar. Günümüz de “Alevi’lerin”, üzerinde durarak neden ve niçin diyerek sorgulaması gereken en önemli konulardan biri de budur diyebiliriz…
Sonuç olarak: bir asırdır devem edip gelen ve içinde yaşadığımız dönemin (günümüz) sorunlarının ana kaynağını toplumsal mühendislik projesiyle ortaya konulan ve uygulanan tekçi, inkârcı, yasakçı, baskıcı, asimilasyoncu ve manipülasyoncu (güdümlemeci) politikalar oluşturuyor. Gerçek böyle iken, “Alevi’lerin” büyük bir çoğunluğu, bir asırdır adaletsiz bir gerçekle yaşıyor ve bu adaletsiz gerçekle yüzleşmek istemiyor. Kendileri açısından sanki bütün bu olumsuzluklar (baskı, inkâr, katliam ve asimilasyon) olmamış ve yaşanmamış gibi davranıyor. Yaşamakla da kalmıyor, konuşulmasını dahi istemiyor. Evet, yüzleşmek istemiyor, olmamış gibi davranıyor ve konuşulmasını dahi istemiyor; çünkü büyük oranda olay ve olgulara bakış açımızı resmi tarih tezleri ve algı operasyonları belirledi.
Geldiğimiz noktada olay ve olgulara bakış açımızı belirleyen resmi tarih tezinin etkisinden bir an önce kurtulup, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını yaşadığımız bu zamanda; Cumhuriyet’in birinci yüzyılıyla yüzleşmenin tam zamanıdır! Yüzleşelim ki, bizim dışımızda her hangi bir kimse, her hangi bir Parti ya da her hangi bir kurum bizi tanımlamasın. Yüzleşelim ki, son yıllarda ve son günler yeni bir varyantla ortaya konulan asimilasyon ve manipülasyon (güdümleme), dönüştürme oyunlarına açık bir şekilde karşı çıkabilelim. Yüzleşelim ki, ikrar ve rıza esasına dayanan Hakikat Yol’u (Alevilik) hiçbir dinin mezhebi ve yorumu değildir diyebilelim. Kısacası bir asırdır yaşadığımız birden çok sıkıntının ana kaynağını oluşturan tekçi-inkârcı anlayışla yüzleşelim ki, ileriye dönük, düzgün ve sağlıklı bir şekilde yol alabilelim. Aksi halde, ileriye dönük, sağlıklı ve isabetli bir şekilde yol almamız mümkün olmayacaktır…
Sevgiyle. Aşk ile.
EKLER:

Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk üyeleri: (Tarih 20 Ocak 1921 – 20 Nisan 1924) Birinci Meclis’in açılışını gösteren (ait) görüntüler.

Türk Lozan Konferansı Delegasyon Heyeti: Oturanlar Arasında Soldan Sağa Birinci Reşit Saffet Atabinen, Ayakta Soldan İkinci Yahya Kemal Beyatlı! Lozan Barış Konferansı’nda Türkiye’yi Dışişleri Bakanı, Edirne Mebusu İsmet İnönü, Sağlık Bakanı ve Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur ve Trabzon Mebusu Hasan Saka temsil etmişlerdir.

18 Mart 1924 tarihinde çıkartılan 442 Sayılı Köy Kanunu Kararnamesi: Diyanet İşleri Reisliği (Başkanlığı) ile yetinmeyen kurucu irade tarafından 18 Mart 1924 tarihinde 442 sayılı Köy Kanunu’nu çıkarılır. 442 Sayılı Köy Kanunu; Madde 02 – “Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi ortak malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil ederler” deniliyor. Yani yurttaşların tümü (%99) Müslüman denilerek bu kanunun köy tanımında Cami en başta sayılıyor.

Çıkartılan 429 Sayılı Diyanet ve 442 Sayılı Köy Kanunu’nun ardından, 30 Kasım 1925 tarihinde 677 Sayılı Kanun çıkartılır. Üsteki resim bu kanunun belgesidir! Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile bazı Unvanların Men ve İlgasına dair 677 Sayılı Kanunla Alevi Dergâhları yasaklanıp kapısına kilit vurulur. Varlıklarına el konulur.

Dersim Katliamının işlendiği dönem tek parti dönemidir. M. Kemal Atatürk bir Partinin (CHP) Genel Başkanıdır. Aynı zamanda devlet Başkanıdır yani Reisicumhurdur. İsmet İnönü 1937’nin Başbakanıdır, Celal Bayar ise 1938’in Başbakanıdır! Sözlü anlatımlarda 1937-1938’de Dersim’de 40 bin ile 50 bin arası insanın katledildiği söylenir. Dördüncü Umum Müfettişlik Gizli Raporuna göre; Dersim’de 13 bin 806 sivilin öldürüldüğü yazmaktadır. 6 Ağustos 1938 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla da, 32 İl’e toplam 2907 aile, 14441 insan sürgün edilmiş! Sürgün edilen bu 14441 insan (can), “bir köye, bir hane” denk düşecek şekilde dağıtılmış ve zorunlu ikamet ettirilmiş.

Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk, 12 Haziran 1937 tarihinde Trabzon’da kendisine tahsis edilen köşkte (Trabzon Atatürk Köşkü), harita üzerinde Dersim’e yönelik olarak yapılması kararlaştırılan askeri harekâtın planlarını da yapmış. Haritanın üzerinde Dersim Soykırımı esnasındaki askeri taktikler Atatürk tarafından kurşun kalemle bizzat çizilmiş. Elazığ ve Erzincan’ında kurşun kalemle işaretlendiği haritada, Tunceli’deki işaretleme ve çizimlerin yoğunlukta olduğu görülüyor. Haritanın altında yer alan tabelada “Dersim (Tunceli)’de zuhur eden isyanda askeri durumu gösteren taktik işaretler bizzat Atatürk tarafından çizilmiştir” yazmaktadır.

Dersim’de ordunun yakıcı ve boğucu gaz kullandığına dair belge! Bu belge, Dersim Katliamı döneminde Malatya Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil’in, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla yaptığı röportajda söylediklerini teyit ediyor. Çağlayangil’in “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi” sözlerini (itiraflarını) destekleyen bu belgeyle Dersim katliamında yakıcı ve boğucu gaz bombaları kullanıldığına dair ilk somut kanıtlar ortaya çıkmış oldu.

Yakın tarihe baktığımızda “Koçgiri’den (1921) günümüze” tarih adeta Aleviler açısından bir katliamlar tarihidir. 19–26 Aralık 1978 tarihleri arasında canice işlenen Maraş katliamında resmi rakamlara göre 111, katliamın tanıklarına göre ise 150 insan (Can) yakılarak, kesilerek kurşunlanarak ve işkence edilerek katledilir, 1000’in üstünde insan (Can) yaralanır. Alevilere ve solculara ait 552’ ev, 289 işyeri yakılıp-yıkılarak tahrip edilir. Katliamın ardından “Alevi’lerin büyük bir çoğunluğu Maraş’ı terk eder.

Çorum katliamı, o dönem ülke genelinde işlenen siyasal cinayetlerden, 1 Mayıs 1977 Taksim ve Aralık 1978 Maraş vb. katliamlarından ayrıştırarak değerlendirilemez. Bu katliam, emperyalist güçler ve ülkemizdeki yerli işbirlikçilerin ortak planları ve eylemleridir. 27 Mayıs’ta başlayıp 6 Temmuz’a (1980) kadar süren katliamda 57 Alevi, Solcu, Devrimci, Emekçi insanımız (Canımız) katledildi. 200’ün üstünde canımız yaralandı; Yüzlerce iş yeri ve ev tahrip edilerek yakıldı, yıkıldı. Çorum’da tam bir vahşet yaşandı.

Dönemin Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yöneticileri tarafından Sivas’ta, 1–4 Temmuz 1993 tarihlerinde Pir Sultan Abdal etkinliklerinin dördüncüsü düzenleniyor. Programın bir bölüme de Madımak Otelin de yapılıyor. Saldırganlar, Oteli kuşatıp, gaz ve benzin dökerek sloganlar eşliğinde Otel’i ateşe verdiler. Tarihin en vahşi katliamlarından biri olan Sivas Madımak Oteli katliamını TV kameraları eşliğinde bizlere ve tüm dünyaya canlı yayınlarla izlettirildi. 2 Temmuz’da insanlık düşmanı caniler tarafından Madımak Otel’i katliamında ikisi Otel çalışanı olmak üzere 35 Can’ımız katledildi, 60’ın üzerinde Can’ımız da ağır yaralı olarak kurtuldu…

12 Mart 1995 tarihinde Pazar günü akşam saatlerinde İstanbul – Gazi Mahallesi’nde 4 kahvehane ve 1 pastane aynı anda kimliği belirsiz kişilerce bir taksiden otomatik silahlarla açılan ateşle tarandı. Yapılan bu saldırılar sonucu Halil Kaya adlı isimli bir büyüğümüz yaşamını yitirdi, 5’i ağır olmak üzere 25 kişi (Can) yaralandı. Yapılan bu saldırıların ardından ertesi gün çok sayıda “Aleviler”, Gazi Mahallesi’nde toplandı ve Emniyet kuvvetlerinin olaya geç müdahale ettiklerini öne sürerek polis karakoluna yürüdü. 3 gün süren saldırılar neticesinde 7’si polislerin silahından çıkan kurşunla olmak üzere 22 Can yaşamını yitirdi, onlarca Can’da yaralandı. 15 Mart 1995 Çarşamba günü olayların sıçradığı İstanbul’un Ümraniye ilçesinde 5 kişi (Can) yaşamını yitirdi, 20’den fazla kişi de (Can’da) yaralandı.
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
1- Baki Öz, Alevilik İle İlgili Osmanlı Belgeleri, Can Yay, 1997.
2- Cemal Şener, Yayına Hazırlayan, Ahmet Hezarfen Osmanlıca’dan çeviren, Karaca Ahmet Sultan Derneği Yay, Yayın No: 10, Osmanlı Arşivi’nde Mühimme ve İrade Defterlerinde Aleviler-Bektaşiler, Ekim 2002 İstanbul.
3- Müneccimbaşı Ahmet Dede- Müneccimbaşı Tarihi, Haz. İ. Erünsal, Tercuman Yay. C: II, S, 456–457.
4- Çetin Yetkin, Etnik ve Toplumsal Yönleriyle Türk Halk Hareketleri ve Devrimler,1. Basım 1974, Cilt I,
5- İsmail H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi Cilt. III, Bölüm I.
6- İpek Çalışlar, Hanedandan bir Sultan: Sabiha, Yapı ve Kredi Yayınları, (PDF),
7- Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin. Sayfa 128, Pozitif Yayınları, Kasım 2012.
8- Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri. (1917–1938) Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, 1964.
9- Hasan İzzetin Dinamo, Kutsal İsyan, Cilt 2, İstanbul 1990.
10- 1-Ahmet Mumcu, Tarih açısından Türk Devriminin temelleri ve gelişimi, İstanbul: İnkılâp, 2000.
11- Nutuk, alt bölüm “Sivas’ta genel bir millî kongre toplama kararı”, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1987.
12- M. Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, 1. Cilt, Kültür Ofset, Ankara, 1993.
13- https://ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/I9.pdf
14- https://www.hacibektas.bel.tr/web/ataturkun-hacibektasa-gelisi.
15- https://atamdergi.gov.tr/tam-metin/179/tur.
16- http://uyg.tsk.tr/ataturk/milli_mucadele/SEVR_BARIS.asp
17- https://tr.wikipedia.org/wiki/ Teşkîlât-ı Esâsiye Kanunu (1921)
18- Celalettin Can | “Halkçılık Beyannamesi” (7). Independent Türkçe. 21 Eylül 2020.
19- Koçgiri Halk Hareketi, Komal Yay, İst.1992.
20- Hıdır Göktaş, Kürtler İsyan-Tenkil, Alan Yay,1991.
21- Baki Öz, Belgelerle Koçgiri Olayı, 1999.
22- Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, 1915.
23- https://www.malumatfurus.org/vahdettin-ingiliz-zirhlisi/
24- Vikipedi, özgür ansiklopedi, Abdülmecid Efendi.
25- https://johschool.com/?mod=makale_tr_ozet&makale_id=24911
26- https://www.malumatfurus.org/vahdettin-ingiliz-zirhlisi/
27- https://www.darussafaka.org/hakkimizda/cemiyet/tarihimizde-bu-ay/temmuz/24-temmuz-1923-lozan-baris-antlasmasi-
28- https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/608/Cumhuriyet’in ilanı.
29- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/77429#:~:text=Nihayet
30- https://www.diyanet.gov.tr/es-
31- https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.442.pdf, köy kanunu.
32- https://www.istdergi.com/tarih-belge/tarihi-surecte-1924-anayasasi /
31- Mehmet Bayrak, Kürtlere Vurulan Kelepçe, Şark Islahat Planı, Öz-Ge Yayınları, Ankara, 2013.
33- https://www.avrupademokrat9.com/devletin-gizli-kurt-anayasasi-1925-sark-islahat-plani/
34- 27 Nisan 1925 tarihli Vakit Gazetesi, Başbakan İsmet İNÖNÜ’nün yayımlanan röportajı.
35- https://www.add.org.tr/wp-content/uploads/2022/06/Tarikatlar-Kapatilmisti-677-Sayili-Devrim-Kanunu.pdf
36- 31 Ağustos 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi, dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün konuşması.
37- 19 Eylül 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi, dönemin Adalet Bakanı M. Esat Bozkurt’un konuşması.
38- https://www.ihd.org.tr/dersim-soykirimi-ile-yuzlesmek/
39- https://www.bbc.com/turkce/haberler/2011/11/111123_dersim
40- https://m.bianet.org/kurdi/insan-haklari/118423-dersim-i-aldim-da-ediyom-ezber.
41- Mete Göktürk, Yakın Tarihimizin Utanç Sayfaları, Siyam Kitap, 2015.
42- Aziz Tunç, Maraş Kıyımı Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi, Belge Yay, 2011.
43- Aziz Tunç, Beni Sen Öldür, Maraş 1978, Fırat Yayınları, 2015
44- 5 Temmuz 1980 tarihli Cumhuriyet Gazetesi ve 23 Temmuz 1980 tarihli Çorum Gazetesi.
45- Gazi Eke, Yaz Mevsiminde Katliam ve Direniş, Nitelik Kitap Yayınevi.
46- İbrahim Satılmış, Barikatlar Düşerken, Hazırlayan Oktay Duman, Ozan Yayıncılık.
47- Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, 1915.
48- Pir Sultan Alevi Kültür Derneği Arşivi.
49- Sivas Kitabı, Edebiyatçılar Derneği Yayını.
50- https://bianet.org/haber/sivas-katliami-nin-21-yili-156888.
51- 5- http://tr.wikipedia.org/wiki/ Gazi Mahallesi Olayları.
52-https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/gazi-mahallesi-katliami-ne-zaman-oldu-olaylar-nasil-basladi-iste-anbean-yasananlar-.
Mehmet KABADAYI.
İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com