“İnsan İki Can Bir Bedenden Oluşur” Geleneksel Alevilik yitirildi mi? Yoksa yabancılaşma ayağından yakalanarak, yanlış mı güncellendi? Soru yaşamsal: Bu noktada yapılacak yanlış değerlendirmeler, yazılı kültüre-yazılı kültür kimliklerine düşman bir Aleviliği filizlendirecektir bu kesin.
Kır koşullarının çözülmesiyle Alevi tarihi, en keskin kırılmasını yaşadı: Geleneksel üretim koşullarından kopup gelen Aleviler, modern toplum koşullarına taşınınca, kendilerini ve Aleviliği güncelleyemediler. Uzun dönem kapalı yaşayan toplulukların, yazgısıydı bir bakıma bu. Yeraltından yerüstüne çıkınca, inanç ve kültürlerini korumakta ve modern yaşama uyarlamakta zorlandılar.
Alevi felsefesi, öz bakımından tekçi-materyalizmi temel alır: Nedir materyalizm? Materyalizm, her şeyin varlık nedeninin madde olduğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin, maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, neden durumundaki hiçbir metafiziksel kavramı kabul etmeyen felsefi bir kuramdır; bir diğer deyişle madde, var olan tek tözdür. Yani beden, can ve ruh ayrı değil bir bütündür. Tekçi-materyalizmin bu açılımı, metafiziğin selametine indirilmiş bir darbe oldu. Bu gerçeklikle kendini güncelleyemeyen Aleviler, günümüzde bir karşı-darbe hazırlığındalar bunu da bilelim: Artık, sisteme hakikati söyleme cesareti olarak tanımlayabileceğimiz konuşma özgürlüğü, kamusal alandan çekildi.
Bunun bir açılımını verelim: Canı ve bedeni doğa yaratır; daha doğrusu beden, canın eylemli halidir ya da bu eylemin sonucudur. Demek ki her nefes aldığımızda can, kendini yakarak bedeni üretir, kendi evini yapar.
Ruha gelince ruh, insanlığın kültürel bir kazanımıdır; demek ki ruhu yaratan insandır, insan türünün kolektif bilinçaltıdır demek daha doğrudur belki de. Kültürel araçlar yoluyla taşınan, güncellenerek kesintisizliği sağlanan, bilinçsiz anılar toplamıdır. Vahdet-i mevcutçu felsefede, deneyimin kendisi bilinçtir; yaşam, yaşam deneyimlerinin toplamıdır. Deneyim yoksa yaşam da yoktur. Deneyim, bir nesnel iletişimdir-ilişkidir: Öyleyse bilinç, dışarıda gerçekleşmektedir. Beyin dışarıda gerçekleşen bilinci kotlamakla, kaydını uygun yere düşmekle yükümlüdür; oluşan bilinç, sıkça kullanılacaksa kaydını zihne, yani belleğe düşer. Sıkça kullanılmayacaksa, zihin dışına, bellek dışına yani bilinç dışına kaydeder. İşte zihin dışına, bellek dışına yani bilinç dışına kaydedilen bilinç birikimi ruhu oluşturur. (1)
Tasarımın mantığı gereği insan, iki can bir bedenden oluşur: Beden, biyolojik can (yaşam enerjisi) ve kültürel can (ruh). Tekçi-materyalizm gereği, teklikte üçlük-üçlükte teklik bir yasadır ve aynı öze sahiptir. Bu açılım, her Alevinin düşünce yapısının temelini oluşturur.
İnsan, canını dışarıya taşıyamaz ama ruhunu taşıyabilir; çünkü can taşınınca ölüm gerçekleşir, ruh taşınınca böyle bir şey olmaz. İşte felsefi yabancılaşma, ruhun dışarıya taşınmasıyla başlamıştır: İnsan, ruhunu dışarıya taşımış ancak ondaki yaratıcılığı görünce, bu benim içimden çıkmış olamaz demiş, olsa olsa varlık dışından gelen kutsal bir esindir yargısına taşımış kendini. Böylece dışarıya taşınan ruh, bize hükmeden bir Kutsal olarak yapılanmaya başlamış. Konuşan Kutsal olan insan, yapılanan bu Kutsal’ın kulu olup çıkmış. Bu nedenle Aleviler böylesi bir Kutsal’a ateistir. Alevilerin Kutsal’ı yaratıcı değil, üreticidirr; tüm şeylerin içinde bulunduğu yaşamın kendisidir. (2)
KAYNAKÇA
(1) Korkmaz, Esat; Alevilikte Devriye Tasamı ve Zamanda Yolculuk, Demos Yayınları, İstanbul- 2019, 85-94 arası ve 103-105 arası; Manzotti, Riccardo- Parks, Tim; Zihnin Ucu Bucağı/ Bilinç ve Dünya Bir midir? -Çev.: Metis, İstanbul- 2018, s, 14-15/ 18-23 arası/ 48-55 arası/ 82-85 arası/ 88-89/ 162”; Derleyen: Sarıcan, Batuhan; Bilincin İzine Rastlandı mı? / Cumhuriyet, Bilim ve Teknoloji, 16 Şubat 2019, s, 14
(2) Korkmaz, Esat; Hiçlik ve Kuantum, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul- 2017, s. 241-242; Fransez, Moris; Spinoza’nın Tao’su/Akıllı İnançtan İnançlı Akla; Yol Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.; İstanbul- 2004, s, 127-135 arası; Feuerbach, Ludwig; Geleceğin Felsefesi-Çev.: Oğuz Özügül-; Say Yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul- 2012; s, 92 ve 105.
Esat Korkmaz