8 Mart kutlandı, kutlanıyor, kutlanacak ama bir günlük göstermelik kutlamalarla ne kadınların hakları ödenebilir ne de kadınların hakkı olan eşitlik sağlanır
8 Mart dünyanın her yerinde bir şekilde kutlamalara konu oluyor. 8 Martı alanlarda kutlayan da var salonlarda kutlayan da. 8 Mart’ta kadınlara çiçek veren, karanfil dağıtan da hediyeler alan da var. Kimisi ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ diye kutlar kimisi sadece ‘Kadınlar Günü’ diye. Herkes bir şekilde kadınlar gününü kutlayıverir.
8 Mart’a kadınları hatırlayanlar 9 Mart’ta unutur
8 Mart’ta bir kadın duyarlılığı başlasa da 9 Mart’a her şey unutulur. Ne kadınların hakları ne erkeklerle eşitliği ne de 8 Mart’ın resmi tatil olma talebi her şey bir çırpıda yerini gelecek 8 Mart’ta sergilenecek kadın duyarlılığı merasimlerine bırakılır.
Aslında birçok şeyde olduğu gibi her şey göstermeliktir. Gerçek olan ise kadınların ezilmişliği, çektiği çile ve ikinci, üçüncü sınıf görülmesi, geriye itilmesi vs. Ne çalışan kadınların en küçük bir talebi ne ev kadınlarının en küçük bir derdi, hiç biri söz konusu edilmez bir sonraki 8 Mart’a kadar.
Kadınların derdi yine kadınlara bırakılır
Kadınların ne sorunları ne de talepleri gündem olur. Kadınların gündeme geldiği yerde ya şiddet ya taciz-tecavüz ya da hak gaspları vardır. Kadınlara yapılan haksızlıkların yaşandığı olaylarda da suçlanan yine kadın olur. Kadının uğradığı şiddet, taciz, tecavüz karşısında çektiği işkence değil de giydiği kıyafet çekiştirilir. Ne sorunun kaynağı erkek şiddeti ne o şiddete kaynaklı eden erkek egemen sistem üzerine bir çift laf edilmez. Kadının uğradığı haksızlığın faturası da yine kadına kesilir.
Kadınlara dayatılan hayat
Kadın baştan kabahatlidir, çünkü ona kadın olarak çizilen sınırları aştığı her yerde gördüğü her türlü muameleyi kendinde hak olarak gören bir toplumsal ön kabulün pençesindedir. Kadınsan şurada duracaksın, şöyle oturacaksın, şöyle giyineceksin, şunları şunları yapmak zorundasın. Bütün bunlara varsa itirazın göreceğin şiddet yanına kar kalacak vs. Çünkü kadınlara bu sınırları çizen erkek egemen sistem ve onların sahipleri bir günlüğüne göstermelik olarak kadınlara bir karanfil uzatıyor ve ertesi gün kadınların çektiği çile devam ediyor.
8 Mart’ın tarihçesi
Bundan yaklaşık 200 yıl öncesine gidelim, Amerika Massachussets’te Lowell pamuk fabrikasının kadın işçileri, ‘fabrika kızları’nın grevi, ardından 1889’da Londra’da ‘Kibritçi kızlar grevi’ kadınlar eşit iş eşit ücret için direnişte; aradan 200 yıl geçmiş ama hala pek değişen bir şey yok. Niye çünkü 200 yıl önceki zihniyetle bugünkü arasında özünde pek bir fark yok. Tabii ki kadınların mücadelesi, emeği, örgütlülüğü, dayanışması ile bu sistemden birçok hak koparıldı ama sistemin ana gövdesi olduğu gibi yerli yerinde.
İki yüzyıl sonra kadınlar yine eziliyor
1857’de ABD’nin New York kentinde dokuma işçisi kadınların, 10 saatlik iş günü, eşit işe eşit ücret talebi, 129 kadın işçinin yanarak can vermesinin üzerinden geçen onca zamana karşın değişen ne? Şuan tekstil atölyelerinde kadınların ne kadarı 8 saat çalışabiliyor?
129 kadın işçinin anısına ve kadın mücadelesinin kazanımlarına dayanarak, 1910 yılında Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı’nda Clara Zetkin’in 8 Mart’ı kadınların uluslararası bir mücadele günü ilan etmesinin üzerinden geçen 110 yıldan bu yana ne değişti? Kadınlar hala daha sadece bir gün o da göstermelik olarak hatırlanıyor.
Patronların kar hırsına kurban giden hayatlar
25 Mart 1911’de Triangle Gömlek Fabrikası’nda 129’u kadın, 146 tekstil işçisini bir yangında kaybettik. Yangında o kadar can kaybı yaşanmasının nedeni neydi; fabrika sahiplerinin iş çıkışı kadınların çantalarını kontrol edebilmeleri için asansör sayısını bire indirmeleriydi. Yangın merdivenleri kilitliydi, çünkü kadınların izinsiz dışarı çıkmalarını önlemek için fabrika sahipleri kendilerince önlem almışlardı. Bu yangında yaşamını yitiren 146 işçinin ölümüne neden olan zihniyetten bugüne değişen ne var?
8 Mart kutlamaları
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 16 Aralık 1977’de 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul edilmesinden bu yana geçen sürede kadınlar için ne değişti? Türkiye gündemine 8 Mart ilk kez 1921’de bir grup kadının düzenlediği toplantıyla girse de esasta 8 Mart’ın bilince çıkartılması 1975’i buluyor. 12 Eylül askeri darbesinde kesintiye uğrayan 8 Mart etkinlikleri ise 90’lı yıllardan sonra ancak kendini yeniden salonlarda, alanlarda ifade edebiliyor.
Kadınlara başkalarının çizdiği sınırlar parçalanmadıkça…
İster 1910 yılında Clara Zetkin’in önerisiyle 2. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda kabul edilen 8 Mart’ı esas alın isterse de Birleşmiş Milletler’in 1975’te ilan ettiği “Dünya Kadınlar Günü”nü, sonuçta kadınlar bin yıllardır eziliyor ve hala daha ezilmeye devam ediyor. Bırakın 8 Mart’ta bir günlüğüne kadınların hatırlanmasının göstermelik merasimlerini, 8 Mart’ı kutladıkları için dayak yiyen kadınlar var. Niye çünkü kadınlar hala birilerinin istediği gibi kutlama yapmak zorunda görülüyor. Kadınlara hala kadınlar dışında sınırlar çiziliyor ve kadınların da bu sınırlara uymaları isteniyor.
Zaman akıyor, yıllar geçiyor ama kadınlara bakış hala yerli yerinde sayıyor, çünkü erkekler ayrıcalıklarını bir kenara bırakmak istemiyor. Eşitlik, özgürlük için kadınlar hem 8 Mart’ta hem de yılın her gününde mücadele etmek zorunda.