Yıl 680. tarih 10.Ekim yer Irak’ın Kerbela şehrinde 72 iki kişi 4000 ile 5000 kişilik bir ordu tarafından kuşatılarak katlediliyor. kimisine göre iktidar mücadelesi, kimisine göre mazlum ile zalimin kavgası, kimisine göre Hak ile Nahak arasında yaşanan bir mücadele olarak kayıtlara geçmektedir.
Kıyımlardan geçen Alevi Bektaşi Türkmen topluluklar, Raa Haq inancını yaşayan Kızılbaşlar Kerbela’da yaşanan bu trajediyi acıları ile bütünleştirdiler. Hz. Hüseyin’nin zahiri yaşamını batına taşıyarak büyük misyonlar yüklediler, yoluna, inancına Pir yaptılar.
Son zamanlarda alevi toplumu kendi içinde önemli tartışmalar yaşıyor.
Hz. Muhammed, Ailesinden olan bireylerin çok eşli evlilikleri, yaşam tarzları, ibadet şekilleri üzerinde yapılan değerlendirmeler, kıyaslamalar sonucunda Aleviliğin İslam ile bir ilişkisinin olmadığı, aleviler İslami saldırılara karşı canını koruma refleksi ile takiye yaptıkları tezi, Alevilerin Hz. Ali ve Hz.Hüseyin’e olan bağlılıklarını anlamak, anlatmak için yeterli olmadığı kanısındayım.
Gerek sözel, gerek yazılı alevi edebiyatı incelendiğinde , hak aşıklarının dile getirdiği bir çok deyişlerde, nefeslerde Hz. Ali ve Fatima’ dan olan çocuklarına derin bir sevgi ve bağlılık olduğu görünmektedir.
Canı tehlikede olanların kendi canlarını kurtarmak için takiye yapmaları ihtimal dahilindedir, mümkündür. Ancak Alevi topluluklarının Hz. Ali ve çocuklarına olan bağlılıklarının en önemli nedeni 72.kişilik bir aileye karşı binler ile ifade edilen bir ordunun, çocuklarda dahil bütün canları susuz bırakmış olması, acımasızca katletmesi, esir alınan kadınların çıplak bedenlerinin Şam sokaklarında teşhir edilmesinin alevi toplulukları üzerinde yarattığı derin etki ile açıklanabilir.
Kerbelada yaşanan acıları kendi acıları olarak kabul edip kendileri ile bütünleştirdiler.
İslam peygamberinin torunu Hz.Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin bu yolculuk esnasında nasıl bir düşünsel değişim yaşadı, kuşatma öncesi ve sonrası hangi tarihsel muhasebeyi yaptı bu konuda kesin bilgiler yok ancak dile getirilen rivayetler söz konusu.
Kerbela salt bir iktidar kavgası olamaz, düşünsel bir değişimin ürünü olarak ortaya çıkan bir yolculuk olmalı.
Hz.Hüseyin ve beraberindekilerin büyük bir orduya karşı savaşmanın zorluklarını, bu savaşı kaybedeceklerini önceden görmeyecek, bilemeyecek kadar öngörüsüz olmaları pek mantıklı gelmiyor.
Bu yol canlı, dipdiri bir yoldur, kendi çevresinde olan biten her bir şeye karşı duyarlı, farklı kültürlerden etkilenir, farklı kültürleri etkiler, doğal olarak yaşadığı coğrafi koşullar, etrafında olan kültürlerden, İslam kültüründen de etkilenmiştir.
Mazlumların acılarına kayıtsız kalmamış, acısını acısına katmış, bazı durumlarda tarihsel öneme sahip kişilikleri kendi içine almış, o kişilikleri zahiri manadan alıp batini manaya taşımış, misyonlar yüklemiş, unvanlar vermiştir. Kerbela da bu süreğe dahil edilmiş ve kabul görmüştür.
Alevilik İslam’ın özüdür diyenler ile İslam ile hiç bir şekilde ilişkimiz yok diyenler arasındaki tartışma bütün hızıyla sürerken, bu tartışmaların dışında ki alevi toplumunun büyük çoğunluğu, Federasyonlara bağlı bütün derneklerde, cem evlerinde Muharrem ya da yas-ı matem orucunu tutuyorlar.
Alevilik elbet teki kendi başına, kendisine özgün bir yoldur. Semahı, bağlaması, nefesleri, cemi ile İslam’ın kendisinden ayrışmaktadır, tüm bu özgünlüğe karşın Hz. Ali ve Hz, Hüseyin ile manevi yolculukta bir ilişki kurduğu alevi Hak aşıklarının dile getirdiği nefeslerden anlaşılmaktadır. Bu anlamıyla bu yol kuru yavan, ölü bir yol değildir,
Alevilerin bütün tarihi Kerbeladır, Dersim, Koçgiri, Çorum, Maraş, Malatya, Gezi, Gazi, Sivas yakın tarihimizin Kerbelasıdır.
Kerbela çölünde Fırat coşkun akarken yanı başındaki canlar suya hasret kalıyordu, küçücük çocuklar susuzluktan kavruluyordu.
Sivas’ta yakılan ateş canlarımızın bedenini kavururken yobazlar ateşin sönmesi için bir damla suya Hasret bırakıyordu.
Aleviler ateşlerde kendini sınayarak bugünlere geldiler, inançlarını, yolunu gösterişten, çıkardan uzak yaşadılar. Ancak Aleviler en tehlikeli dönemini yaşıyor, tarihinde hiç bu kadar büyük bir ayrışma, yozlaşma yaşamadılar.
Devletin baskılarına karşı çakmak, mücadele etmek kolaydır, dıştan gelen yönelimlerin kimden geldiğini, gelebileceğini idrak edebiliyoruz, zor olan içteki yanlışa karşı çıkmaktır, içteki bizdendir anlayışı içten gelen tehlikenin anlaşılmasını engeller.
İçerideki yanlışı düzeltmedikçe hedefe doğru adımlarla ilerleyemezsin.
Günümüzde yol çıkara, ranta, menfaate kurban edilmiş, her şey bir gösteriden ibaret, samimiyetten yoksun. Yol biçare düşmüş, yolsuzlar ikrarsızlar yolumuzu talan etmiş.
Yolumuza hırsızlar, arsızlar, çıkarcılar musallat olmuş, yolumuzu, inancımızı şaibelere bulaştırdılar, 680 yılında yaşananları yani 1400 yıl öncesini sorgulayan aleviler bugünü sorgulamıyor, sorgulayamıyor.
Yolumuzun, inancımızın, toplumumuzun içine düşürül düğü halleri konuşmalıyız, bu duruma sebep olanları, onların anlayışlarını konuşmalıyız. Yolumuzu hırsızlardan, yolsuzlardan, çıkarcı, menfaatçilerden kurtarmalıyız, bu yapılmıyor, yapılamıyor ise yol adına konuşmak anlamsız ve yersizdir.
Aşk İle Kalınız
Nurten Yalnız