Siyaset bilimci Remzi Tanrıverdi, Türkiye’deki toplumsal yapının toplum olma vasfını yitirdiğine işaret ederek, “Türkiye toplumu uçurumun sınırında, dağılmanın eşiğinde” dedi.
Uzun yıllar İngiltere’de yaşayan Diyarbakırlı siyaset bilimci Dr. Remzi Tanrıverdi Türkiye siyasetine ve ülkedeki toplumsal yapıya ilişkin önemli tespitlerde bulundu.
Türkiye’deki kurum ve kuruluşların kuruluş amaçlarından ve kuruluş felsefelerinden uzaklaştığını belirten Tanrıverdi, “Ya biz bunları günümüzün koşullarına, geleceği hedefleyen koşullara uygun olarak yeniden değerlendirip yeni bir yönetim mantalitesi oluşturulacak ve gerçeklerle karşılaşma cesareti oluşturacağız. Veya da şu an yaşanan dağınıklık sürecektir” diye ifade etti.

Taktik değil, stratejik olarak çoğulculuk esas alınmalı
Toplumun sosyolojisinin yerle bir edildiğini ifade eden Tanrıverdi, “Bu toplum kendi orijinalitesini ortaya koymak zorundadır. Bu toplumun sorunlarıyla ilgilenenler, bu sorunları çözmek isteyenler çırıl çıplak gerçeği tüm samimiyetleriyle görmek zorundadırlar. Bu sorunların çözümü için gerekli organizasyon, örgütlenme tarzı, şekli, ahlakı, motivasyonu halka sunulmak zorundadır. Halkı toplumsal gelişmelerin dışında tutmamalıdırlar. Katılımcılık bir bütün olarak esas olmalı. Taktik olarak değil, stratejik olarak çoğulculuk esas alınmalı” diye belirtti.
Başkasının mutluluğundan mutlu olanlar
Kendisini hayal adamı olarak tanımlayan Tanrıverdi, yıllardır değişmeyen hayaline ilişkin olarak ise şunları söyledi: “Nedir o gerçekleşecek olan hayal: Tarihin yapacağı iyi bir yargı, ulaşacağı iyi bir sonuç ile Doğduğumuz, büyüdüğümüz ve bizi ana hatlarıyla besleyen toplumun bir gün kendi çapı içerisinde tarih önünde özgür, mutlu olmasıdır. Mutlu insanların yaşadığı bir coğrafyaya sahip olması, özgür insanların kendini yönetebildiği bir toplumsal bütünlüğe sahip olması beni çok mutlu eder. Herkesi mutlu eden farklı şeyler vardır; ben başkasının mutluluğundan hareketle kendime mutluluk yolu buluyorum. Başkasının mutluluğundan mutluluk duyan biriyim. Bakarsınız yüz yıllık hayaller bir günde gerçekleşebilir.”
‘Yaşadığımız toplumun hala umutlarımızı yeşerten bir yapısı var’
Tanrıverdi, Türkiye toplumunun içinde bulunduğu durumu müflis tüccara benzeterek, “Benim topluma dair kaygılarım var. Eğer bu tüccar kendi tüccarlık yeteneklerini, beslendiği kaynakları da iflas çerçevesinde değerlendirirse demek ki, bu tüccarın kendi nesline aktaracağı bir motivasyona olmadığını da görürüz ve bu bizim için asıl kötü olan durum olur. Gördüğüm kadarıyla hala o yeteneğini kaybetmemiş bir toplum var. Ben toplumun paralize olduğunu görmüyorum, buna inanmıyorum. Toplumda halen farklı koruyucu dinamikler vardır. Bana umut veren ise şu; hayal dediğimiz şey hala insanların yüzünü güldürebiliyor. O hayal söz konusu olduğunda insanlar hala gülebiliyor ve bu umut veren bir şey. İnsanlar bu hayali hala düşünebiliyor, konuşabiliyor, tartışabiliyor. Yani, kendisine dayatılanın dışında kendisinin de varlıksal olarak kendini ortaya koyduğunu görmek bana umut veriyor. Yani bu toplum hala bu özü kaybetmemiş. İçinde yaşadığımız toplumun hala umutlarımızı yeşerten bir yapısı var” diye konuştu.
Hayallerin gerçekleşmesinde samimiyet testi
Hayallerin gerçekleşmesinin samimiyete bağlı olduğuna vurgu yapan Tanrıverdi, insanın hayallerini kavuşması için kendini gözden geçirmesi gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kendini nereden gözden geçirecek, tabii ki samimiyetinde. O samimiyet nedir? O veya hayal ile kurulan bağdır. Biz bu konuda kişiliklerden bahsedebiliriz ancak elimizde kimlikler yoktur. Fakat iyi bir mantalite, zihniyet çalışması şarttır. Bu çalışma ise bunu kendi içinde duyması yani, samimiyettir. İnsanın hayalini kendi gerçekliğinden koparmaması bir bütün halinde görmesidir. Tabii ki, içinde yaşadığımız ve aidiyet hissettiğimiz, sahiplendiğimiz toplumun dinamikleri vardır. Bu dinamikler bize zaman zaman umursamaz alışkanlıklar da kazandırabilir. Ama şuna inanıyorum ki, iş toplumsal yapıyla, vaatlerle ilgili olduğu için bu toplum büyük ihtimalle kendi temel eksikliklerini fark edecek ve gereğini yapacaktır. Toplumsal gelişmelerden söz ettiğimizde elbette ki, toplumun kendi iradesi ortaya çıkacaktır. Hayalleri sahiplenen insanların, bununla ilgili durumu ortaya çıkaracak iradi çabayı da göstermesi lazım.”
Türkiye siyasetindeki kadrolarda bütünlük yok
Türkiye siyasetinin kavramsal siyaset formasyonundan uzak olduğuna dikkat çeken Tanrıverdi, ülkedeki siyaset tarzında mentalite değişikliğine ihtiyaç olduğunu ifade etti. Tanrıverdi, Türkiye siyasetindeki mentalite bozukluklarını şöyle sıraladı: “Birincisi kadro bozukluğu yani siyasetçi kimliği bozukluğu, çünkü kadro bir bütünlük arz etmiyor; ideolojisi, politikası, içinde bulunduğu siyaset kurumunun ismi cismi vs. uzun süreli bir yapı teşkil etmiyor. Bir gün bir çizgide başka bir gün başka bir çizgide buluna biliniyor. Bugün bunu söyleyen ertesi gün tersini söyleyebiliyor. Bu durum temel bir istikrarsızlığa işaret ediyor. Tabii herkesi aynı kefeye koymasak da ağırlıklı olarak tablo böyle.”
Denetimden uzak siyaset siyaset değildir
Türkiye’de siyasilere “kamu davası açma” diye bir kültür olmadığını ve siyasilerin halkın denetiminden, kontrolünden uzak olduğunu ve siyasette hesap verilebilirlik kültürünün oluşmadığını belirten Tanırverdi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Siyasetimizde böyle bir kültür yok. Halkımızın vicdanında böyle bir kültür var mı? Siyasilerden topluma böyle bir mesaj var mı yok. Peki, böyle bir tabloda biz toplumun kontrolünü nasıl hissedeceğiz? Demek ki, toplumun denetimini, kontrolünü hissetmek istemeyen siyasal yaklaşımlarla biz bu toplumu yönetmeye çalışıyoruz. Toplumu yönetmek istiyorsun ama toplumun denetiminden yoksunsun. Siyaset toplumun sorunlarını çözmekle mükelleftir. Bunun çalışmasını yapmak, projelerini üretmek, onları uygulamak siyasetin temel görevidir. Ancak bunu yaparken herhangi bir baskı grubunun oluşmasını istiyor mu, istemiyor. Siyasal ahlak, siyasal kültür açısından bunu istemiyorsa demek ki, aslında siyaset yapmaya da ehil değildir. Dolayısıyla bugün yapılan da siyaset değildir.”
‘Siyasiler toplumun çoğulculuğunu, tekçiliğini tanımlamak zorundalar’
Tanrıverdi: Türkiye’deki politik sistemin siyasal bilimin-düşüncenin öğretileri içerisinde hangi kavrama uymadığına işaret ederek, “Türkiye siyasetinde hem tekçilik vardır hem çoğulculuk. Tekçilik ne zaman vardır; çoğulculuk tartışıldığı zaman. Çoğulculuğun ihtiyaç olarak tartışıldığı bir yerde bir bakıyoruz ki, tartışmaların içerisinden tekçilik çıkıyor. Tekçiliği eleştirdiğiniz, onun üzerine gittiğiniz bir yerde bakıyorsunuz arkasından çoğulculuk çıkıyor. Bu çoğulculuk ne demek, bu çoğulculuk toplumun yönetilmesi için yeni temsiliyet güçleri oluşturulsunlar diye değil sadece yeni teslimiyetleri kamufle etsin diyedir. Dolayısıyla burada siyasal bilimin kavramlarını, prensiplerini, inceliklerini kullandığınızda şu an sizden istifade edecek tek bir kişi olmaz. A Partisi en çok B partisini şikâyet ediyor ama yok ondan bir farkı. Çünkü mantalite aynıdır. Eğer bu toplum gerçek anlamda dönüşmek, dönüştürülmek ki, bana göre zorunludur da istiyorsa siyasiler bu toplumun çoğulculuğunu, tekçiliğini tanımlamak zorundalar” diye konuştu.

‘Toplumun sosyolojisi yerle bir edilmiş’
Türkiye’deki siyasal sistemin manevra alanının gittikçe daraldığına değinen Tanrıverdi Türkiye toplumunun uçurumun sınırında olduğunu belirterek, “ Türkiye toplumu dağılmanın eşiğindedir. Bu dağılmadan da herkesin aklına Kürt-Türk, Alevi-Sünni geliyor ama böyle değil. Bunun ötesinde bir dağılmadan bahsediyorum. Türkiye toplumu toplum olma vasfını yitirmekte. Çünkü bu bin yıllık hikâye tehdit altındadır. Toplumun sosyolojisi yerle bir edilmiştir. Dinsel yapısına format bozdurulmuştur. Şimdi bütün bunların içinde toplumun sorunlarını aynı mantalitelerle ve yaklaşımlarla mı çözeceğiz, dünyadan örnekler alacağız vs. diyebilir misiniz? Bu mümkün değil. Bu toplum kendi orijinalitesini ortaya koymak zorundadır. Bu toplumun sorunlarıyla ilgilenenler, bu sorunları çözmek isteyenler çırıl çıplak gerçeği tüm samimiyetleriyle görmek zorundadırlar. Bu sorunların çözümü için gerekli organizasyon, örgütlenme tarzı, şekli, ahlakı, motivasyonu halka sunulmak zorundadır. Halkı toplumsal gelişmelerin dışında tutmamalı, katılımcılık taktik olarak değil, stratejik olarak çoğulculuk esas alınmalı” ifadelerini kullandı.
‘Mevcut egemen sistemden bir beklentim yok’
Toplumsal yapıda ve insanımızdaki yıpranmaya dikkati çeken Tanrıverdi, gelecek nesiller için toplumsal yapıdaki sorun alanlarının takibinin sivil alandaki aktörler ve organizayonlar tarafından yapılması gerektiğini belirtti. Tanrıverdi, “Mevcut sistemsel mekanizmalar yıkıcıdır. Bilgi birikimi, bilinç, mantalite, davranış biçimi farklı olmalı. Bunların baş aktörü samimiyettir. Bunu kendimiz yapacağız. Bütün kurum kuruluşlar da bunu yapmalı. Mevcut bürokrasiden, mevcut egemen sistemden bir beklentim yok. Yerel yönetimlerin de kendilerini o alanda sınırlandırması ve tanımlaması handikaptır ve sorunu daha çok büyütür. Toplumun, toplumsal gelişmenin lokomotif gücü toplumun ihtiyaçlarıdır her zaman. Hiçbir toplum homojen ve tek başına değildir. Toplum aynı düzlemde kişilerden oluşmuyor. İhtiyaç her şeyin anasıdır. Hiçbir ürün ihtiyaç dışında değildir. Her ürün bir ihtiyacı karşılıyor. Siyasette, toplumsal dönüşümde böyledir” diye belirtti.
‘Mental zihniyet bozukluğu yaşıyoruz’
Siyasetteki dejenerasyonun topluma da sirayet ettiğine vurgu yapan Tanırverdi, “Siyasetin ahlakı çürümüştü, şimdi toplumun ahlaklı da çürüyor. Beni asıl kaygılandıran toplumun dağılma sürecinin ciddi bir şekilde yaşanmasıdır. Dışardan romantik bakarım. Ama bizim bakışımız içtendir. Beceremediğimiz şey yeni bir mantalite üretimidir. Kentte nasıl yaşanır, kent nasıl yönetilir. Kenti yönetecek insanın formasyonu nedir. Değişik değerler sistemi vardır. Bu dağınıklığı giderecek imkânımız yok mu? Şu an var olan ne bunları mukayese etmek gerekir. Mental zihniyet bozukluğu yaşıyoruz. Bunu nasıl gidermeliyiz. Toplumun kendi içinde değerlere sahip olması bizim için şanstır. Yeni mental dönüşümlerin sağlanması lazım. Var olduğumuz yerin yaşanılması gerekir” dedi.
‘Yeni bir mental düzenlemeye ihtiyacımız var’
Tanrıverdi, Diyarbakırlı bir siyaset bilimci olarak Kürtlerde bir sosyoloji olduğuna inanmadığını belirterek, “Sosyoloji yalnız bir nüfus yığılması değil, bir demografik hareketlilik değil, Bir demografik hareketliliğin bütünlüğüdür. Amaçlar açısından, yaşanılırdık açısından, günlük yaşam tarzı açısından bütünlüktür. Biz burada herhangi bir sınıfın bütünlüğünü görmüyoruz. Yoksullar sınıfının bütünlüğü yok, kadınların, zenginlerin, yaşlıların bir bütünlüğü yok. Ortak bir hedef yok. Parçalanmışlık halinin olduğu yerde bir yığılmadan bahsedebiliriz. Ama nitelik olarak sosyolojik bir veri vermez bize. Bu sosyolojinin bir siyaseti yok. Ciddi bir dağınıklık var. Bir günde zengin olurken ve bir günde zenginliğini yitirip yoksullaşan insanların sayısı devasa boyutlardadır. Sürekli bir alabora var. Bu değişimi sağlamak için yeni bir mental düzenlemeye ihtiyacımız vardır” ifadelerini kullandı.
‘Basıma hazır 2 şiir dosyam var’
Tanrıverdi, siyaset bilimi çalışmalarının yanı sıra kültürel alanda da yazınsal üretimleri olduğuna değinirken, çocukluğundan beri toplum sorunlarına ilgi duyduğunu belirterek, “Aile içinde duyduğumuz masalların iç dünyamızın zenginleşmesine neden olduğunu düşünüyorum da incelikli duygu ve düşüncelerle hayata baktığımı algılarımı oluşturduğumu düşünüyorum. Bu benim şair tarafımı oluşturdu. “Aşkın Menziline Girerken” isimli bir şiir kitabım vardır. Ayrıca iki de basıma hazır şiir dosyam vardır, yakında yayınlanacaktır” dedi.
Tanrıverdi, akademik çalışmalardan pek haz almadığını ifade ederken, son olarak “Kürt Bürokrasisinin Gelişim Süreci” ve “Kürtler Arasında İletişim” konularında çalıştığını söyledi.
Remzi Tanrıverdi kimdir?
Remzi Tanrıverdi,1965 yılında Diyarbakır- Lice ‘’Derxust’’ (Dibek) köyünde doğdu. İlk, orta ve liseyi Diyarbakır’da okuyan Tanrıverdi, Dicle Üniversitesi, “Türk Dili ve edebiyatı” bölümüne bir süre devam etti. Daha sonra Viyana Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde “Türkiye Örneğinde Yerel Yönetimler” teziyle mezun oldu. Tanrıverdi, akabinde aynı üniversitede “Uluslararası İlişkiler” bölümünde “Türkiye’de Kürt Sorunu ve Çözüm Perspektifleri” teziyle doktora eğitimini tamamladı. Yurt içi ve yurt dışında muhtelif kurumlarda görev alan Tanrıverdi, İngiltere’de Brighton Üniversitesin de bir yıllık “İşletme ve yöneticilik” programını bitirdi.
Tanrıverdi, Kürtçe, Türkçe, Almanca, İngilizce ve Farsça dillerini konuşuyor. PİRYOL/Özel