HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, AK Parti’nin yakalamış olduğu milliyetçi dilin Kürtleri kendilerinden uzaklaştırdığını söyledi.
Dijital Platformda yayın yapan bir TV’de Türkiye ve dünya gündemini değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “AK Parti’nin yakalamış olduğu milliyetçi dil, Kürtleri kendilerinden uzaklaştırmıştır diyebilirim.” dedi.
Zekeriya Yapıcıoğlu: Kürtler AK Partiden uzaklaştı
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Dijital Platformda yayın yapan Netew TV’de Zeynep Cager’in iç ve dış gündeme ilişkin sorularını değerlendirirken, AK Partinin kullandığı milliyetçi dilin Kürtleri kendinden uzaklaştırdığını söyledi.
‘AK Partinin milliyetçi dili Kürtlerin kendinden uzaklaştırdı’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015 yılında Diyarbakır’da yapmış olduğu konuşmada Kürt meselesiyle ilgili olumlu bir yaklaşımı olduğunu dile getiren Yapıcıoğlu, Erdoğan’ın meselenin çözümüyle ilgili siyasi riskleri de alacağını dile getirdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “ Ama gelinen noktada ‘Kürt meselesi yoktur’ söylemi işi başka bir evreye götürdü. Yakın bir geçmişte Diyarbakır’a geldiğinde ‘biz 2015’te neredeysek hala ordayız’ dedi Sayın Cumhurbaşkanı. Ama yapılanlar çok öyle görünmüyor. En son geçtiğimiz hafta İYİ Parti Lideri Sayın Akşener’in esnaf ziyareti yaptığı esnada bir vatandaşın ‘Burası Kürdistan’dır’ demesi üzerine yaşananlar, bu kişinin gözaltına alınması -sonrasında serbest bırakıldı ama- neticede yaşanan olaylar son dönemde o konuda yükselen milliyetçi dalga ve milliyetçi tepkiler hükümetin son dönemde takip ettiği politikaların bir sonucudur. Ama şunu diyebilirim 2007’de Kürtlerin yoğun olarak yaşamış olduğu illerin çoğunda birinci parti çıkan AK Parti bu desteğini yavaş yavaş kaybetti. Dolayısıyla hükümetin ‘Kürtler ile aramız çok iyidir’ demesi çok bir şey ifade etmiyor. Seçim sonuçları bunu gösterecektir. Kürtlerin AK Partiye ne kadar yakın durduğu ya da ne kadar uzaklaştığı konusunda AK Parti’nin yakalamış olduğu milliyetçi dil, Kürtleri kendilerinden uzaklaştırmıştır diyebilirim.”
İttifaklar siyasetin doğasındadır, değişebilir
Türkiye’de geniş bir siyasal yelpazedeki partilerle görüştüklerini ancak seçime, ittifaklara dönük bir görüşmelerinin olmadığını dile getiren Yapıcıoğlu, ittifak görüşmelerinin seçi zamanında yapılacağına vurgu yaparak şunları söyledi: “Bize göre eğer seçim zamanında yapılacaksa ittifakları bugünden konuşmak için çok erken. Fakat bazı muhalefet partileri ve iktidarın bazı ortaklarıyla bizim herhangi bir görüşmemiz olmadı. Bu sadece muhalefet bloğuyla ilgili değil. Farklı farklı bloklarda çok farklı siyasi çizgilerdeki siyasi partiler bir araya gelebilirler. Mesela Vatan Partisi için ‘hükümetin küçük ortağı’ diyorlar. Ya da bir anlamda hükümetin müttefiki olduğu söyleniyor. Ama Vatan Partisiyle MHP’nin ya da AK Parti’nin siyasi konularda bir yakınlığı yok. Yine öbür taraftan Millet İttifakı içerisinde CHP ile Saadet Partisi’nin siyasi çizgisi kıyas edilemez. Aynı çizgiden, aynı ağacın köklerinden gibi olan Yeniden Refah Partisi ile Saadet Partisi arasında takip ettiğim kadarıyla görüşmeler olmadı. Siyasi görüşmeler, siyasi benzerlikler üzerinden değil, farklı bazı gerekçeler ittifakları oluşuyor, bu da doğaldır. İttifaklar siyasetin doğasında olur. Görüşmeler hatta ittifaklar olur. Bugün bir ittifak içerisinde yer alan yarın başka ittifakta yer alabilir. Bunları çok garipsememek lazım.”
Kürtler okyanusun ortasında bile hak kazansa rahatsız oluyorlar
Türkiye’nin dış politikasını değerlendiren Yapıcıoğlu, şunları ifade etti: “Irak Kürdistan Bölgesinin Bağımsızlık Referandumunda bunu net bir şekilde gördük. Kıbrıs’la ilgili orada Kıbrıs Türkünün ayrı bir devlet kurması onun için bir haktır, ama her şartta. Böyle düşünen bir insan -belki kavmi kimliğinden dolayı böyle düşünen bir insan- öte taraftan yüzde yüz haklı bir gerekçeyle oradaki Kürt ‘ben de bağımsızlık istiyorum’ dediğinde refleks olarak karşı çıkar. Bu bir hakikat. Sadece orada da değil. Bugün sadece Suriye, Irak, İran, Gürcistan veya Ermenistan gibi komşu ülkelerde de değil, belki Hint okyanusunun uzak bir köşesinde, hatta Büyük Okyanusun ortasında küçük bir ada devletinde, adada 500 Kürt yaşıyorsa, orada merkezi iktidar oradaki Kürtlere bir özerklik tanırsa buradaki insanların önemli bir kısmı buna itiraz edecek. Niye? Diyorlar ki; bizde önemli bir Kürt nüfusu var. Kürt nüfusumuz bundan etkilenecektir. Dolayısıyla dünyanın herhangi bir yerinde Kürtlerle ilgili bir gelişme olduğunda bu bizi de etkileyecektir.”
Amerika çözüm istemiyor
Meselenin ikinci boyutunun Suriye ve Irak’ın Kürdistan Bölgesiyle ilgili sınır ötesi operasyonlar olduğuna dikkati çeken Ypıcıoğlu, “ ‘Orada eğer silahlı bir yapılanma varsa, o silahlı yapılanma yurt içinde yani sınırın bu tarafında da bazı eylemler içerisindeyse, uluslararası hukuk bize bu hakkı veriyor, dolayısıyla biz gideriz orada bu işi durdururuz’ diyorlar. Kürdistan Bölgesinin hem Cumhurbaşkanı Sayın Neçirvan Barzani’nin hem Başbakan Sayın Mesrur Barzani’nin hem de önceki Başkan Sayın Mesut Barzani’nin bu konuyla ilgili, yani Türkiye’nin oraya askeri operasyon yapmasının sebebinin PKK olduğu konusundaki açıklamalarını da hatırlatmakta fayda var. Öte taraftan Suriye’nin Kürdistan bölgesinde orada Kürdistan yapılanması mı var, yoksa tırnak içinde Kuzey ve Doğu Suriye’de bir başka yapılanma mı var? Bunu aslında herkes görüyor. Orada Kürtlerin oluşturduğu 16 tane farklı parti vardı. Bazılarının 40-50 yıllık siyasi geçmişleri vardı. Orada birileri gücü eline geçirince Baas yönetimiyle ortaklaşa bir şekilde hareket ediyor. Hatırlayalım Suriye’deki iç savaş, iç karışıklık başladıktan sonra Baas Rejimi kendi kongresini yapamadı ve Şam’da yapması gereken kongresini Kamışlo’da yaptı. Bunu unutmayalım. Amerika onlara çok yüklü miktarda silah verdi. O silahlar karşısında Salih Müslim’in BBC’ye vermiş olduğu mülakatta, ‘Siz iyilik yaptığınızı, silah ve para verdiğinizi söylüyorsunuz, ama biz de sizin yaptıklarınız karşısında gittik savaştık. Kaç tane askeriniz öldü? Hiç. Biz 11 bin şehit verdik. Sizin verdiğiniz silahlar mı şehitlerin kanı mı hangisi değerli?’ diye. Biz o zaman demiştik Kürtlerin kanı bu kadar ucuz mu? Kürtlerin kanını siz birkaç kamyon silah karşılığında veriyorsunuz diye. Amerika oradaki yapılanmalara göstere göstere silah yardımı yaptı. NATO üyesi olan Türkiye’ye karşı bunu yaptı. ABD dedi ki ‘biz silah veriyoruz ama bu silahları size karşı kullanmayacak.’ Ama biz o zaman da söyledik. Amerika’nın yapmış olduğu bu planı geçen gün Kandil’de yine PKK yöneticilerinden birisinin yapmış olduğu açıklamalarda aslında çok net ifade etti. Satır aralarında değil doğrudan doğruya. İşte, ‘Amerika ve Avrupa bu meselenin çözülmesini istemiyor. Çözüm sürecinde de bize çatışın dediler. Ateşkes ilan etmemize de müsaade etmediler. Çünkü onlar bu şekilde Türkiye’nin, Suriye’nin, Irak’ın, İran’ın kendilerine çok muhtaç olacağını biliyorlar. Bu anlamda bu çatışmalar devam etsin istiyorlar.’ dedi. Bu yapılan işler, yardımlar Türkiye’yi oraya çekiyor. Amerika’nın yapmış olduğu bu politikalarla Türkiye zaten gözünü karartmış, ‘böyle bir oluşum orada ikinci bir Kürdistan kurulacak, ben buna izin vermem’ diyor. Ya da orada kurulacak Kürdistan mıdır ayrı bir şey midir, o da ayrı bir tartışma konusu” diye belirtti.
‘T.C. sınırları içinde yaşayan 27 etnik kökenden insan var’
Türkiye’de kanunların herkese eşit uygulanmadığına vurgu yapan Yapıcıoğlu, “Herkes eşit haklara sahiptir, ama Anayasa’da şöyle bir madde var, ‘Türkçeden başka hiçbir dil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ana dilleri olarak öğretilemez.’ Bir taraftan ana dili Kürtçe olanlar Kürtçe, Kurmanci ya da Zazaki öğrenebilirler diyor. Ama öte yandan anayasada bir madde olduğu için sanki bir yabancı dilmiş gibi öğretiliyor. Bir çocuk benim ‘anadilim’ Kürtçedir, ben anadilimi öğreneceğim talebinde bulunamıyor. Üniversitelerde bazı bölümler açıldı. Kürtçe Birleşmiş Milletlerin bağımsız devlet olarak kabul ettiği devletlerin hiçbirinin resmi dili olmadığı için bunu yapamıyoruz diyorlar, ama işte yaşayan diller enstitüsü diyorlar. Bunlar sıkıntılı şeyler. Ya da Anayasa’da ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür diyorlar. Bu etnik bir tanımlamadır. Gerçekten herhangi bir etnik gruba ait bir isimden ziyade genel anlamda milleti tarif eden bir kelime mi? Öyle iddia ediliyor. Bunun böyle olmadığını onlar da biliyorlar. Eğer öyle değilse sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan 27 etnik kökenden insan var. Neden sadece birinin etnik kimliğini milletin ulus isminde kullanıyorlar, bunun izahı yok. Bu sorunların, bu sıkıntıların silahla, kavgayla, çatışmalarla çözülemeyeceğini geçen zaman bize gösterdi” ifadelerini kullandı. PİRYOL