“Değerlerinden kopmuş bir toplum geleceğini belirsizliğe mahkûm etmiş bir toplumdur!” DERVİŞ.
Ortak amaçlar toplumsallığı oluşturur, toplumsallık olmadan insanlık olmaz. Toplumsuz insan anti insandır! Evet, tarihin tüm dönemlerinde insanın kafası karıştığında, işler içinden çıkılmaz hale geldiğinde, bir şeyin iyi veya kötü olup olmadığı noktasında tereddüde düşüldüğünde toplumsallığı bir ölçü olarak kullanmıştır. İnsanlık, karşılaştığı zorlukları, çözümsüzlükleri toplumsallığına ve örgütlülüğüne dayanarak aşmaya çalışmıştır. Her dönem toplumsallığa hizmet eden, toplumsal birliği, güveni esas alan iyi, güzel ve yararlı; tersi durumlar ise zararlı ve kötü kabul edilmiştir. Bir işin, bir eylemin, bir söylemin, bir fikrin ve duygunun iyi-kötü, güzel-çirkin, yararlı-zararlı oluşu bu ölçüye göre belirlendiğinde ortak kabul gören yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.
İşte tüm topluluk üyelerinin gönüllü kabulüne (rıza hukuku) dayanan, bir arada olmanın ve bu durumu sürdürmenin güvencesi sayılan kurallar toplamı ahlaktır. Buradan hareketle ahlaklaşma ve insanlaşma aynı ve bir anlama gelmektedir diyebiliriz. Zira insanın ahlaka ulaşması aynı zamanda toplumsal bir varlık olmasıyla, hayvanlar âleminden sıyrılmasıyla aynı anlama gelmektedir. Ahlak insanı diğer canlı türlerinden ayıran toplumsallığa uygun yaklaşım, davranış ve tutumların, düşünüş, söylem ve duyguların tüm topluluk üyelerince kabul edilmiş kuralları olarak kendini ilkin klan toplumunda açığa çıkarmıştır. Bu nedenle klan toplumunu ana kadın etrafında birleşen “ahlaki-politik toplum” olarak adlandırıyoruz.
Bilim insanları ilk toplumsal formu, klan toplumu olarak kabul etmektedir. Klan toplumu kendisine nasıl bakıyorsa doğaya da öyle bakıp, tüm varlıkları kendisinin bir parçası olarak bilmiştir. Etrafındaki her şeyi ve her varlığı canlı görmüş, dünyayı dişil algılamış ve her şeyin ve her varlığın bir ruhu olduğuna inanmış. Gökteki güneşten, aydan, yıldızlardan; dünyadaki bitkiler ve hayvanlar âlemine kadar bütün varlıkları canlı olarak görmüştür! Çünkü kutsadığının kendisinin (klan’ın) bir parçası olduğunu sezinlemiştir. Bu sezgi gücüyle toplumsallığın anlamına ve yaratıcı gücüne ulaşmıştır. Bundan dolayı da toplumsallığa ait her şey kutsanmıştır. İnsanın toplumla anlamlaştığı ve toplumsallaşmanın yaşamın ve direncin kaynağı olduğunun hissiyatına varılmıştır. Cansız hiçbir varlık yoktur anlayışı klanın yaşam felsefesi ve hakikat gerçeği olmuştur.
Ana kadın etrafında birleşen klan ve sonrasında gelişen kabile yaşamının düşünüş ve yaşam tarzları toplumun kök hücresini oluşturarak, insanlık var oldukça toplumların hafızasından silinmeyecek ahlaki-politik değerler yaratmıştır. Bu nedenledir ki, toplumsal kimlikler için gerçek olan, geçmişte yaşadıklarıdır, zira geçmiş birleştiricidir ve bir arada tutandır. Bugünkü kimliklerimiz geçmişte yaşanan değerlerin tarihselleşmesiyle bugüne ulaşıp gelmiştir. Yarın ise, bugün yaşanan değerlerin yol göstericiliğinde kurulacak olandır. Geçmişi doğru anlamak, tanımak ve yarını özgür ve de demokratik temelde kurmak demektir.
Evet, insanın temel gücünü ve kudretini oluşturan nasıl ki toplumsallığı ise güçsüzlüğünün nedeni de toplumsallığının çeşitli nedenlerle zayıflatılması ve çözülmeye zorlanmasıdır. Bunu şöyle de anlayabiliriz, toplumsallığı oluşturan, koruyan, geliştiren ahlakın zayıflatılması insanı da güçsüzleştirmiştir. Zira ahlak yukarıdaki tanımlardan da hareketle toplumu toplum yapan, bir arada tutan, geliştiren varlığını güvence altına alan güç kaynağıdır. Toplum, ahlaki ilkeler üzerinde inşa edildiğinde insan sürü olmaktan kurtulmuş, güç kazanmış ve kendini anlamlı kılabilmiştir. Ve de milyonlarca yıl sürmüş olan kargaşa, karmaşa, korku ve risklerle dolu çok tehlikeli süreçleri Ana kadın’ın ortaya koyduğu ahlaki toplum kurallarıyla atlatmıştır.
Günümüzde tüm sorunlarla sıkı bağları bulunan ahlak olgusunu daha da derinlikli işlemek, yeniden, yeniden yorumlamak ve bilince çıkarmak önceliğimiz olmalıdır. Zira günümüzde ahlak en büyük güç kaynağımız olmaya devam etmektedir. Özü-sözü bir olma, kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmama, bencil, açgözlü, (egoist) hırslı ve fırsatçı olmama, başkalarını da en az kendin kadar düşünme, haksızlığa ve zulme boyun eğmeme, sessiz kalmama, sözünün eri olma, ikrarına sahip çıkma, yani ikrarında dönmeme, emekten kopuk yaşamama, hakkından fazlasına el atmama, hak etmediğini istememe, “eline-beline-diline sahip olma”, yardımsever, dayanışmacı, paylaşımcı olmak ve burada sayamayacağımız bizi biz yapan birçok ilke içinde çıkıp var olduğumuz rıza şehri değerlerimizin bize aktardığı ahlak kuralları ve yasalarıdır. Bu kural ve yasalar; ikrarına sahip çıkmaktır, doğruluktur, dürüstlüktür, erdemli ve ilkeli olmaktır, doğrudan ayrılmamaktır, doğrunun yanında yer olmaktır ve kötüye karşı olmaktır.
Geldiğimiz noktada öncelikle toplumsal ve ahlaki olanda ısrar etmeliyiz ve kaybettiğimiz değerlerimizi kaybettiğimiz yerden aramaya başlamalıyız. Aşk ile.
Mehmet KABADAYI.
İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com
İlkel kominal toplumu sağlıklı bir toplumsal ahlâk oluşturmayı insanoğlunun tek uyacağı bir norm olarak kabulenmeyi başaramadı… Çünkü arkasından köleci toplum egemen oldu! Saygıyla