Koronavirüs salgını can almaya canımızı sıkmaya devam ediyor. Bu gidişle bir süre daha virüs başımızı ağrıtacak gibi gözüküyor, çünkü hala daha tedbir almakta zayıfız.
Koronavirüs salgınıyla mücadelede alınacak tedbirlere uyma noktasında toplum olarak, birey olarak üzerimize düşen en küçük şeyleri bile titizlikle uygulamak zorunda olduğumuzu ne kadar çok söylesek boşuna değil. Çünkü en ufak bir tedbirsizlik hali içinde bulunduğumuz durumu daha da ağırlaştırmaktan, yaşayacağımız tahribatı büyütmekten başka bir işe yaramayacak.
Evde kal, izolasyon şart
Her geçen gün karantina uygulanan yerleşim yeri sayısı artıyor. Bu gidişle daha da artacak. Niye, çünkü en basit ve temel tedbiri uygulamakta dahi başarısız durumdayız: Eylemsizlik. Bizden istenen bir şey yapmak, kılımızı kıpırdatmak değil, evde kal çağrısına uymak. Ama bizde bırakın “evde kal” çağrısına uymayı karantinadan kaçanlar dahi var. Bu toplum sağlığına karşı ciddi bir tehdittir.
Karantinaya uyalım
Şuan karantina altına alınan köyler var ve bu virüs o köylere gökten zembille inmedi. Birileri, evinde kalmak yerine köylere gitmeyi marifet saydığı, kendince, kendini güvene almak için o köylere gitti ve virüsü yaygınlaştırdı. Umreden gelen hacıların dört bir yana dağılmasında, zamanında karantina uygulanmamasında yetkililerin de kusuru var, buna müsaade edilmemeliydi. Ama hadi diyelim iş işten geçti, şimdi önümüze bakalım, geçmişe fatura kesmenin şimdi bir yararı dokunmayacak. Çünkü virüs her geçen gün daha da riskli hale geliyor ve alanını daha da genişletiyor. Bundan sonrasına bakmak lazım ama her nedense hala daha insanlar garip bir şaşkınlık haliyle yer değiştirmeyi sürdürüyor.
Sosyal izolasyon
Kimse ayranım ekşi demiyor ve virüsü hep kendi dışındakilerde arıyor ama virüsün kime ne zaman nasıl bulaştığını bilmenin imkanı yok. Herkes durduğu yerde kımıldamayacak ve durumunun netleşmesini bekleyecek. Bunun için izolasyon kuralına her birey kendi alanında uyacak. Bunu başardığımızda virüsün yayılımını durdurabiliriz. Aksi halde elimizle virüsü oradan oraya bulaştırıp her tarafı karantina alanına çeviririz. Yol yakınken, imkanı varken virüsü durdurabiliriz, durdurmalıyız da.
İş işten geçmeden…
Dün virüse karşı daha avantajlıydık ama bugün işimiz daha zorlaşıyor. İzolasyona uymadığımızda, tedbirlerimizi almadığımızda yarın işimiz daha da zorlaşacak ve belki de bir süre sonra her şey kontrolden çıkacak ve virüsle baş etme konusunda içinden çıkılmaz bir duruma sürükleneceğiz. İş buraya varmadan, iş işten geçemeden hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Çok şey değil “evde kal”, izolasyonu sağla ve virüsün yayılmasına neden olma!
Suyun adaleti yol gösteriyor
İkinci ve temel bir mesele “evde kal” çağrısına uyan insanların nasıl geçineceği, yaşamını idame edebilmek için gerekli ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağına sahip olup olmamaları meselesi. Burada ise en temel görevin devlete düştüğü açıktır. Vatandaşına “evde kal” çağrısı yapan devlet vatandaşının evde kalma koşullarını eksiksiz sağlayacak. Sosyal devletin olmazsa olmaz yükümlülüğüdür bu. Ama nedense burada da garip şeyler oluyor. Devlet böyle bir zamanda kasasına bakmak yerine, vatandaşın cebinden medet umar bir görüntü veriyor. İyi de ihtiyaç sahibi milyonlar zaten halk kitleleridir. Özellikle de herhangi bir güvenceden yoksun kesimleridir. Burada alan el veren el bellidir. Suyun adaleti/akışı, yukarıdan aşağıya doğrudur. Sermayenin biriktiği ellerden sermayeden yoksun kesimlere doğru bir akış gerekir. Yardım edecek olan da yardıma ihtiyacı olan da ortada. O yüzden genel bir yardım çağrısı yerine, zenginden fakire bir yardım çağrısı ve kampanyaları düzenlenmelidir.
Kim kime yardım edecek?
Toplumun kendine yeten kesimleri ile yetmeyen kesimleri bellidir. Kendine yetenin zaten bir yardıma ihtiyacı yoktur. Ama tabii başkasına yardım edecek imkanı da yok. Bu durumda kim kime yardım edecek; sermayeyi kendilerinde biriktirenler ve devlet, ihtiyaç sahibi vatandaşlara yardım edecek. Bunun dışında vatandaşın tabanda komşusuyla yardımlaşması, ekmeğini paylaşması falan aslında normal zamanda bunun lafı bile olmaz ki, zaten halkımız paylaşmasını bilen bir halktır, ekmeğini bölüşür. Ama sosyal izolasyonun virüsle mücadelede temel bir tedbir olduğu yerde vatandaşa komşunla ekmeğini paylaş falan çağrıları, iyi niyetli olmakla birlikte sıkıntılı sonuçlar oluşturma potansiyeline da sahiptir. O yüzden yapılacak yardımlarda koordinasyon çok önemli.
Yardımlar nasıl ulaştırılacak?
Kaş yapayım derken göz çıkarmamak için yardım kampanyalarının nasıl düzenlendiği ve yardımların ulaştırılma biçimi hayati önemdedir. Devletin bin TL’lik sosyal yardımları bile PTT önlerinde ciddi kuyruklara ve sosyal izolasyonu tehlikeye atan görüntüler oluşturuyor. Böylesi bir dönemde yapılan yardımların ulaştırılma biçimi üzerinde ciddi düşünmekte yarar var.
Virüs ölüm saçıyor, önce hayat, önce sağlık
Tabii yardımlar konusunda bazı siyasi yaklaşımlardan kaynaklı sıkıntılı durumlar ve toplumsal dayanışmayı zaafa uğratan anlayışlar baş gösteriyor ki, bu da ayrı bir gariplik. Virüsle mücadele günlerinde enerjiyi dağıtmamak, gücümüzü boş işlerle meşgul etmemek adına böylesi gereksiz mevzulara takılmamak gerekiyor. Virüsün yaydığı tehlike ve toplum sağlığımıza verdiği tahribat ortadadır. Odaklanılması gereken tek şey virüse karşı mücadeleye güç katacak her olanağı değerlendirmektir. Aksi her davranış toplum sağlığımıza karşı büyük bir sorumsuzluktur. Virüs ölüm saçıyor, önce hayat, önce sağlık.