Korona adında bir virüs salgını geldi ve insana bin yıllarca önce kaybettiği insanlık değerlerini hatırlattı hem de insanların canını ala ala.
Antropoloji, insan bilimi olarak bilinir ve geçmişten günümüze insan topluluklarındaki değişimleri gelişmeleri inceler.
İnsanın iskelet, kafatası gibi fiziki yapısından, insanlık tarihinin en eski dönemlerine ışı tutmaya çalışır. Antropoloji, insanı kültürel, toplumsal ve biyolojik çeşitliliği içinde anlamaya çalışarak, başlangıçtan günümüze insan topluluklarının yaşam koşullarına uyumunu, süreç ininde koşulların insanlar üzerindeki etkisini, değişimini, gelişimini ve dünyada yaşanan çeşitli küresel etkileşimlerin topluluk yaşamındaki izlerini sürmeye çalışır.
İnsanın değerinin olmadığı dünyada…
Antropoloji insan bilimi ve insana verilen değer ne ise bilimine verilen değer de o ölçüde maalesef. İnsan bilimine, yani insan olmanın doğadaki yerine, önemine dikkat çeken bilime önem verilmemesi gerçekten üzücü bir durum.
İnsan bilimine insanın neden yeterince değer vermediğini anlamaya çalışırken biraz eskiye gitmekte yarar var.
Sosyal bir varlık olan insan doğaya tutunma çabasını başardıktan sonra, içinde bir türlü kontrol altına alamadığı duygularla baş başa kaldı. Bu duygular kimi zaman bireyi bir grubun lideri konumuna taşırken, diğer yandan toplumun en silik kişiliği haline getirmiştir. Kimi zaman bu durum bazı toplumlarda bireye öncül statü kazandırmış ve bu öncülüğü toplumun diğer üyelerinin üzerinde bir baskı unsuru haline getirmiştir.
İnsanın kendinden olmayana tahammülsüzlüğü
Gelişmemiş toplumlarda bireye aktarılan güç onu büyüleyen ve ötekine karşı tahammülsüzlüğü besleyen bir etkiyi beraberinde getirmiştir. Bu tahammülsüzlük bir süre sonra onunla aynı soy hattını taşımayan, aynı renkte olmayan, aynı fikirleri taşımayanlara var olma hakkının dahi tanınmayacağını düşündürecek derecede pervasızlaşmıştır. Bir yönüyle insan sosyalleşme ve medenileşme sürecini sakatlayan bu anlayış sayesinde ırkçılığa savrulmuş ve insani özünden giderek uzaklaşmıştır.
İnsan doğaya karşı üstünlüğünü yanılış anlıyor
Diğer bir yandan ise insan, doğadaki yerinin bir organizmanın varlığından daha mühim olmadığını bilince çıkardığında da adeta bir hiçleşme süreci yaşamıştır. İnsan doğadaki diğer canlılarla kendini kıyasladığında; insan=organizma=havan=inek=böcek vs. diye isimlendirdiğinde ve onları sınıflandırdığında hem kendini her şeyin üzerinde görmüş hem de bu statü farkını diğer canlılara karşı her şeyi yapabilme hakkı olarak kullanmaya başlamıştır.
Yeryüzünde olağanüstü medeniyetler ve yapılar inşa eden insanın kendisinden aşığa gördüğü her canlıya karşı koruyuculuk yerine onlara üstünlük taslayıp onlar üzerinde her türlü hakkı kendinde görmesi, insanın bencilliğinin tipik bir örneğidir. Kendi dışındaki canlılara yaklaşımı bu olan insanın, kendinden güçsüz gördüğü diğer insanlara karşı da aynı yanlış algılarla hareket etmesi, insanın insana eziyetinin de kökenidir.
İnsandaki güç zehirlenmesi
İnsanoğlu tüm bu davranış tarzına uygun olarak bir kültür, inanç sistemi ve gelenek, görenek yaratarak bu durumu kalıcı hale getirmeye başladı. İnsan, güce eriştikçe ve bu gücü diğer insanlar üzerinde bir tahakküm aracına dönüştürdükçe hem insani değerlerden uzaklaştı hem de dünyayı insanlık için yaşanmaz bir hale getirdi. Bencilliği kutsayan, paylaşımı itibarsızlaştıran bir dünya döndü dolaştı bir virüs ile yeniden insani hasletlerin varlığına olan ihtiyacı zorunlu da olsa keşfetti. Virüse karşı insanlar dayanışmak, paylaşımı yeniden öğrenmek durumunda kaldı. Çünkü insan kendi sağlığı için başkasının sağlığını önemsemek zorunda olduğunu gördü.
İnsanın insana yaptığını kimse yapmadı
Yani, insanın insana yıllardır yaptığı eziyeti, ötekileştirmeyi koronavirüs salgını bir şeklinde olsa da hatırlatabildi. Bir virüs geldi ve insanların canını alarak, insanlığa insanlık değerlerini hatırlattı. Virüs can alıyor evet bu kötü ama bin yıllardır insan insanın canını alıyor ve aslında insanlık için çok daha kötü bir durum. Umarım, virüsten sonra insanlık insanın insana eziyet etmediği bir dünyaya uyanır.