Doğru mu değil mi? Herkes bunu düşüne dursun ve bu arada ben de düşüncelerimi aktarmaya çalışayım.
Gündelik yaşamda gerçek kavramsal olarak çoğu durumda doğru ile eş anlamlı olarak kullanılsa da doğrunun da bir gerçek olduğu ama gerçeğin bu kavramlara indirgenemeyeceği açıktır. Genel bir tanımlamayla ifade edersem; gerçek var olan her şeydir.
Doğru da yanlış da gerçektir
Gerçek şeylerin var olmasıdır gerçek ama bu varoluşun ille de doğruyu göstermesi gerekmiyor. Yani doğru olmayan bir şeyin de gerçek kavramının içinde olduğunu söyleyebiliriz. Gerçeklik için gerçekleşme, var olma hali yeterlidir. Var olan şeylerin gerçekliği ile gerçekleşen şeylerin doğruluğu aynı değildir. Yalan, yanılış, hata olan her şey bir gerçektir. Her hangi bir konuda her hangi birinin bir yalan söylediğini, yanlış yaptığını ya da hatalı davrandığını düşünelim. Yalan, yanlış, hata bütün bu kavramlara karşılık gelen davranışların kendisinin, doğru olmadığını pekâlâ söyleyebiliriz ama bütün bunların gerçekleşme hallerini yadsıyamayız. Yani bir yalanın söylendiği, bir yanlışın yapıldığı, bir hatanın oluştuğu gerçeğini reddedemeyiz.
Yalan gerçektir ama doğru değildir
Hal böyleyken; yalan, yanlış, hatalı olan şeylerin de varlık hallerinin gerçek olduğunu söyleyebiliriz. Yalan olarak var olan gerçekle, doğru olarak var olan gerçek arasında taban tabana bir zıtlık var olsa da bunların her ikisinin de gerçek olduğu yadsınamaz. Her hangi birinin herhangi bir konuda söylediği bir sözün yalan olduğunu ispatladığımızda, ona dönüp, ‘sen gerçekten bir yalancısın’ diyebiliyorsak, onun yalancı olduğu gerçeğini dile getiriyorsak o zaman var olan o yalanın gerçekliğini kabul etmiş oluyoruz.
Eğrisiyle doğrusuyla gerçek
Mesela; ‘toplumsal gerçekliğimiz’ dediğimizde bu gerçekliğin içine o topumda var olan her şeyi dahil etmiş oluruz. Toplumumuzda yaşanan, var olan, üretilen her şey o gerçekliğin içindedir. Toplumdaki tüm yalanlar, yanlışlar, hatalar, o toplumdaki hakikatlerle, doğrularla bir arada var olurlar. Zaten her şeyin kendi zıttı ile birlikte var olma yasası bile gerçeğin kavramsal içeriğine doğallığında bir açıklık getirmektedir.
Eylemin niteliği değil gerçekleşme halidir esas olan
Varlık diyoruz ve yoklukla birlikte tanımlıyoruz. Var olmayı tanımlarken yokluğa ihtiyaç duyuyoruz. Şimdi tam da burada şöyle bir belirleme yapsak; yazıya başlarken gerçeği, var olan şeyler olarak tanımladık ama yokluk da bir gerçektir. Bir sihirbazın şapkadan tavşan çıkarması ve o tavşanı yeniden kaybetmesi bir yanılsama olsa da bu eylemin var oluşunun gerçekliği yadsınamaz. Mesele eylemin niteliğinin kendisi değil, gerçekleşmiş olma halidir. Onu gerçek yapan sadece ve sadece gerçekleşmesidir; nasıl, ne şekilde, ne olarak gerçekleştiği değil.
Hakikatin dışında olan gerçeğin içinde
Gerçekleşen her şeyin doğru olması gerekmiyor. Yanılsamalarımız da gerçektir. Yanılgılarımızdan çıkardığımız dersler de gerçektir. Her hangi bir konuda içine düştüğümüz yanılsamalarımız hakikatin dışındadır ama yanılsamalı haliyle gerçeğin içindedir. Yanılsama yaşadığımızın gerçekliğini nasıl yadsıyabiliriz?
Gerçeğin içinde her şey var
Gerçeği genel bir kavram olarak ele aldığımızda onun içine var olan, gerçekleşen her olayı, olguyu, hali, nesneyi, şeyleri koyabiliriz. Ama gerçeği kendi içinde nesnel gerçek, öznel gerçek olarak ayırdığımızda, bizim bilincimizden bağımsız olarak var olan şeylerle, şeylerin bilincimizdeki yansımalarını da ayırmış oluruz. Böyle bir ayrım da yapsak yine de onları ayrı ayrı olarak ele alsak da son tahlilde onların gerçekleşme hallerini yadsıyamayız.
Şeylerin gerçekleşme hali ile niteliğinin ayrımı
Şimdi başa gelirsek; her doğrunun bir gerçek ama her gerçekleşen şeyin doğru olmadığını, şeylerin gerçekleşeme hallerinin gerçeklik için yeterli olduğunu daha yüksek sesle söyleyebiliriz diye düşünüyorum. Ya siz?