Gardaş, Eşitlik, Özgürlük, Demokrasi, Adalet, Hak, Hukuk kavramlarının kırıntılarının bile kalmadığı bir ülkede bedel ödemeden yaşamanın zorluklarını tahmin edebilirsin.
Darbe geleneğinin köklü olduğu ülkede darbeciler öncesinde var olan özgürlük ve demokrasinin kırıntılarını bir kalemde silip çöpe atmakta mahirdirler. Darbe sonrası yıllarda ise daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi söylemi ile iktidara gelenler oturdukları koltuklarını sağlamlaştırmak için bu söylemleri hiç hatırlamadılar bile. Gücün farlına varan muktedirler, bırakın özgürlük ve demokrasiyi geliştirmeyi bu uğurda mücadele edenleri demir parmaklıkların ardına göndermeden çekinmediler.
Emirle karar veren yargı bağımsız olabilir mi?
Gardaşım, sen olmayan demokrasi ve özgürlükleri bir kenara bırak, darbe döneminde emir komuta zinciri içerisinde ki gibi uygulanan yargı sisteminin içler acısı durumunu bir gör. Bu ülkede bağımsız yargı ve adil yargılamanın olduğu bir dönemi hatırlamak mümkün bile değildir. Her dönem siyasi gücün emrinde olan yargı, verdiği kararlar ile sürekli tartışılır hale gelmiştir. Deniz, Yusuf, Hüseyin’in idam kararlarının siyasi olup emir ile verildiğini çok iyi biliyoruz. Cuntacılar yargıya sürekli emirler yağdırmıyorlar mıydı? Cunta şefinin “asmayalım da besleyelim mi” sözleri sonucu başta Erdal Eren olmak üzere onlarca insan idam sehpalarında can vermediler mi?
Alınan kararlar ne kadar hukuki?
Gardaşım, cunta sonrası yıllarda da siyasi erki ellerinde bulunduran muktedirler bütün alanlarda olduğu gibi yargıya müdahaleleri ile cuntacıları mumla aratır hale geldiler. Son yıllarda ki yasaları, kanunları, gelenekleri bir tarafa bırakarak tamamen kendi siyasi zeminleri için almış oldukları karar ve hukuki uygulamalara şöyle kısaca bakalım mı? Bu ülkede basın mensupları, yazarlar, gazeteciler, düşünürler, gençler her zaman iktidarda olanların hedefi olmuş, işkence e görmüş, tutuklanmış ve cezalar almışlardır. Bazen de Metin Göktepe gibi dövülerek öldürülmüşlerdir. Bugün bile onlarca gazeteci, yazar, çizer cezaevlerinde tutulmaktadırlar. Bir kaç saat içerisinde kaldırılan dokunulmazlıklar ile milletvekili olan Kürt siyasetçiler önceki dönemlerde olduğu gibi bir kez daha aynı şekilde tutuklanıp cezaevine gönderilmedi mi?
Neler yaşandı neler…
Tabii son dokunulmazlıkta iktidardakiler gibi muhalefetin liderinin de çok büyük bir payı var. Muhalefet liderinin dokunulmazlık diye tutturup, sonucunun ne olacağını bilerek kaldırılmasına destek vermesi sonucu sadece Kürt siyasetinin önde gelen unsurları değil kendi millet-vekilleri de tutuklanıp cezaevine gönderildi. O dönemin günah keçisi olan Demirtaş’a, “seni başkan yaptırmayacağız” sözünün bedelini yargılama öncesi verilen siyasi karar ve emirlerle ödettirilmeye çalışılmıyor mu? Avrupa insan hakları mahkemesinin kararları hiçe sayılarak serbest bırakılmayıp jet hızıyla ceza alması sağlanmadı mı? Ortada henüz yargı kararı bile yokken seçilmiş belediye başkanları görevlerinden alındıktan sonra yerlerine kayyumlar atanarak tutuklanmadılar mı? Yargının bugünkü içler acısı durumu ve geldiği noktayı “FETÖ borsası kuruldu ” sözüyle iktidarın eski bir milletvekili gözler önüne sermedi mi?
Papaz’a ne oldu?
Gardaşım, her dönem birileri günah keçisi haline geliyor ve bundan sonrada gelmeye devam edecektir. Bir dönem papaz vardı değil mi? Ha bir de Deniz Yücel. Tutuklanmışlardı her ikisi de. Siyasi erki elinde bulunduranlar yargı kararından önce vermişti bile kararını. Bunlar bırakılmayacaklardı, kendileri var olduğu sürece de serbest kalamayacaklardı. Bir papaz ve bir gazeteci ile yatar kalkar olmuştuk o günlerde. O isimler sayesinde piyasalar altüst olmuş, birileri kısa yoldan köşeyi dönerken geniş halk kesimlerinin sofrasında ki ekmek daha da küçülmüştü. Yargıda siyasi erkin kararına uyup bırakmıyordu bir türlü bu günah keçilerini. Ama sonra ne oldu, emir verenlere de emir verilmiş ve yargı da her ikisini aldığı yeni bir emir ile serbest bırakmıştı. Emir ile serbest kalanlar ise gönderilen uçaklara binerek ülke sınırlarının dışına çıkmışlardı. Yargı ise almış olduğu emirler sonucu verdiği kararlar ile bir kez daha tartışılır hale gelerek bağımsız olmadığını ispat ederek vicdanları kanatmıştı.
Düşünce özgürlüğü mü?
Gardaşım, her geçen gün sosyal medyadaki paylaşımlarından dolayı yargılananların dosyaları adliye arşivlerine sığmaz hale geliyor. Bu dosyalarda yargılananlara ise cezalar yağıyor. Ülke düşünce özgürlüğünün kırıntılarından söz bile edilemez bir hale gelmiş durumdadır. Ama düşünce özgürlüğüne cezalar yağdırılırken, onlarca ölümün pençesinde kıvranan hasta tutuklular varken, bir toplu katliamın katillerinden birisi bir imza ile elini kolunu sallayarak serbest bırakılabiliyor. O katil serbest bırakılırken ölüm orucunda ki grup yorum üyeleri ölüme her geçen gün biraz daha yaklaşırken tutukluluklarına devam kararı verilebiliyor. Ya da milletvekili olduğu dönem de dahil, dokuz kez tutuklanan Kürt siyasetçi Mahmut Alınak yazdıklarından ve paylaşımlarından dolayı onuncu defa ellerine kelepçe vurularak cezaevine rahat bir şekilde gönderilebiliyor.
Hukuk mu çelişkiler yumağı mı?
Gardaşım, şimdiki günah keçisi de Osman Kavala gibi görülüyor. Gezi davasından gözaltına alınıp tutuklanan Kavala yıllarca hakkında iddianame dahi hazırlanmadan cezaevi köşelerinde sürün-dürülmeye çalışıldı. Alınan emri yerine getiren yargı, ellerinde herhangi somut bir delil olmamasına rağmen siyasi erkin isteğine uyarak Avrupa insan hakları mahkemesinin “serbest bırakılsın” kararını da hiçe sayıyordu. İki buçuk yıla yakın bir süre tutuklu kalan Kavala ve tutuksuz yargılananların Gezi davası sanıkları yine bu mahkeme tarafından berat kararı veriliyordu. Şimdi sorulmayacak mı, madem elinizde herhangi bir somut delil olmadığı için berat kararı verecektiniz de, nasıl bir emir sonucu Kavala’yı iki buçuk yıl cezaevinde süründürmeye çalıştınız?
Yargı Bağımsızlığı…
Kavala’nın gezi davasından berat ettikten sonra serbest kalması beklenirken yeni bir emir ile yeni senaryolar oluşturularak yeniden tutuklanması sağlanıyordu. İşte bu gelişme ile kamuoyu Kavala ile ilgili yeni bir şeyi de öğrenmiş oluyordu. Kavala cezaevi sürecinde sadece geziden dolayı tutuklanmamış, 15 Temmuz darbe girişiminden dolayı da tutukluymuş. Ancak bir süre önce o davadan tahliye edilmiş. İşte komedi burada ortaya çıkıyor. Beraat kararı sonrası siyasi erkin tepkisi ile Kavala’yı tekrar cezaevine göndermek isteyen yargı büyük bir skandala imza atarak, hakkında tahliye kararının verildiği davadan tutuklama kararı vermiştir. Siyasi bir rehine durumuna getirilen Kavala’nın esaretinin daha ne kadar süreceği şimdilik bilinmiyor. Kim bilir belki bağımsız yargı alacağı yeni bir emir ile yeni kararlara imza atabilir.
Yargı kararına saygı, yargıçlara soruşturma
Tabii gardaşım, yargının berat kararına karşı, siyasi erk çok kızgın ve sert eleştirilerini sıralamıştı. Ama yeniden tutuklama kararının ardından gelen tepkilere karşı yine aynı siyasi erk bağımsız yargının kararına saygı duyulması gerektiğini açıklayıvermişti. Oysaki berat kararını veren mahkeme heyeti hakkında soruşturma çoktan başlatılmıştı bile. Yıllardır bu şekilde davranmıyorlar mıydı? Hasbel kader kendi aleyhlerinde çıkan yargı kararlarını tanımadıklarını söylerken, kendi istekleri doğrultuda çıkan kararlara da saygılı olmayı öneriyorlardı.
Yargıda güven sorunu
Gardaşım, bu ülke sıkıyönetim mahkemelerini de DGM’leri de gördü. Ama hiçbir zaman yargı bu kadar emir komuta zinciri içerisine girerek değer ve güven kaybına uğramamıştı. Siyasi erkin karşısında cübbelerinde olmayan düğmelerini arayarak yargıyı ayaklar altına serenler tarihe kara bir leke olarak geçecektir.