Koronavirüs salgını gün geçtikçe etkisini arttırırken, bazılarımız hala daha rahatından taviz vermeme konusunda gereksiz bir direnç gösteriyor.
Koronavirüs salgını verilerini hep birlikte günlük takip ediyoruz. Vaka sayısı, can kayıpları, yoğun bakım, entübe hasta sayısı, günlük yapılan testler falan maşallah hepsini anında öğrenmek için büyük bir merak içindeyiz.
Meraklı olduğumuz kadar da tedbirli olabilsek
Meraktan yana tam tekmil teyakkuzdayız. Peki ya önlemler, koronavirüs yayılmasın diye almamız gereken önlemler konusunda bu kadar hevesli değiliz maalesef. Hal bu ki, virüs yayıldıkça çember daralıyor ama hala daha bunun farkında olmayan ciddi bir kesim var.
Ateş düştüğü yeri yakıyor ve biz sadece günlük verilerin ne olduğunun merakı içindeyiz. Ama her nedense alınan tedbirleri uygulama yerine virüsü de ölümü de hep kendi dışımızda sanıyoruz. Bu rahatlıktaki sorumsuzluk çok tehlikeli ve biran önce bunu geride bırakmak zorundayız.
Sosyal izolasyonda ne durumdayız?
Dün 214, bugün 356, yarın kim bilir can kaybında sayı kaça çıkacak ama hala daha “evde kal” çağrısına uyma ya da sosyal izolasyonu sağlama konusunda olması gereken yerden uzağız. PTT, banka önlerinde kuyruklar, çarşıda pazarda göstermelik tedbirler falan bunlarla virüsün yayılmasına nasıl dur diyeceğiz, anlamak zor.
Can sıkıntısı, can kaybından iyidir
Can sıkıntısını gidermek için dışarda gezme rahatlığı sürdükçe virüs neden yayılıyor diye sormanın da bir anlamı kalmıyor. Zorunluluktan dışarı çıkanlara, tedbirlere uyanlara diyecek söz yok ama gün içinde can sıkıntısı muhabbetiyle dışarıda dolaşma durumlarının ortadan kalkması gerekiyor. İşçilerin işe gidiş geliş saatleri bellidir. Bunun dışında parklarda, caddelerde, sokaklarda gezip tozmanın ne yeri ne de zamanı. Böylesi boş gezmelerin sonu gelmedikçe bu virüsün kontrol altına alınması diye bir şeyden bahsetmek gerçekçi değil.
Evde hayat, dışarıda virüs var
Bir süre dışarı ile olan muhabbetimizi zorunlulukların ötesinde erteleyeceğiz. Bunun başka yolu yok. Kaldı ki, bu bile yeterli değil. Tümden bir sokağa çıkma yasağı gündeme gelmelidir. Sonuçta virüs işçiye bulaşmaz diye bir şey de yok. Fabrikalar, atölyeler, sanayi siteleri virüsün uğramadığı mekanlar değil. Bir işçinin hayatı fabrikadan da ibaret değil. Evine geldiğinde ailesiyle geçirdiği zaman içerisinde virüs kapabilir. Bunun önüne geçmenin bir imkanı yok. Fabrikada olmasa bile evinde kaptığı virüsü çalışma arkadaşlarına bulaştırabilir. Bir kişide olan virüs bir şekilde başka birine, ondan başkalarına; evlerden fabrikalara, fabrikalardan evlere vs. Buna nasıl önlem alınabilecek, böyle bir şey mümkün mü?
Üretimi durdurmadan virüsü durdurabilir miyiz?
Evet, üretim durmasın isteniyor ve o yüzden işçiler çalışsın deniyor ama virüsün yayılması bu yolla nasıl engellenecek, bunun cevabı yok. Yangın daha da büyümeden acil çok sıkı tedbirlere başvurma dışında başka bir yol çözüm getirir mi, böyle bir risk alabilir miyiz, bunu çok iyi düşünmek gerekiyor. Ne kadar erken ve etkili bir müdahale virüsle baş etmede o kadar avantaj sağlar diye düşünenlerdenim. Bizden önce virüsün bela olduğu ülkelerdeki durum gözler önünde; vaka sayıları, can kayıpları, virüsün yayılım hızı hepsi ortada. Bütün bunlar göz önündeyken bizim bile bile lades demenin bir anlamı yok.
Virüsün yayılmasını nasıl durduracağız?
Vaka sayımız 18 bin 135; bir günde 79 insanımızı kaybettik. Test sayısı arttıkça vaka sayısı da artıyor. Şuan test yapılmayan ama virüs bulaşan ama bunun farkında olmadan koronavirüs salgınını yayan insanlarımızın olabileceği ortada. Sıkı tedbirler alınmazsa bu gidişat yarın kontrolden çıkabilir. Geç olmadan ne yapılması gerekiyorsa o adımı atmakta yarar olduğu düşüncesindeyim. Virüsün yayılmasını durdurmanın en etkili yolu ne ise ona başvuracağız çaresiz. Ha bugün har yarın ha günler sonra ama bu adım zamanında atılırsa bu yangın daha da büyümeden bir set çekmiş olacağız. Bunu ne kadar ertelersek toplum olarak bundan daha fazla etkileneceğiz.
Vatandaş rahatlığında virüsle mücadele
Virüse karşı hayatı durdurmaktan başka bir yol varsa denenir kuşkusuz ama bu sürede işimizin daha da zorlaşması ihtimali üzerine de ciddi ciddi kafa yorulmalı. Vatandaş kendi OHAL’ini uygulasın demekle bu işin üstesinden gelinebileceğini düşünmek iyimser bir beklenti olabilir ama pek gerçekçi durmuyor. Maalesef bu beklenti bizim vatandaşın davranış tarzına pek uymuyor. Bizdeki “bana bir şey olmaz” rahatlığı bu beklentinin, virüsün yayılmasını önleyebilecek düzeyde gerçekleşmeyeceği konusunda bir fikir veriyor.
Doğru olan ne?
Pazarda sebzesini, meyvesini elletmeyen esnaf, aynı eli ile vatandaştan para alabiliyor, para üstü verebiliyor. Yani, işin özü özeti herkes işine geldiği yerde, işine geldiği kadar tedbirlere uymuş görüntüsü veriyor. Virüsle mücadele işini vatandaşın OHAL’ine bu haline bırakmak olmaz. Kantarın topuzu kaçmadan, virüsün yayılmasına dur demek için; hayatımız gitmeden hayatı durdurmak daha doğru gibi gözüküyor. Ama tabii karar ülkeyi yönetme sorumluluğu olan ilgili yetkililerdedir. Vatandaş olarak benden söylemesi, virüs yayıldıkça yayılıyor. Bunu önlemek vatandaşın rahatlığına bırakılacak gibi değil.