Fidanlar genç ağaç olur, meyve vermeye başlar, meyveler olgunlaşır toprağa düşer tohum olur. Tohumlar ağacın gölgesinde fidan olur. Dünyanın düzeni böyle döner.
Buraya kadar tohumdan genç ağaca kadar ömür anlatılır ama genç ağaçtan sonrası ne olur?
Ağaçlar yılla geçtikçe en uzun ve dalları en geniş ağaç olur. Gölgesindeki kendinden çoğalan fidanları doğal afetlere, fırtınaya, doluya, yıldırıma karşı korur.
Yıldırım en yüksek ağaç olduğu için ona düşer, dalları ve gövdesi geniş olduğu için fırtınaya o karşı koyar, dolu onun yapraklarına düşer, yapraklarını parçalar.
Fidanlara bir şey olmaz ama bütün çileyi büyük ağaç çeker.
Doğanın değişmez kuralıdır. Her şey döngü içinde olur.
Kayalar bile dünya çekirdeğindeki madenler bile volkan patlamalarıyla yeryüzüne çıkar, soğur önce kaya, rüzgâr, yağmur, sıcak ve buzlarla toprağa dönüşür bereket verir ve kum olurlar.
Doğanın değişmez kuralıdır. Her şey döngü içinde olur.
İnsanda aynı döngüyle doğar, büyür, ölür. Bu aşamaların içinde anne-baba çocuk büyüyünceye kadar kol kanat gerer, hayat felsefesi anlatır.
Zaman durmaz anne ve baba aynı onların anne ve babası gibi yaşlanır ve uğraş verecek günler biter.
Tıpkı Sedat Peker’in dediği gibi 40’ından büyükler izlemesine gerek yok gibi veya
Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz beş yaş” yaş şiiri gibi;
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. / Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher, / Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider. / Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz? / Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz; / Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan! / Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan? / Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan. / Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir. / Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; / Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış! / Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış! / Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış. / Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim. / Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim? / Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
N’eylersin ölüm herkesin başında. / Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? / Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.
Söylemek istediğim, gençler “boynuz kulağı geçti” özdeyişimiz gibi bizi geçti. Biz sadece biranda ortaya olay karşısında onunla baş etmek için nelere dikkat etmeleri gerektiğini yaşadığımız tecrübeler ışığında anlatmaktır.
Bizde annemizi babamızı dinlemezdik.
Doğanın değişmez kuralıdır. Her şey döngü içinde olur.
Yönetimdekiler, devlet kurumdakiler 50’den sonra içlerinden bilgili olanlar öğretmen olabilir diğerleri tarımla ve hayvancılıkla uğraşabilir. Bu söylediklerime ben de dahilim. Ben da sadece 20-30 yaştakilere öğretmenlik yapabilirim.
Saygılarımla,
Adil Kılıçaslan
Yönetim Sistemleri Baş Denetçisi